IRCRehberi.Net- Türkiyenin En iyi IRC ve Genel Forum Sitesi  
 sohbet
derya sohbet


Üye Günlüğü - Defteri Üye günlüğünüze bu başlık altından ulaşabilirsiniz.

18Beğeni(ler)


 
 
Seçenekler Stil
Alt 21 Nisan 2020, 15:55   #1
Felsefe.Net Sunucu Sahibi
EkinokS - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart Fenomenolojik Tavır ile Doğal Tavır Arasındaki İlişki

Fenomenolojik tavır ile doğal tavır arasında taban tabana zır bir ilişki vardır. Çünkü doğal tavır, verilik olanla yetinirken fenomenolojik tavır, bu dogmatik yaklaşımın aksine verilere eleştirel yaklaşır. Fenomenolojik tavra göre bir varlık alanı oluşturmak için fenomenolojik redüksiyona ve fenomenolojik refleksiyona ihtiyaç vardır. Biri olmadan, yalnızca bir tanesiyle bir varlık alanı elde edilemez.

Fenomenolojik redüksiyon yapabilmek için "ben" ve "bilinç" gerekir. Bu “ben"i araştırmak için fenomenolojik bir tasvire ihtiyaç duyulur. Diğer bir deyişle Husserl’e göre aktif bir ben olarak bir fenomenin özünü sezgisel olarak kavranmalıdır. Bu da farklı yöntemlerin bir arada kullanılmasıyla gerçekleşebilir.

Fenomenolojiden bahsederken fiksiyon terimi büyük önem kazanır. Bu terim öz alanının ne kadar geniş olduğunu gözler önüne serer. Çünkü özlerin var olan bir şeye karşılık gelmeleri gerekmez ve aslında var duyulara hitap eden şeyler ile hayali şeylerin özü arasında bir hiyerarşi yoktur. Fenomenoloji için sezgi önceliklidir ve sezgiye dayanan bir tasvir kullanır. Fenomenolojiyi ayıran en önemli özellik olarak bu sezgi yoluyla tasvir yöntemi sayılabilir.

Husserl der ki: "Nesneler benim içindirler ve yalnızca gerçek ve olabilen bir bilincin nesneleri olarak benim için neyseler odurlar... Düşünülebilen her anlam, düşünülebilen her varlık, kendisine ister

immanent, ister transandant densin, anlam ve varlık konstitue eden bir alan olarak transandantal sübjektivitemin alanına girer."
 
Alt 21 Nisan 2020, 15:56   #2
Standart

sadelik kadar gösterişli bir şey yoktur azizim.

 
Alt 22 Nisan 2020, 16:53   #3
Felsefe.Net Sunucu Sahibi
EkinokS - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart

Peki Sade kalabiliyormuyuz ?

 
Alt 23 Nisan 2020, 17:32   #4
Felsefe.Net Sunucu Sahibi
EkinokS - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart Bilge olan kim

“ Bunu öğrenince kendi kendime düşündüm ‘ ne demek istiyor tanrı? Ben az ya da çok bilge olmadığımı biliyorum. Sonra bu durumu açıklığa kavuşturmak için adı bilgeye çıkmış birinin evine gittim, kehaneti en iyi orada sınayacağımı düşünüyor ve tanrıya “ Bu adam benden daha bilge, oysa sen en bilge benim olduğumu söylemiştin “ demeyi planlıyordum. Adamı derinlemesine sınadım. Bir devlet adamı idi. Onunla konuşurken fark ettim ki özellikle kendine , bilge gibi görünüyordu ama hiç de öyle değildi. O zaman kendinde varolduğunu sandığı bilgeliğin, aslında hiç de var olmadığını gösterdim. Böylece hem onu hem de yanındakilerden bir kaçını düşman ettim kendime. Oradan ayrılırken kendime “ Ben bu adamdan daha bilgeyim. İkimizde güzel ve iyi şeylerden habersiz olabiliriz; ama o hiçbir şey bilmediği halde bildiğini sanıyor, bense bilmiyorum ama bildiğimi de sanmıyorum. Öyleyse ben ondan biraz daha bilgeyim demektir, bilmediğim şeyi bildiğimi sanmadığıma göre.’O adamdan sonra adı birinciden daha bilgeye çıkmış bir başkasına gittim, ama izlenimim hep aynı oldu ve onu da, başka bir sürü insanı da kendime düşman ettim.” Pipo'sundan dumanını ciğerlerine çeker...

 
Alt 23 Nisan 2020, 17:44   #5
Cumhuriyet Kadını
Reyhan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart

Bilge olan kimdi ?
-Adı bilgeye çıkmış kişinin adını kendi mi çıkarmıştı ?
-''Oysa en bilge olan sendin demişti'' diyen biri ne kadar bilge olabilirdi ?
-''Kendinde var olduğunu sandığı bilgeliğin aslında onda olmadığını gösterdim.'' cümlesi bir bilgeye ait olabilir miydi ?
-Bilmiyor ve bildiğimi de sanmıyorsam ; ne kadar bilge olabilirdim ? Bilgi öğrenmek için savaşan değil de bilgiçler için savaşan bir insandan öteye geçemezdim..

________________

bazen insanlar iyilesmek istemez.
cünkü ,
icindeki acı sevdiklerinin son hatirasidir..


per aspera ad astra ✨
 
Alt 23 Nisan 2020, 23:35   #6
Felsefe.Net Sunucu Sahibi
EkinokS - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart Kendimiz için bir at sineği olabilmek

İnsan, kendi kendisinin yazarıdır. İnsanın yapabileceği en kötü şey kendi potansiyelini kullanmaması, kendini gerçekleştirmemesidir. "Kendimiz için bir at sineği olabilmek", kendimizden başlayıp yine kendimize süren yolculuğumuzun kendini tanıyabilmek için önemli bir aracıdır. Kendini tanımanın sonu ise yoktur. Bireyin bu yoldaki arayışı her daim sürer. Değişim, dönüşüm yaşam boyu sürdüğünden, hiç bir zaman kendimizi tam anlamıyla tanıyamayız. Sokrates’in dediği gibi; “Bir insanın kendini tanıma uğraşı, ömür boyu devam eder.” Sokrates’in öğretisi “Kendini bil” derken kişinin gözlerini ve vicdanını içe doğru bakışla yolculuğa çıkarmak ister. Sokrates, “Kendilerini 'bil'meleri için insanların önce kendi hayatlarını incelemelerini tavsiye eder. Kendi ile objektif hesaplaşmak budur. Sokrates:

“Üzerinde kafa yorulmamış yaşam yaşamaya değer değildir.”

der. Yaşam yolculuğumuzda kendimiz olabilmeyi seçmek ve yolumuzu kendimiz çizebilmek önemlidir. Bilinçli, farkında, ne yaptığını, niye yaptığını bilen “Gerçek İnsan” sürekli öğrenen, değişen, yenilenen ve gelişen bir varlıktır. Onun kendini tanıma serüveni çok meşakkatli ancak bir o kadar da keyifli ve heyecan verici bir serüvendir. Sokrates köle gibi yaşamaktansa, sürü gibi davranmaktansa ölmeyi tercih eder. Her adam gibi adam, Sokrates’in seçtiği yolu seçecektir böylelikle vakti zamanı geldiğinde tabuta girmenin yanında ansiklopedilere de altın harflerle tarihe not düşerek gireceklerdir. Zen geleneğinde bir söz vardır:

“Ölmeden önce öl, böylece öldüğünde, hâlâ yaşayabilirsin.”

Sokrates şöyle diyor:

“En asıl tapınma, kendini elinden geldiği kadar iyi ve adil yapmaktır."

“Kimseye hiçbir şey öğretemem, sadece onların düşünmelerini sağlayabilirim.”

 
Alt 23 Nisan 2020, 23:39   #7
Standart

Kendin de doğup kendin de ölmek, kendini bilip kendine gelmek. Kendin olmak yaradılışın asıl gayesi. Kendinle kalabilmek atılacak adımların başarı anahtarı. Değerlidir kendinlik benlik ;mlk

________________

*Samimiyetiniz değil

-Pazarlığınız içten !
 
Alt 23 Nisan 2020, 23:47   #8
Felsefe.Net Sunucu Sahibi
EkinokS - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart

Ben olmak . ;)

 
Alt 24 Nisan 2020, 15:00   #9
Felsefe.Net Sunucu Sahibi
EkinokS - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart Neydim

Böylece çok ilgi çekici, değerli yönleri olan, meraklı, yer yer gizemli hatta birçok fantastik olaylarla dolu hikayem tam bir melodram dekoru içinde geçtiği halde, ben inadına düpedüz, silik, belki de aptalca bir çocuktan başka bir şey değildim. - Fyodor Mihailoviç Dostoyevski -

 
Alt 01 Mayıs 2020, 15:49   #10
Felsefe.Net Sunucu Sahibi
EkinokS - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart “İç Çekişler Köprüsü” ya da Kaybetmeyi Bilmek

“Yenik düşmek, yenilmek” diyor sözlük “kaybetmek” sözcüğü için; öyle olduğunu düşünmüyorum. Yani, o zaman, her kaybedişin bir yenilgi olduğunu mu kabul edeceğiz? Sanmıyorum. “Kaybetmenin, aslında insanı özgürleştirdiğini” ileri süren görüşler de var örneğin! Ne diyeceğiz bu durumda?

Kaybetmenin Fransızcadaki sıfat anlamı sanki daha kafa açıcı: “Artık elimizde olmayan.”

Neyse, aslında bu yazıya konu olan şey “kaybetmek” değil, “kaybetmeyi bilmek!” Dolayısıyla onun üzerinden gidelim.

Aralarındaki fark şu cümlede var gibi: Hepimiz kaybederiz, ama hepimiz kaybetmeyi bilemeyiz.

“Kaybetmeyi bilmek” gerçekliğini, öncelikle ve ister istemez kaybetmek kavramı temelinde tartışmak durumundayız.

Biliyorum ki, sonsuz umutlu olunması gereken böyle zamanlarda kaybetmek üzerine konuşmak, hatta kaybetmenin felsefesini yapmak can sıkıcı ve gereksiz görünebilir. Ama her şeyden önce, kaybetmek de hayata dairdir; hem “esaslıca” dairdir!

Gözümüzün önünde hep kaybedenler. Kaybetmeyi bilenler pek yok!

Onları hep kaybetme haberleri olarak okuyoruz. Oysa onlar “kaybetmeyi bilmeme” haberleridir.

Gazetelerin üçüncü sayfalarında, televizyon kanallarının “sıcak haber” başlıklarıyla verdikleri haberlerden söz ediyorum.

Bazen sadece iki paragraf ya da otuz saniye sürüyor bu haberler. O kadar! “Boşanmak için başvuran ve tekrar birleşmeyi kabul etmeyen karısını öldürdü!” Daha birkaç gün önce gözüme takıldı: “Seçimlerde iktidarını kaybeden bir devlet başkanı seçim sonuçlarını tanımadığını belirterek, olağanüstü hal ilan etti!” Ya da şöyle bir haber hepimize çok tanıdıktır: “Takımlarının maçı kaybetmesinin ardından taraftarlar ortalığı yakıp yıktı!”

Kaybedeceğimiz çok şey vardır hayatlarımızda. Bir insanı kaybedebiliriz örneğin, bir eşyayı, işimizi, sevdiğimizi, paramızı, sağlığımızı kaybedebiliriz, yolumuzu bazen, kendimizi kaybederiz, duygularımızı, aklımızı, mantığımızı kaybederiz.

Kaybedecek ne çok şeyimizi var!

Bazen hayatın acımasızlığıdır kaybetmemize neden olan. Dalgınlıklarımız, yeterince düşünemeyişlerimiz, sorumsuzluklarımız, önceden göremeyişlerimiz kaybettirir çoğunlukla. Akılsızlıklarımız, duygusuzluklarımız, bazen duygularımız, ilk düğmeyi yanlış iliklemelerimiz kaybettirir. Kaybetmemizin nedenleri arasında olanaksızlıklarımız, şansızlıklarımız, iyi niyetimiz, saflığımız, fakirliklerimiz, zenginliklerimiz de vardır.

Neden olursa olsun kaybetmek insana acı verir. Keşke ile başlayan cümleler kurulur, pişmanlıklar gelir peşi sıra. Kimilerine göre yok oluştur, bitiştir kaybetmek, yalnızlıktır, eksilmedir. Bazen intikam almaktır kaybetmenin ardından gelen.
Vazgeçmektir diyenler var kaybetmek için.

Beceriksizlik diyenler.

Kaybetmeyi çaresizliğe kadar götürenler az değil.

Ama öte yandan farkına varmaktır gerçeğin, hatta kazanmaktır, kazanmanın diyalektik kardeşidir kaybetmeyi bilmek. Kaybetmek beceriksizlik değil, çaresizlik hiç değil, eğer kaybetmeyi bilirsen. Kaybetmek insanı eksiltir belki biraz ama yok edemez kaybetmeyi bilirsen.

Mesele kaybetmek değil, kaybetmeyi bilmektir. Aynı ilişki kazanmak ve kazanmayı bilmek arasında da vardır bence.

“Oysa ben hiç insan kaybetmedim. Sadece zamanı geldiğinde vazgeçmeyi bildim o kadar…” der ya şair, işte oradaki “bildim” kaybetmeyi bilmektir aslında. Pes etmek değil!

Kaybetmeyi bilirsek eğer kaybetmek güçlendirir, başka yeni yollar açar.
Her kaybetmek, bilinebilirse eğer, yeni başlangıç demektir.

Kaybetmek istemiyorsak eğer kaybetmeyi bileceğiz o vakit. Ya da şöyle söyleyelim: Kaybetmek, kaybetmeyi bilmemekten gelir. Kaybetmeyi bilmiyorsak, gerçekten kaybederiz.

Peki, nedir kaybetmeyi bilmek?

Mantıkla söylemek gerekirse, kaybetmek bir sonuçtur; kaybetmeyi bilmek de bu sonucun kabullenilmesinden başka bir şey değil! Var olanı, olmuş olanı kabullenmek; bunun bilincine varmak, bu bilinçle davranmak, kaybetmeyi sorgulamak, çözümlemek ve yoluna devam etmektir kaybetmeyi bilmek.

Yani, “kaybetmeyi bilmek” demek, elimizden gelen her şeyi yaptıktan sonra, eğer o konuda yapacak bir şey kalmadıysa kaybetmeyi kabullenmek; kaybetmeyi edeplice, adabıyla, olgunlukla, terbiyelice, nezaketle, incelikle, insana zarar vermeyecek biçimde kabullenmek demektir.

Tevekküle yaklaşıyor bu anlamıyla sanki.

Örneğin, intikam almamaktır kaybetmeyi bilmek. Kaybedilen, intikamla kazanılamaz çünkü. O haberlerde okuduğumuz, iç burukluğu ile izlediğimiz gibi kaybettiğinde sevdiğini öldürmemektir kaybetmeyi bilmek. Kötülük yapmamak, şiddete başvurmamak, ortalığı kasıp kavurmamaktır ya da. Ders almaktır kaybetmeyi bilmek, bilince eklemektir kaybettiren eksikleri ve hataları. Bu yüzden de asla yenilmek değildir kaybetmek!

Bir de ne diyorum biliyor musunuz? Şu “bilmek” fiili neyin önüne, sonuna gelse nasıl da değiştiriyor onu, değil mi? “Kaybetmek” onun sayesinde “kazanmak” oluveriyor işte!

Bilmek, ah bilmek!

Çocukluğumda babamın çok sevdiğim bir arkadaşı vardı. O da beni sever, sevgisini hep belli ederdi. Son derece olgun, sevecen, anlayışlı, kibar, yardımsever, mantıklı, şakacı bir amcaydı benim için. Bir gün babamla yaptıkları tavla maçına tanık oldum. Önce işler iyi gidiyordu tavlada onun için, son derece kibardı ve espriler yapıyordu. Sonra işler değişti, kaybetmeye başladı. Şaşkınlıkla izliyordum ağzım açık. Bağırmaya ve hatta ciddi ciddi küfretmeye başladı. Yenilmişti sonunda. Burnundan soluyordu. Tanıyamadım; bu, o amca mıydı? “Sadece bir oyun oynadılar” ve “sadece bir oyunu kaybetti,” diyordum. Yarın yine oynayabilirlerdi ve bu kez o kazanırdı. Nasıl da kabullenememişti, bilememişti kaybetmeyi! Asıl o zaman tanımıştım onu; kaybettiğinde. Tavla gibi, hayatın mikron büyüklüğündeki milyonlarca ayrıntısının birinde kaybedince göstermişti kendini açıklıkla!

Başkalarının belki de binlerce yıl önce bulduğu, bildiği o gerçeği ve benim için o günden bu yana dikkate aldığım doğru hayat ilkelerinden, ölçütlerinden birisini o gün kavramıştım kendi kendime: Kişilikler ayrıntıda gizlidir! Ya da bir insanın gerçek kişiliği, karakteri kaybedince ortaya çıkar!

Bir kişi kaybetmeyi bilmiyorsa, gerçekten kaybediyor. O günden sonra istemeden soğuyuvermiştim o amcadan!

Gerçekten kolay değil kaybetmeyi kabullenmek, hiç kolay değil. En azından, yazıldığı kadar kolay değil kaybetmeye dayanabilmek, üstesinden gelmek. Acılı, sancılı, berbat!

Ayrıca biliyoruz ki, yaşadığımız ve kabalıkların, hoyratlıkların, ilkelliklerin alabildiğine boy saldığı, kaderimiz olan bu çağ ve dünyada nezaketten, incelikten söz etmek, hele de kaybetmekte bile bunları aramak “beyhude” bir çaba gibi görünebilir.

O yüzden, “kaybetmeye dayanamayana da eyvallah!” diyelim elbette ama, esasen yine de “kaybetmeyi bilmek” gerek.

Ve tıpkı yazarın cümlesi ile “kaybetmeyi bilmek, sessizce kabullenip, yoluna gitmektir.”

Başka denizlere yelken açmak üzere…

Venedik’te tarihi Düklük Sarayı (adliye işlevi de görürmüş) bir nehir üzerindeki küçük kapalı köprü ile hemen karşısındaki cezaevine bağlanır. Bu kapalı köprünün iki tarafında küçük ikişer penceresi vardır. Kararı kesinleşen bir mahkûm adliyeden cezaevine geçerken o köprünün penceresinin önünde durur ve son kez Venedik’e, dışarıya, hayata bakarmış. Köprünün adına bu yüzden “İç Çekişler Köprüsü” denmiş. (Son Nefes Köprüsü de deniyor.)

Kaybetmeyi bilmek, belki de İç Çekişler Köprüsü’ndeki o duraksama ve dışarıya bakarak derin bir “iç çekme”dir, ne dersiniz?

Eklenmiş Resmin önizlemesi
Bir nedeni yok .Yalnızca öptüm.-resim.jpg  
________________

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Kapalı
Refbacks are Kapalı





Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 13:14.