IRCRehberi.Net- Türkiyenin En iyi IRC ve Genel Forum Sitesi

IRCRehberi.Net- Türkiyenin En iyi IRC ve Genel Forum Sitesi (https://www.ircrehberi.net/)
-   Üye Günlüğü - Defteri (https://www.ircrehberi.net/uye-gunlugu-defteri/)
-   -   Yazgıtay (https://www.ircrehberi.net/uye-gunlugu-defteri/139567-yazgitay.html)

Renommier 29 Ocak 2023 14:48

Aslında bizim hayatlarımız, türü cinayet olan bir kitaptan ibaretti, ancak trajik olan hiç istemediğimiz bir anda ölebilme ihtimalimiz değildi. Asıl trajedi, böyle bir sonu ta en baştan bilerek okumaya devam etmekti. Ya da en iyi ifadeyle, “hayat dediğimiz şey, elinden hiçbir şeyin gelmediğini seyretmek zorunda olduğun, ileri ya da geri saramadığın ve sonunu bildiğin bir filmden ibaretti.”

Renommier 29 Ocak 2023 15:20

Mutlu veya mutsuz her hikâye biter, öyle değil mi? Yalnız... İnsanlar için asıl önemli olan; “Nasıl” bittiği değil, “Neden” bittiğidir. Ama bilmezler ki; her son, nur topu gibi bir acı doğurur. Peki, siz alaşağı edilemeyen ve gardını hiç indirmeye duyguların, Muhammed Ali’nin yumrukları kadar sert olduğu gecelerin sabahına gözlerini açmak nedir bilir misiniz? Hayır, dert yanmıyorum. Sadece geçmişte başkaları için söylediğim her cümleyi şu an harfiyen yerine getiriyorum.

Renommier 29 Ocak 2023 16:33

Doğduysak, ölümden kurtulacak veya kaçacak bir yer yok. İnancınız varsa, birkaç ayette şu cümleyi görebilirsiniz; “Külli nefsin zâikatü’l-mevt” yoksa da, bilimin ölümü engelleyemediğini kavramış olmanız gerekir. O nedenle sorgulamayın intiharları. Yangın alarmı veya acil durum butonlarından farkı yoktur onların. Eğer her şeyin bir yaratılış amacı varsa ve atlamayacaksak, neden yaratılmış olabilir ki o uçurumlar? (Kaza süsü?)

Renommier 29 Ocak 2023 18:41

Yalan, bisiklet kullanmaya benziyor. Önce zorlanıyorsun, sonra ellerini bırakacak derecede profesyonel oluyorsun bu konuda. “Yılandan korkmam, yalandan korktuğum kadar” atasözü var ya, kobralar secde ediyor dilinin önünde, inan. İçimde bunları kendime haykıran biri var sanki.

Renommier 29 Ocak 2023 19:12

En kötü şeyin olmasını engellediğini düşündüğün ne veya kim varsa, gün gelir daha kötüsüne sebep olur...

Renommier 29 Ocak 2023 20:04

İspat, insanlara çok küçük yaşlarda saplanıyor. Çünkü okul yıllarındayken, her çocuk ispat derdine düşer. Bunu birilerini döverek yapar, çalışkan imajı vermek için yapar, aşı zamanında en öne geçerken yapar... Sürekli yapmak zorunda hissederiz. Bunun için neden bulmaya ihtiyacımız yok. Sadakat nasıl doğru davranışsa ve bunu tartışmaya gerek yoksa, ispat da aynen öyledir. Doğruluğu tartışmaya açıktır. Fakat ispat, daha büyüktür. İnanın bana, eğer o olguyu içimizden çıkarıp tepesine tırmanabilseydik, bu sayede tanrıyla göz göze gelebilirdik.

Renommier 29 Ocak 2023 20:37

İnsan, Tanrı yapımı cehennemden kurtulabilir, ancak kendi eliyle yarattığı mahpushaneden göğüs kafesini kırsa dahi kurtulamaz. Çünkü kendi cehenneminin gardiyanı vicdan, Tanrı’nınki ise merhamettir. Ve bu düşüncenin doğruluk payı, beni, kendimin katili yapar.

Renommier 29 Ocak 2023 21:29

Bazı insanlar da bağlaç gibi. Hayatımıza girince bir anlam katıyor. Ciddiyim. “Kocaman” tarzında nitelendirirsek ömrü, bir insan, ne kadar küçük ama hayati yer kaplıyor görebilirsiniz. Bağlaç da öyle! Uzun bir cümlede küçücük iki harfi getirin gözünüzün önüne. Aynı. Sonra bu bağlaçlar ek oluyor ve artık ayrılamıyorsunuz. Ayrılınca eksik hissediyorsunuz. Ve aynen ünlü harf kullanmadan cümle yazmaya benziyor, öyle devam ediyoruz işte yaşamaya da. Bu örnekle beraber “Bazı insanlar harf gibidir, bazıları kelime, bazıları cümle, bazıları imla” gibilerinden benzetme yapmayacağım burada, ama siz anlayın.

Renommier 05 Şubat 2023 12:10

Mutluluk; sağlıklı insanlar için değil, günde birkaç hap almadan o günün tamamını göremeyecek olan insanlar için, anlıktır.

Renommier 05 Şubat 2023 12:40

Yâ leytehâ kânetil kâdiyete

Renommier 05 Şubat 2023 20:10

Anlam yüklediğim her şeyin kimyasal silahtan, o anlamı yüklediğim ve güvendiğim kişinin de kendi ülkesine kimyasal silah atan Irak’lı Saddam Hüseyin’den farksız olduğunu gördüğümde, aynı şeyi ben de dedim. Sonra neyi kabullendim biliyor musun; insanların, “sevdikleri için” değil de “çıkarları oldukları için” bana katlandıklarını.

Renommier 05 Şubat 2023 20:42

“Sırf ateist olmaktan korktuğum için Kur’an’ı okumuyorum diyen bir arkadaşım vardı. ‘Hiç camiye gitmezdi ama.’” Bence iki tür insan var hayatta. Biri “ispat” derdinde olan, diğeri “çıkar” peşinde koşan. Ama dikkat edelim de ikisi de aynı kişi olmasın. Güvendiğim ve inandığım insanlar da öyleydi. Kendi ülkesine soykırım yapan cinsinden.

Renommier 05 Şubat 2023 22:31

Bir insan tarafından en son ne zaman yarı yolda bırakıldın?

İki sene önce tanıdığın insanların kaçıyla aynı oranda görüşmeye devam ediyorsun?

En son aynaya gerçekten eksiklerini görmek için ne zaman baktın?

Aynı aynaya bakarken, kapatmak için değil de kusurunu daha iyi göstermek için çabaladın mı?

Kaç insana dürüst oldun, kaç insandan dürüstlük bekledin?

Kaç kere içten küfür etmek yerine sahte gülücüklerle kirlettin yüzünü?

Kaç insanı öldürdün içinde, yaşamaya devam edebilmek için?

Acılarını üst üste koyup tırmanan insan, Tanrı ile göz göze gelir mi?

Tanrı’nın insana olan güvensizliği, insanın Tanrı’ya olan inançsızlığına eşit midir?

Şüphe su ve güven ateş olsaydı, hangisi kazanırdı?

“Öyle bir düş ki; annen bile sarıldığında acısın her parçan.” diyen kişi, beddua mı etmiş olur, yoksa sitem mi?

Gelmeyecek zaman, şimdiki zamanın geçmiş zamana kurban adadığı insan mezbahası mıdır?

Bir şeyleri kontrol etmek mi zor, kontrolü eline vermek mi?

Direksiyonda olmak mı tehlikeli, arka koltukta oturmak mı?

Cennetteyken cehennemi merak etmek acı verir mi?

Merak, cennette başıma iş açar mı?

Cehennemden cennete gelmek iki üniversite bitirmiş gibi olur mu?

Cennete gitmeye çalışmak, kooperatife girmek sayılır mı?

Cehennem, sıfır binaya taşınmak sayılmaz mı?

Kan çanağı gibi gözlerinden kendini seyrettin mi hiç?

Daha yeni tanıştığın birinin yokluğu, beş yılını verdiğin insanın terk etmesi kadar koyar mı?

İki çarpı iki dört oluyor mu her zaman?

Bir artı bir “bir” olmuyor mu çoğu zaman?

İki farklı yarım, aynı bütünü oluşturuyor mu en çaresiz anlarda?

Doğduğun yere ait hissetmiyorken, bir bedene ait hissettiğin oluyor mu?

Allah’a bile ait hissetmiyorken çoğu zaman, dünyaya nasıl ait hissedebiliyorsun sen?

Bakış açısını silah olarak düşünürsek; kötülerin elinde mi doğruları yok eder, yoksa beyinsizlerin elindeyken, aklını kullananları mı yok eder?

Tıklım tıklım otobüslerdeyken tüm sesler birbirine karıştığında, bir de üstüne şoförün dinlediği ağır müzik onlara vokal olurken, sadece içindeki seslerden rahatsız olduğun anıların var mı senin?

İçindeki çığlıklar, ruhuna faça atıyor mu senin de?

Normal olan şeyleri seyretmek senin de canını yakıyor mu bazı anlarda?

Geçmişte aynı fotoğraf karesine gülümserken poz verdiğin insanı, yıllar sonra tesadüfen sokak ortasında rastlarken ciğerin ***iliyor mu senin de; başını başka yöne çevirip, yanından hızlıca geçerken?

Saatlerce aynı fotoğrafa bakıp Everest’ten boşluğa atlıyor ama ölemiyor gibi hissettiğin oluyor mu hiç?

Kalp atışlarının adımlarından daha yavaş attığı oluyor mu eve giderken?

Milyonlarca kazıktan, terk edilişten, yarıl yolda bırakılıştan sonra karşılaştığın bilmem kaç milyonuncu yeni insana “işte doğru seçim” dedikten sonra, o ****** çocuğu da vampir filmlerindeki avcılar gibi en ölümcül bölgene kazığı atıp, aynı kervana katılırken, arkasından bakıp; Kahpe Bizans filmindeki İlletyus karakterinin o kadar kılıç darbesine rağmen “Acımadı ki” cümlesi eşliğinde attığı kahkahalara benzer kahkahalarının gözyaşlarına karışmasını seyretmek, Pedofili videoları kadar iğrenç duruyor mu yüzünde?

Karşındakinin anlattığı ile senin düşündüğün şeyler birbirine çarpmasın diye kendini yırttığın oluyor mu günde bir de olsa?

Aynı olaya hem şok olup, hem de gayet normal karşıladığın oluyor mu ayda bir de olsa?

İntihar edemeyecek kadar kendinden nefret ettiğin oluyor mu yılda bir de olsa?

Ses tellerinden kule yaptığın oluyor mu?

İki farklı, hatta tamamen zıt kelimeye aynı anlamları yüklediğin oluyor mu hiç her doğum gününde?

Arkandan konuşan insanlara küfür ederken haklı olduklarını düşündüğün oluyor mu hiç?

Kendini kandırdığını fark etmemek için kendini harcadığın oluyor mu hiç?

Kimsesiz olduğunu kabullenmek için “Sana ihtiyacım var” diye mesaj attığın oluyor mu hiç bilmediğin bir numaraya?

Gölgeni görünce sevindiğin oluyor mu hiç?

Karanlığa ait hissedip odanın lambasını söktüğün oluyor mu hiç?

Sevdiğin insanlara kazık attığın oldu mu hiç?

Yarı yolda bırakıp kaçtığın insanları suçlamak için kendini akladığın insanlar oldu mu hiç?

Bir gün olsun kendini suçladığın oldu mu hiç?

İnkâr ederken inandırdığın şeyleri, itiraf ederken inandıramadığın oldu mu hiç?

Renommier 05 Şubat 2023 22:46

Mahalle maçında topumuza diken girmişti. Sonra o dikeni çıkarmak yerine topa iyice saplamıştık. Tıpkı acıyı başka bir acıyla dindirdikleri ağrı kesici iğneler gibi. Çünkü çıkarırsak inecekti havası ve en heyecanlı yerinde kesecekti oyunumuzu. Velhasılıkelam, insan ruhu da böyleydi işte. Her şey mükemmel devam ederken bir anda diken gibi saplanıyordu içime ve çıkarmak yerine daha da derine saplamaya çalışıyordum. Buna siz ne derseniz deyin, ben kabullenmek diyorum.

Renommier 05 Şubat 2023 23:13

İnandığın ne varsa seni yaralayacak. Ama daha kötüsü var. Seni öldüren şey, inandığından şüphe etmek olacak Sami.

Renommier 11 Şubat 2023 19:34

Şöyle bir gerçek var; hepimiz ayıkken yalan, ayrılırken doğruyu, sarhoşken de içimize attıklarımızı söyleriz genelde ve içimizdekiler, doğrunun en saf halidir.

Renommier 11 Şubat 2023 19:48

Tolga Can bana, “Yanlış olduğunu düşündüğün şeylere tepki verip karşı çıkacaksan, tepkin o yanlışa değil, o yanlışın olmasına izin verenlere olsun” derdi. O halde, ağustosböceğine sırtını dönen karıncayı haklı bulduran sistemin değil, o sisteme karşı çıkmayanların ******* *******!

Renommier 11 Şubat 2023 20:33

Arabaya bindiğinde, kaza yapma düşüncen, kaza yapma ihtimalinden iki kat daha fazladır. O nedenle düşünce, eylemden daha yıpratıcıdır.

Renommier 11 Şubat 2023 21:28

İnsan, iki türlüsünü sever: ya yara açanı, ya da yara açmayı. Ortası yok. Ama yarayı, yara bandından daha çok sever. Çünkü hiç kimse; yara bandını, kanaması durmuş bir yara için kullanmaya devam etmez. Bu bağlamda da, insanı en son yarası terk eder.

Renommier 11 Şubat 2023 21:39

Biten ilişkiden sonra arkadaş kalmak, kendi ellerinle öldürdüğün insanın sağlığını düşünmek gibidir. İnsanların bana güvenmesini sağlamak ve bunun için çırpınmak yerine kendi doğrularıma sarıldım. İnandığım hiçbir şeyi yarı yolda bırakmadım. Ne fırsat kolladım, ne açık, ne de karşılık bekledim. İçimden gelen ne varsa en içten şekilde yaptım. Bugün yaptığım gibi.

Renommier 11 Şubat 2023 22:20

Aklımda o kadar çapraz ateşe alınmış soru var ki, teker teker cevaplıyorum, tam bitti derken tekrardan başlıyor soru işaretleri. “Allah olmasaydı ateistler de olmazdı” diyen Ralp Waldo Emerson gibi düşünüyorum, eğer kurtuluş olmasaydı, içimdeki kapan ve kargaşa da olmazdı diyorum.

Renommier 12 Şubat 2023 11:55

“Yalan neydi?” dedim kendime. Belki de ayakkabımızın altına yapışan sakızdan farklı olarak, yalanın sonuçları da bir ömür yapışıyordu kaderimize. Ama bahsettiğim yalan, bir kızı eve atıp hiç acımayacak demek veya duygusal bir film seyrederken oradaki olaydan çok geçmişi düşünüp ağlarken sebebini soranlara “film çok duygusal” demek değil. Daha büyüğü. Aklanmak için değil de, kendini ele vermek. Kim yapardı? Kim inanırdı doğruya?

Renommier 12 Şubat 2023 12:18

Kendine dönüp bir kere “neden” sorusunu sordun mu bilmiyorum ama ben artık yaptığım hiçbir şeye cevap veremiyorum. O soruyu bile soramıyorum be aslanım. İnan ki. Zaten insan böyle değil mi; ne kadar seçenek sunarsan sun, gider kendine en zararlısını seçer. Öyle olmuyor mu kardeşim? Bak en sıkıntılı yerden örnekleme yapacağım şimdi. Cenneti düşün moruk. Hz. Âdem'in cennette neyi eksikti? Ne istedi de geri çevrildi? Ulan sen bile oraya girmek için neler yapmazsın, düşün. E inançlı birinin amacı cennet değil mi? İnançsızlar da mükâfat ister. İnsansın, bitmez isteğin. Her neyse. Bak sınırsız seçeneğin arasında gidip yasak olanı seçmiş Hz. Âdem. Neden? Hiç düşündün mü? Sakın şeytan falan deme, yeri gelince hepimiz şeytana parmak ısırtacak şeyler yapıyoruz. Zaten senin içinde olmayan bir şeyi şeytan nasıl yaptırsın oğlum?

Renommier 12 Şubat 2023 12:32

İnsan yenilmeye meyillidir, yeter ki önüne o meyilde bir alternatif koy. Nedir o alternatif? Deminki cennet örneğimi hatırla. Eğer ortada bir günah varsa, eninde sonunda yapılır. Her şeyin yaratılma amacı var. Günahın bile. Mecbursun. İşleyeceksin, hatta sürekli tövbeler ederek hem de.

Renommier 12 Şubat 2023 12:43

İnkâr, çok ağır bir şeydir. Hele gördüğünü inkâr etmek en ağırıdır. Bu ağırlığın ölçü birimine de intihar denir. Bazı ağırlıkların ölçü birimi farklıdır, ancak gazetelerin bulmaca eklerinde sorarlar, “bir ağırlık birimi” diye, sen de kaldıramadığın ne varsa sığdırmaya çalışırsın o iki veya üç harflik kutucuğa. Ama asla sığmaz. Çünkü o bulmacayı hazırlayan bilmez ki; kaybetmek de bir ağırlık birimidir.

Renommier 12 Şubat 2023 13:08

Saniyelik patlamaların enkazını seyrettin mi? Eğer önlem alınmazsa, yanardağlar; saniyelik patlamayla, yıllarca üzerinde yaşadığın şehri haritadan silebilir. Yok olur. Zamanla hiç yaşanmamış hâle gelir. Hatta oralı olduğunu bile ispat edemezsin. İşte bu olayı kendi hayat hikâyene bantla. Bir insanı tamamı ile kabul ettiğin anda yaşayacağın sonuç böyle. Eksiği yok, fazlası var.

Renommier 12 Şubat 2023 13:40

Yalanı doğuran gizlilik, gizliliği doğuran hata, hatayı doğuran insandır. Basit bir denklem... “Önemli olan ders almaktır” derler ya, üniversite gibi düşün hayatı. Alttan aldığın dersleri verirsen mezun olursun. Yani ölürsün. O nedenle inandığımız şeyler bizi sürekli yaralayacak. Biz tekrar yapacağız. Tekrar yaralayacak. İnsanı ne öldürür diye sorsam herkes bir sürü şey der. İnsanı şüphe öldürür. Acaba hasta mıyım diye düşün, hasta olursun. Kanser bile olursun. Yeter ki şüphe et. Nabzını kontrol et, nefesini...

Renommier 12 Şubat 2023 13:56

Soyut yaraların olmadan somut anlamların olamaz Sami.

Renommier 12 Şubat 2023 14:10

Kabullenmek ve karşılıksız davranmak arasında sadece kelime farkı vardır. Zaten dikkatli olursanız evrendeki her şeyin arasında sadece bakış açısı vardır. Sonuna kadar karşı çıktığınız düşünceyi farklı zamanlarda aynı oranda savunabilirsiniz. Sunum, bakış açısını değiştirir ve sonra da algılar yontulmaya başlar. Mesela Mahzuni Şerif, Amerika Katil türküsü için ceza alacak konuma gelirken, Rafet El Roman, Macera Dolu Amerika şarkısı ile Top-on listesinin başlarını çoğu zaman işgal etmiştir. Her şey bakış açısına bağlı. Nereden baktığınızdan çok nasıl baktığınız önemlidir. Çünkü bokun içindeyken bile umudunuz olabilirken, arabanızın kapısını başkalarına açtıracak kadar lükse sahipken umutsuzluğun kürkünü giyebilirsiniz.

Renommier 12 Şubat 2023 14:39

Nihilist düşünüp intihar edemeyecek kadar korkak olmayı mı seçeceğim, yoksa amaçsız yaşayıp savaşmayı seçecek kadar saçmalamayı mı deneyeceğim? Bu çelişkiyle beraber aklımda sadece şu tespitler beliriyor:

• Neye karşı çıkarsan, onu duvar veya maske olarak kullanırsın.
• Şu anda neye nefret duyuyorsan, geçmişte ona olan sevgin kadardır.
• En çok neyi şikâyet edersen, en fazla ona maruz kalırsın.
• En çok nefret ettiğine daha çabuk alışırsın.
• Ve ulaşmak istediğine değil, kaçtığına yakınsın!

Renommier 12 Şubat 2023 17:41

“...ve yemkuru allâhu!”

Renommier 12 Şubat 2023 17:50

Ne kadar yüksek sesle konuşursan konuş, asıl gerçek, içinde susturmaya çalıştıklarındır Sami.

Renommier 12 Şubat 2023 17:54

Çare ve alternatif aynı şeyler değildir Sami. Arasındaki farkı yaşayarak anlayacaksın.

Renommier 12 Şubat 2023 17:57

Bir insana körü körüne inanıp güvenmek ile fare zehrini kutusuyla içmek arasındaki tek fark; güvenin, birçok kez öldürebilme ihtimali taşıması olduğunu unutma.

Renommier 12 Şubat 2023 18:15

Aslında herkes matematik öğretmenidir. Çünkü birbirlerine toplamayı, çıkarmayı, çarpmayı ve bölmeyi öğretirler. Önce birbirlerinin etrafına toplanırlar, sonra kendilerinden olmayanı çıkarırlar, zamanla her şeylerini bölüşürler, sonra da kapıyı çarpıp giderler. O yüzden çarpmanın etkisi diğer üç işlemden daha şiddetlidir, sonuçları da.
Hesapların uymazsa boşlukta kalırsın ve o boşluğu da daha büyük boşluk açması için kitabına uydurmaya çalışırsın. Her insan önce yamadır, ama dikilmek yerine boşluk doldurur. Sonra o boşluğa başkasını uydurmaya çalışır. En sonunda da aslında hiçbir boşluğun dolmayacağını bilir. (En azından nefes alırken) Çünkü o boşluk dolarsa, Chuck Palahniuk'un Tıkanma isimli kitabında bahsettiği “beklemek” eylemsizliği kalır geriye. O zaman da diri veya ölü olmanın hiçbir farkı yoktur. Zira kıyamet her türlü gelecek.

Renommier 12 Şubat 2023 18:43

Küçükken “son lokmanı yemezsen ardından gelir” sözü büyüyünce ne kadar anlamsız geliyorsa, o kadar görmezden geliyorsun kötü bir şey yapınca Allah'ın seni seyrettiğini. Neden mi? Sırf öç almak için, intikam yelpazesini canını yakan yerlere doğru sallayarak acını serinletmek için, her şeyden önemlisi; ölümün varlığını bilip yaşamaya devam edebilmek, geçmişin geleceğin yollarına gizlediği mayınlara basmamak ve eksilsen bile her şeye katlanmak için.

Renommier 12 Şubat 2023 19:09

Hayvanlar da, böcekler de, insanlar da, araçlar da hemen hemen aynı. Üçü de küçüldükçe tehlikeli ve öldürücü oluyor. Ama insanın karakteri, aracın hacmi, hayvanın ve böceğin de boyu...

Renommier 12 Şubat 2023 19:40

Bazı insanlar gerçekten çamaşır makinesi gibi, çünkü gözünün içine bakıp bir şeyler çeviriyorlar. İşin garip tarafı ne biliyor musun? Bunu gizlemiyorlar, aleni bir şekilde yapıyorlar. Neden mi; senin kirli çamaşırlarını kullanarak aslında sana yardım ettiğini düşünüyorlar ve söylüyorlar da ondan. Sen de buna inanarak sesini çıkarmıyorsun, çıkaramıyorsun. Çünkü iyisin. Çünkü öyle zannediyorsun... Çünkü onları kendi ellerinle besliyorsun.

Renommier 12 Şubat 2023 22:23

Hepimizin ortak çaresizliği; ölümün gerçekliğini bilip, yine de ölümsüzlük masallarına inanmak. Ölümsüz mü hissediyorsunuz siz de, yoksa ölümü düşünen insanların olduğu dünyada mıyız harbiden? Eğer dün gece bir arkadaşım arasaydı ve intihar edeceğini söyleseydi, ona sadece “Saçmalama” diyebilirdim. Çünkü aklımda cevapsız bırakılan çok soru kalırdı. Bencilce görülüyor öyle değil mi? Çünkü aynı soruyu ben de sordum kendime. Böyle bir durumla karşılaştınız mı bilmiyorum ama ben, üç gün öncesine kadar düşündüğüm ve vadeleri olarak da düşünmeye devam ettiğim planı; arkadaşımın, bir başkasının, ya da birinci dereceden kan bağım olan X kişisinin bana söylemesinden mi rahatsız oldum, yoksa gerçekten de saçma mıydı, inan kestiremiyorum. Şu an herhangi biri beni arayıp “İntihar etmek istiyorum” derse, direkt alternatif sunarım önüne. Ciddiyim. İnsanların ses tonlarından ne yapmak istediklerini anlıyorsanız, ya delirdiğinizi düşünürsünüz, ya da berbat haldeyken bile intiharı düşünemediğiniz için başkalarına alternatif sunarken bulursunuz kendinizi. En iyi ihtimalle de yüzünüze kapanır telefon. Bu cümleyi bitirip, yenisine “Bilirsiniz ölmek, sınavın bitişidir” gibi felsefi veya normal zekâyı, kullanım alanı daha geniş olan başka zekâya boyun eğdiren bir sözle mi başlamam gerekiyor? Bu sorudan sonra da şunu mu demeliyim; “Düşünelim, amaç ne? Ne gerçekten. Müslüman veya herhangi bir dine mensup olarak doğduğumuz için, ‘Cennet varsa bir ben giderim, geriye kalan ve benimle aynı özellikte olmayan tüm insanlık umurumda olmaz’ diye mi düşünüyorsunuz siz de, tüm geri zekâlılar gibi?”

Hadi kendimizi yanıltalım o zaman.

İnsan ne için ölmeli? Bu çok basit, manevi değerler. Gözle görülmeyen, elle tutulmayan anlamlar için ölmeli. Ama bu amaç, asla kendini öldürmek olmamalı. Buraya dikkat etmeliyiz. Amaç ne olursa olsun, ölüme gidilmeli fakat bile bile ölünmemeli. Aradaki ayrıntıyı fark edeniniz var mı? İki ayrı tahtayı üst üste getirip çivileyin. Arasından sadece paraşütçü haşereler (tahtakurusu) geçebilir. Bu fark da o kadar içte. Çok sıkı şekilde çivilenmiş iki tahta arasındaki mesafe kadar. Karıncadan file kadar öldürebilecek yetisi veren şeyin varlığına görmeden inanmak, fakat aciz olduğunu kabullenememek. Ne tuhaf değil mi? Düşünün, bir anda hayatınız altüst olabiliyor. Bu da ortalama bir ilizyonistin insanı ikiye bölme gösterisi sırasındaki iş kazasına benzer şekilde oluyor. Şöyle ki, anlık dediğimiz olay saniyenin milyarda birine tekabül ediyor veya trilyonda bir, ya da her neyse işte. Ben o iki saniye arasındaki mesafedeyim şu anda. O mesafeden yazıyorum bunları. O kadar uzak ki, gelen her telefonda felaket senaryosu beklediğinizi düşünün. Arkadaşınız arıyor, ses tonunun kulağınıza yansıma şiddetinden algınızı çıkarırsak sonuç Sur'u işaret ediyor. Anlıyor musunuz? Daha açık olayım o halde. Bir silah alın elinize. Cüneyt Arkın filmlerindeki gibi olsun. Rus ruleti tarzından bahsediyorum. İçine de bir tane mermi koyup çevirin kovanı ve kapatın. Dayayın kafanıza. Sıkmaya başlayın, patlayana kadar. Şimdi o silahı sevdiğiniz insanın organı, mermiyi de kendiniz gibi düşünün. İşte gerçek Bing-Bang! Yani hayat ve ölüm böyle işler. Elde kalan gidiş ve dönüş biletinin hayat özeti budur; mermi saplanıp soğuyana kadar yaşamak. O nedenle “Bir saniye sonra yaşamanın garantisi yok, ne zaman ve ne şekilde öleceğimizi bilmiyoruz” şeklinde işlemiştir bilinçaltımıza. İster sevin, ister nefret edin, isterseniz yukarıda bahsettiğim gibi ölümsüzlüğü arayın, isterseniz de zırlayıp duaya başlayın, ya da korkun. Ama aklınızdan çıkarmayın, hayat hikâyeniz sadece bu kadar. Anlık yaşamak dedikleri bundan ibaret! Unutmayın, her patlamanın öncesi de, sonrası da karanlıktır.

Beyin mastürbasyonunu zor da olsa biraz daha uzatıyoruz. Bunu yapmamızın sebebi, diğer boşalmaya oranla, bu boşalmanın geciktikçe kavramaya bıraktığı keskinliğidir. Bilimin, adına “DARP-32” dediği gen yüzünden, delilik ve dâhilik arasında incecik bir çizgi vardır. Doğal olarak, bazı insanlar için cesaret gerektiren şeyler, bazıları için sadece aptallıktan ibarettir, bunu da unutmayın. Bu bilgiyle beraber, demin bahsettiğim “İnsan ne için ölmeli” sorusuna geliyorum. Bakın, şimdi iki seçenek veriyorum size:

Birincisi; evden çıkar çıkmaz kaza kurşununa denk geldiniz ve öldünüz.
İkincisi; kutsal gördüğünüz bir şey uğruna öldünüz.

Hangisini istersiniz? Durun, seçmeyin. Neden mi, ikisi de aynı. Farkı yok. Donarak, yanarak, boğularak ve bir kamyonun altında kalarak ölmek, üstteki iki maddeden farkı yok. Ölümü anlamlı kılan “görülmez” değerlerimiz olmasaydı emin olun korkudan kafamıza sıkardık. Birinin sevgilinizi taciz etmesinden sonra kavga edip ölmeyi göze alabilirsiniz, öyle değil mi? Peki, ne olur sonra? Kız gider bir başkasını bulur. Evet, demek istediğimde bu; tüm kutsal değerler de böyle. Birileri ölür ve onun ölümünü onurlandıranlar peşinden aynı şekilde ölmek için kuyruğa girer. Hayatın amacı budur artık. “Neden?” ve “Nasıl?” sorusunun önemini anlıyor musunuz? Öleceğiz, ama bunun için bir sebep gerekiyormuş hissi. Yani “vade”, “ömür” ve “ takdir-i ilâhi” dedikleri şey sadece sebeptir. Bu sebep bizi hayatta tutan en büyük etkendir. Ölümün anlamlı olması için yarışıyoruz. Nietzsche ve Kant gibi adamların da aramış olduğu sebep budur. Eğer böyle olmasaydı ve hayatın anlamı, ölüm sebebi ve vaatler (kutsal anlamlar) üzerine inşa olmasaydı, şu an öldürürdü herkes kendini.

Eğer tersini düşünüyorsanız öldürün kendinizi. Değirmene gidip eli boş dönen Keloğlan masalının o beş dakikası kadardır hayat.

Neden mi?

Çünkü bilinmezliğin kucağında dahi olsak, bizi tutan yapıştırıcının ne olduğunu biliyoruz! (Bilinen son)

Çünkü geleceği bilmeden yaşamayı göze almanın sebebini biliyoruz!

Çünkü boğularak, yanarak ve donarak ölme ihtimalini göz ardı etmenin sebebini de biliyoruz!

Ve şu an en acısız şekilde intihar etmenin, kanser olup kemoterapilerde sürünüp ölmekten daha mantıklı olduğunu bildiğimiz halde bizi durduran tek şeyin bu olduğunu da biliyoruz! Yemin ederim biliyoruz. Hiç inkâr etmeyin, biliyoruz. Tavuktan damacanaya kadar tecavüz eden adamların namus kavgası ettiği dünyada yaşıyoruz. Gurur duymamı beklemeyin.

Renommier 15 Şubat 2023 20:44

İnsanı, insan yapan hatalarıysa, insanı yaratanın da hatası bu dünyayı yaratmaktı. Çünkü o meyveyi yedikten sonra sadece suçlu olan değil, mağdur olan da buraya geldi. Geri almak için de sonra bir hataya daha ihtiyacı vardı yaratıcının. Şeytan'a suç aletini geri veren, o hatayı da pek tabii yaptırırdı. Hey! Uyan ve dışarı çık. Son hatan seni bekliyor.


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 00:25.

Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.

Copyright ©2019 - 2025 | IRCRehberi.Net