IRCRehberi.Net- Türkiyenin En iyi IRC ve Genel Forum Sitesi

IRCRehberi.Net- Türkiyenin En iyi IRC ve Genel Forum Sitesi (https://www.ircrehberi.net/)
-   Üye Günlüğü - Defteri (https://www.ircrehberi.net/uye-gunlugu-defteri/)
-   -   Yazgıtay (https://www.ircrehberi.net/uye-gunlugu-defteri/139567-yazgitay.html)

Renommier 14 Ocak 2023 21:50

Ya kabuk bağlasın artık yaralarım... Ya da kime dokunsam, yakarım!

Renommier 14 Ocak 2023 21:51

Sen gidince ne oldu biliyor musun?

İntikamdan daha sert bir mevsime esir oldu buralar. En çok kuşlar üşüdü. Ya göç ettiler ya da öldüler. Tırtıllar... Tırtıllar asla kelebek olamadı mesela. Çiçekler, intiharı başarmış bedenler gibi solup gitti.

Sonra ne oldu biliyor musun?

Anılarımız demirden sopaya dönüştü birden. Boğazıma ip geçirdiler sandım. Ne uyuttular ne de uyanık bıraktılar. Her gece göğüs kafesimi parçaladılar. Ağladım paslanmadılar, öldüm yas tutmadılar.

Şimdi ne oluyor biliyor musun?

Çıkmaz sokaklara sinerken yalnızlığım, en kestirme yol olur hayalin, uçurumlara. Uçurtma yapan çocukların heyecanı sıçrıyor gökyüzüne. Gökyüzü aynı şiddetle çarpıyor hüznüme. Hüznüm, sarılıyor cesedime.
Ama sen yine de düşünme bunları. Çünkü...

Dünyaya yaptığım, “Sarılsın, yaralarım!” tehdidini anlayamadın ya. Dünyadaki, “Sarılsın, yaralarım!” yardım çığlığımı duymasan da olur.

Renommier 14 Ocak 2023 21:53

İnanç ormanında, Tanrı'nın umursamadığı bir çiçek olduğumu, en sevdiğim mevsimin boynumu kırmasından anlamıştım.

Renommier 14 Ocak 2023 21:54

Bir gün kıyamet gibi çakılacağım gökyüzüne. O zaman cehennemin ateşi, İsrafil'in nefesi, İsa'nın çilesi ben olacağım. İşte o gün, Nuh'un gemisini put zanneden İbrahim kadar pişman olacaksın. Ama ben, kutsallığını avuçlarında kaybetmiş ve parçalanmış olacağım çoktan. Çünkü içimde, temmuz ve şubatın savaşından meydana gelmiş bir mevsim var. Ne tam üşüyorum ne de yanabiliyorum.

Ben, o inanç ormanında recm edilen korkuluğum.
Bana aittir en büyük dönüm.
Senli hayallerim ne toz ne de pembe.
Her dönüşüm, yeniden ölüşüm...

Renommier 14 Ocak 2023 21:54

İçimde s*ktir yemiş şeytan öfkesi, dışımda kitabını ateşe veren peygamber pişmanlığı.

Renommier 14 Ocak 2023 21:54

Yağmur dinmeye başladı. Bense hala ıslanma peşindeyim, Pinokyo'yu yaratan Gepetto heyecanıyla. İnsanlar... İnsanlar gizlenme telaşında, tıpkı Tanrı gibi. Hadi çocuk, sen de çıkar göğsünde sakladığın infilakları, ıslanmaktan kaçmak niye? Sırtındaki yaralara aldırma sakın. Onlar senin büyümene yardımcı oluyor. Çıkar aklından ihanetleri, el ele yürüyelim boş kaldırımlarda...
Unutma; seni üzecek, kandıracak, aldatacak ve yanıltacak birileri her zaman olacak. Ve işin en mide bulandırıcı tarafı da ne biliyor musun; bu insanlar en yakınların olacak. Nereden biliyorum? Çünkü hepimiz, geçmişte sevdiğimiz insanları tanıyor rolü yaptık. Hepimiz canımız acıdığı halde kahkaha attık. Hepimiz görmezden geldik gerçeği. Hâlihazırda şu anda da yapıyoruz hepsini. Oscar'lık roller bunlar, Tanrı huzurunda. İşte ben, sırf yaralarım görülmesin ve dolayısıyla mahşer günü yan yana gelmeyelim diye hakkımı helal ettim herkese.
Sende et çocuk. Yakma kendini, içindeki cehennemin çakmağı olan ah'larla. Kalk tanışalım aynı hikâyede, hiç yan yana gelmeden. Çıkar ruhundan felaketleri, beraber ölelim madakça.

Renommier 14 Ocak 2023 21:54

Aklıma gelmen ile kanayan yarayı durdurmak yerine pıhtılaşacağını düşünerek seyretmek aynı şeydi ve o anlarda, bileklerini kesip, “Allah'ım ne olur yardım et” diyormuş gibi hissediyordum.

Renommier 14 Ocak 2023 21:55

Sonra bıraktım inkâr etmeyi. Her şeyi kabullendim. Çırpınmadım, çığlık atmadım, kaçmadım ve savaşmadım düştüğüm tuzakların hiçbirinde.

Çünkü biliyordum artık.


Her insan, başka bir insanın tuzağı olarak doğmak zorundaydı. Böyle istiyordu Tanrı. Aradan sıyrılmanın, doğru bir ifadeyle kurtulmanın tek yolu; kontrolü elimize vermekti.

Çünkü biliyordum artık.

Direksiyonu eline aldığında tehlikeye daha yakındın. Sorumluluk asla masum değildi. Asla! İnkâr şeytandan, kin ise tanrıdan kanımıza karışmıştı aynı arabanın içindeyken ve dünyaya saplanırken. Kaza dedik adına. Sağ çıkmıştık.

Çünkü biliyordum artık.

Bir şeyi hangi şiddetle yaparsak, sonunda yaptığımız şeyin tam zıttı aynı şiddetle iniyordu yüzümüze bir tokat gibi. Yani ne kadar inkâr edersem, o kadar savunmasız itiraf ediyordum sonunda. O nedenle ilk önce inkârı bıraktım.

Çünkü ölüyordum artık!

Renommier 14 Ocak 2023 21:55

Dertlenince veya canımız yanınca hep aynı insan aklımıza geliyor değil mi?
Acı denince bile en somut örnek olarak bir insan gösterilebiliyoruz rahatça. Somut örnek, soyut yara. Maalesef bu hepimize oluyor. Hiçbirimiz canımızı yakanları, canını yaktıklarımız kadar kolay unutamayacağız. Hatta unutmayacağız. Tabii eğer zamanın, hayat hikâyemize serpiştirdiği bölgesel anestezisini unutmak olarak değerlendirmezsek. Dikkatli bakarsanız, aslında insan; tekrardan, başa dönüşlerden ve güncellemelerden ibarettir. Ne yazık ki bu da acıyla olan bir şey! Aynı denklemde mutluluk gizler, acı yeniler. Eğer buraya kadar okuduysanız, bilin ki; şuan birilerinin hâlâ canı yanıyor, birileri hâlâ ve birileri hâlâ yara bantlarına tutunuyor. Çünkü biz insanız ve hiçbirimiz yalnızlığın gerçek anlamını bilmiyoruz. Canımız yandığında koştuğumuz birisi veya birileri muhakkak vardır. Aldatacak, kandıracak, kullanacak birileri hep çıkar karşımıza. Elmayla zehirlenen prensesin masalında bile onun için göz yaşı döken, başından ayrılmayan insanlar vardı ve hiçbir kan bağları yoktu. Aslında bakarsan bir çıkarları da yoktu. Peki, ne oldu sonunda? Prenses uyandı ve gitti. Masal mutlu bitti... mi? Hayır dostum. Bitmedi. Dışarıdan baktığında senden eksikmiş gibi görünen insanlardan ne çok şey öğreniyorsun değil mi? En başta da dürüstlük! Masallar ne derse desin ne sen ne de ben; pamuk prensesi içten içe seven o cüce kadar masum değiliz ve asla olamayacağız. Ve bir masalın mutlu bitmediğini öğrenemeyeceğiz. Yalnızlığın gerçek anlamını bilen o cüce gibi! Eski bir arkadaşım hep, “Kötü bir olayı anlatmak yerine unutmak daha iyidir!” derdi. Önceleri anlamıyordum. İlk duyduğumda ise ona, “Kötü haber tez duyulur.” atasözünü hatırlatmıştım. Evet, ikimizde haklıydık. Çünkü ikimiz de güldük. Bazı kurallar asla değişmez ve bu orantıda kötülüğü asla yok edemezsiniz. Deneyin isterseniz. Kutsal kitaplarla pek aram yoktur fakat Tanrı yapımı bir şeyi yok etmek imkânsızdır. Sadece belli bir süre önleyebilirsiniz. Kötülük ise böyle bir evrende asla yok edilemez. Neden, diye soracak olursanız eğer açıp kutsal kitaplardaki imtihanın en büyük sebebini okuyabilirsiniz. Her neyse. Ben de unutmayı seçebilirdim. Şu an bu satırları okumanıza izin vermeye bilirdim. Ama yapmadım. Hıristiyanların günah çıkarma işlemi gibi düşünün bunu. İçime attığım, günah saydığım, kurtulamadığım ve adını burada koyamadığım yüzlerce duygumun ruhumdaki bilmem kaçıncı dünya savaşından yenik çıktığını birinci ağızdan anlatacağım sizlere. Tek fark, sizler rahip değilsiniz. Dilerseniz susmak nedir, önce ondan başlayalım, sonra da önceden hazırlanmış tuzaklarımıza yakalanıp bir parçamızı orada bırakıp devam edelim. Gidebildiğimiz yere kadar. Susmak nedir, bilir misiniz? Susmak, bu dünyadaki en tehlikeli yanıcı maddedir. Bu yanıcıyı diğerlerinden ayıran en büyük özellik ise, size veya bir yere temas etmesine gerek yoktur. İç organlarına değmeden hiçbir şey bu kadar zarar veremez insana. İnsan vücudunu bir soba olarak düşünürseniz; içinize attıklarınızın ateşini susarak beslersiniz. Tek fark, bu soba etrafını ısıtmaz. İşte o anda siz değil, cehennem sizin içinize düşer. Ondan sonra da içinizde olan her şeyi yakmaya başlarsınız. Susarak!

Renommier 14 Ocak 2023 21:56

Başınızdan kötü olaylar geçtiğinde veya zor durumlar yaşadığınızda sığınacak birilerini ararsınız. Güvenecek, inanacak, rahatlatacak, geleceğe inançla baktıracak insanlara sığınırsınız. Bunu herkes yapar. En sert görünümlü insanlar bile yenilir, kaybeder. Onların da bir limana ihtiyacı vardır. İnanın bana. Bazen de anlatmak yerine içimize atarız. Bunun sebebi; kimsenin bizi, bizim gibi anlayamayacağını düşünmemizdir. Çünkü hiç kimse aynı açıyla ve acıyla bakamazmış aynı olaya. Doğrusunu söylemek gerekirse anlatılan ve bilinen her şey zamanla değişir. Geçmişe bakarsanız, kahraman olanların bile belli bir süre sonra hain ilan edildiğine şahit olabilirsiniz. Size iğrenç gelen bir hadise başkasını zevkin doruklarına sevk edebilir. O nedenle anlatmak yerine içinize atmanız her zaman en iyisidir. Birisi sizin hakkınızda ne kadar çok şey bilirse, o kadar basitleşirsiniz gözünde. Aynı tip iki çantayı yan yana getirip birine kilit takarsanız, emin olun ki, kilitli olan daha çok merak edilir. İşte bizler de böyleyiz. İnsanlar anlattıklarınızdan çok içinize attıklarınızla ilgilenirler. Sizlere tavsiyem; onlara bunu vermeyin. Sizleri çözmelerine izin vermeyin. Çözülürseniz eğer ringdeki rakibinize gardınızı indirmiş olursunuz. İstisnasız herkes en büyük kazığı en yakınından yer veya atar. Bir insana iki kere güvenmek, Alzheimer hastasına evi emanet etmek gibi bir şeydir. Bu bağlamda sizden istediğim tek eylem, bu günlüğü okuduktan sonra hemen geçmeniz. Çok fazla insanın bilmesini istemediğim olaylar var burada ve siz kabalık ederek bir başkasının günlüğünü fazlasıyla karıştırdınız. Lütfen bir sayfa daha çevirmeyin. Çünkü okuyacağınız her şey benim “zamanı yenmeye çalışmak” adlı saçma sapan deneyimlerimi anlatacak. Yüz on iki kere de okusanız trajik bir deneyimin tekrar başarısız olduğunu öğreneceksiniz, her tekrar edişinizde. O nedenle durun. İlerlemeyin. Öğreneceğiniz her şey canınızı sıkacak. Eminim kaybetmek dışında öğreneceğiniz çok daha yararlı bilgiler vardır. En son öğreneceklerinizi neden en başta öğrenesiniz ki? Eğer uyarılarımı dikkate almazsanız olacaklardan ben sorumlu değilim. Kararınızı şimdi verin.

Renommier 14 Ocak 2023 21:56

Tebrikler!
Eğer bir önceki sayfayı ben okumuş olsaydım, emin olun sizin yaptığınızı yapar ve okumaya devam ederdim. Çünkü merak doğamızda var. Çizgileri geçme arzusu, yasağı alaşağı etme dürtüsü, her türlü bilinmezliği çözme yetisi... Zaten en baştan beri böyle olmamış mı; Âdem babamız, cennette huzurluyken ve merak edeceği hiçbir şey yokken bir anda yasakla tanıştırılır, Allah tarafından. Eğer biri size sınır koymaya çalışırsa, önce o sınırı, sonra da o sınırı koyanı aşmaya çalışırsınız. Tabii sınırı koyan kişi bunu fark ederse, yasağı çiğnediğiniz anda ceza ile izdivacınız başlar... David Icke, “İnsanoğlu, ayağa kalk!” demiş. Fakat ben, bir önceki eylemi hatırlatmak istiyorum. “Uyan insanoğlu, dünyadayız!” Fark ettiniz mi?

Renommier 14 Ocak 2023 21:57

Hayatın, bize yaptığı işkenceye keşke denir. Öyle bir işkencedir ki bu; kızgın bir demiri saplar gibi çektirir ciğerlerimize nefeslerimizi. İşte benim de keşkem buydu. Birine güvenmek. Her defasında. Her şeyden önce bilmenizi isterim ki, burada gerçekleri ama sadece gerçekleri okuyacaksınız. O nedenle biraz zaman verin kendinize ve iki dakika ölümü düşünün. Çünkü sadece ölümü iki dakikadan fazla düşünmeyi başarabilen insanlar gerçekleri konuşabilir ve duymayı hak edebilir. Şu anki siz değil!

Hazır mısınız?

Sonra köleliği yasal hale getirmek için birtakım çalışmalar yaptılar. İnsan beynini esir almak, bedenini daha iyi kullanabilmenin özüdür. Hiç kimse zaafları için çalışmaktan rahatsızlık duymaz. İhtiyaçlarını karşılamanın ötesine, yani gereksiz şeylere sahip olma isteğinin fitilini ateşlemek için alternatif yeterlidir. Evet, alternatif, insanları kontrol etmenin en sağlam yoludur. Bunu sağlayanlar isteklerinizi belli bir alana sıkıştırır. Bu alanda görünmez bir duvar vardır. Birbirinizden başka hiçbir şeye dokunamadığınız uçsuz bucaksız bir hücreden bahsediyorum. Alternatifin aynı zamanda birbirini geçme arzusunu tetiklediğini ve gösterişin de her insanda mevcut olduğunu düşünürsek nasıl bir hücreden bahsettiğimi kavrayabilirsiniz. Son model bir telefon, çok net gösteren bir televizyon, marka elbiseler, ayakkabılar ve saçma sapan bir sürü zaafın gardiyan olduğu hücre. Daha iyisine sahip olmak, en iyisine! İnsan sahip olduğu her şeye kendini kurban verir. Kendini adadığı ve nefret ettiği şeyler hep aynıdır. Bunu fark etseniz de hiçbir şeyi değiştiremezsiniz. Bilerek veya bilmeyerek modern köleliğe boyun eğiyoruz. Ve daha iyi bir köle olmak için ter kokumuzla savaşıyoruz. Evet, tek savaşımız en iyi köle olmaya çalışmak! Kozmetik ürünlerinde yazan; “Hayvanları koru, doğayı sev!” sloganından daha iğrenç bir hayatımız var. Fark ettiniz mi?

Şimdi hazır mısınız?

Renommier 14 Ocak 2023 21:57

Cehennem asla dolmaz! Ne atarsan at, dolmaz!

Yevme nekûlu li cehenneme helimtele’ti ve tekûlu hel min mezîdin.

Renommier 14 Ocak 2023 21:58

Şeytan günlüğünün içinden dünlüğünü çaldığınız insana mı bakmıştınız?

Renommier 14 Ocak 2023 21:58

İnsanlara, gerçek yüzünü göstermekten kaçın Sami. Bırak sana ikiyüzlü desinler, arkandan konuşsunlar. Birine gerçek yüzünü gösterirsen, ertesi gün aynada kendini tanıyamaya bilirsin. Ve başkalarının değiştirdiği insan olmak, kendi yaptığın maskenin altında olmaktan daha çok acıtır.

Renommier 14 Ocak 2023 21:58

Yüzüne bakmaya kıyamadığımın üzerine basmışlar da yine bana mayın olmuş...

Renommier 14 Ocak 2023 21:58

Nefret, çok garip bir duygudur. Kelebek bıçağına benzer nefret. Bu bıçakların özelliği, iki tarafının da keskin olması ve çift sapının da oynar başlı olmasıdır. Bunu, ergenliğe mahalle kavgası yaparak giren insanlar bilir. İlk denemede parmağını kesen çok olmuştur. Her neyse. Nefret de böyledir işte. Çift taraflıdır. Hem karşındakine hem de kendine zarar verebilirsin dikkat etmezsen, ki kimse dikkat etmez. Çünkü nefret, paniğin kaynar ve buhar hali arasında bir yerlerdedir. Umarım anlamışsınızdır.

Renommier 14 Ocak 2023 21:58

“Ben görmeden inanmam” diyenlerin ağzından, Allah kelimesi eksik olmaz!

Renommier 14 Ocak 2023 21:59

Anladım ki yalnız olan bendim; Allah hep birdi, Allah hep tek!

Renommier 14 Ocak 2023 21:59

Hiç tanımadığı şoförlerin kornaya basma şeklinden bile kendine küfredildiğini anlayan insanlara, aynı dili konuştuğun halde kendini anlatamıyordun, en nihayetinde. Kim bilir, dünyada olup da içine asla giremeyeceği cennetin afişlerini ısrarla seyretmek böyledir belki de.

Renommier 14 Ocak 2023 21:59

Aslında hepimize gereken şeyin; ay sonunu hesaplamaya çalışmayacak kadar para, kovulma korkusu olmayan bir iş, sır verirken “Bak, sana güvenip söyledim!” tarzında şeyler söyleme gereği duyulmayacak kadar güven... Hayır, Dönüşüm (Başkalaşım) kitabındaki Gregor Samsa'nın empatisi olduğunu düşünüyorum.

Renommier 14 Ocak 2023 21:59

Hayattayken, yanından on dakika ayrılmadığın insanın mezarına yılda bir kere gitmek, dünyanın en aşağılık insanı gibi hissettirse de alışıyormuşuz, dünyanın en aşağılık insanı *mış gibi yaşamaya. Gerçi gitsen de hep sitem içindesin. Can suyu yeni verilmiş fidan gibi dikiliyorsun, en değer verdiğin canlıyı gözlerinin önünde gömdükleri yere. Ne dua edebiliyorsun ne de ağlaya biliyorsun. En fazla gözyaşlarınla yıkadığın yüzünü gerip yardırıyorsun... Gittin ya kurtardın tabii, s*k gibi kalan yine ben oldum burada. Kaç zaten kaç. En kolayı bu nasılsa...

Renommier 14 Ocak 2023 21:59

İnneke meyyitun ve-innehum meyyit'ün.

Renommier 14 Ocak 2023 22:00

İç içe olan her şeyi severim. O nedenle yalancıları ve mezarlıkları dost edinirim.

Renommier 14 Ocak 2023 22:00

Gerçi ne fark eder ki? Anlatmayınca atlattın sanıyorlar. Senden geriye sadece yaralar kaldı. Onlar da bir kaç estetik ameliyatla geçermiş. Gördün mü, son mirasını alacaklarmış benden, ameliyatla. Belki ne hale geldiğimi bir nebze olsun görüyorlardır da o yüzden diretiyorlardır. Peki ya hangi yollardan kendime geldiğimi kim görüyor? Serum gibi damla damla tükendiğini kim görüyor Sami, konuşsana!

Renommier 14 Ocak 2023 22:17

Hastaneye giderken, tabii sen hayattayken aklıma hemen en kötü ihtimal geliyordu. Şimdi, karşında diz çökmüş beklerken, en kötü ihtimalin ölüm olmadığını anlıyorum. Keşke o kazada ben ölseydim. Bu denli acıya kafa üstü çakılmazdım en azından. Her gece tekrar tekrar sıçramazdım gözümü yumduğum anda. Bir anda yok olmak, yok olana kadar ıstırap çekmekten katbekat daha mantıklı geliyor bana, böyleyken.

Renommier 14 Ocak 2023 22:33

Korkuyorum, biliyor musun? Utanıyorum. Çekiniyorum. Acımla dalga geçerler, küçümserler diye. O yüzden hiç anlatamıyorum. İçime attıkça ve dişimi sıktıkça... dışarıdan bakılınca güçlü göründüğümü zannediyorum. Maalesef. Belki de ilk defa sana bunları rahatlıkla söylüyorum. Rahatladıkça da söylemeye devam edeceğim. Ama sakın yanlış anlama ha. Yani ne bileyim, ölsem söyleyemem sandığım içsel mevzularımı, ölsen söylermişim, baksana. Eskiden insanlar, sadece duasını duyana ve hiçbir çıkarı olmayana gerçek yüzlerini gösterirler zannederdim, şimdi mezarındayım ve artık bu acı gerçek presleniyor benliğime: ölümcül hastalığa sahip olduktan sonra da bu dünya için yaptıklarımı bomboş ve anlamsız bulan her çaresiz gibi.

Renommier 14 Ocak 2023 22:43

Her şeyi yarım bırakıp uyumaya gidiyorum. Tıpkı Tanrı'nızın, sizi yaratırken yaptığı gibi!

Renommier 15 Ocak 2023 17:01

Bir abi vardı.

Böyle sokakta kalan tiplerden. Sokak hariç hiçbir şeye bağlı değildi. Hep çöpleri karıştırırdı. Her şeyin son kullanma tarihine bakardı. İzmarit içerdi. Bir dal sigara bulsa çocuk gibi sevinirdi.

Bir abi vardı.

En büyük dedi, bulduğu içilmiş sigaraları yakmaya çalışırken ikinci nefesi çekebilmekti. Bunu yapmanın benzinlikte çakmakla oynamaya benzediğini söylerdi. Bir de üstüne “Anladın mı?” diye sorardı. Ne yalan söyleyeyim anlamazdım. O da cevap vermeyişimden çakardı mevzuyu.

Bir abi vardı.

“Bir yerden sonra alışıyorsun, umursamıyorsun, katlanıyorsun, kabulleniyorsun” derdi hep. İzmaritlerin çoğunu yakamazdı, yarım içilmişlerin çoğunu bulduğunda da yakacak kibriti kalmazdı. Nietzsche yanlış biliyor olmalı, çünkü “İşkencenin de en kötü tarafları bunlar işte” gibilerinden söylenirdi.

Bir abi vardı.

“Dedem” derdi. Sigaranın ciğerlere zararından bahsederdi, babam, günde üç paket sigara içerdi. Ben mi? Benim olayım, dedemin o cümleyi yaklaşık otuz yıl sonra kurdurabilen cesareti kadar sahteydi.

Bir abi vardı.

Yetmezmiş gibi bir de “Benim durumumda, ‘Yarın daha iyi olacak’ düşüncesiyle uyumak, uyandığında, ‘Atağa çıkarken kaptırılan top gol oldu’ durumuyla karşılaşmakla aynı şeydir.” derdi.

Bir abi vardı.

“Savaşlar, dayanmayı öğretir, kazanmayı değil!” derdi ve eklerdi, “Trajedi de asla baktığın yerde değildir.”

Bir abi vardı.

En son seyrettiği film Tom ve Jerry'di ve ne zaman bahsi geçse ağlardı. Şaşkın şaşkın ona bakarken “Asıl trajedi, trajediyi görememektir!” gibilerinden laf sokardı...

Bir abi vardı.

“Tecrübe ve ustalaşmak, her şeyin basitleştiğini kavramaktır” derdi ve bundan nefret ettiğini de araya iliştirirdi. Çünkü hayat da öyleydi, zamanla basitleşirdi.

Bir abi vardı.

Bugün gömdük onu. “Nasıl bilirdiniz?” diye sormadı imam, “İyi bilirdik!” diyecek kimse de yoktu zaten.

Renommier 15 Ocak 2023 19:16

Aynalara kusurlarını örtmeye değil de kusur aramak için baktığın gün, işte o gün, ne kadar komik bir hayatın olduğunu anlayacaksın diğer insanlar gibi. Komik olan ne, biliyor musun? İnsanların birbirlerinin sadece boş anına denk gelmiş, yani kafaları güzelken seyrettikleri korku filmi gibi olundukları gerçeği. Çünkü mutluyken kimse kimseyi aramaz, ama canları yanarken, vicdan yaparken, kötüyken ararlar birilerini. Umurlarında oldukları için değil, hak verecek insan aradıkları için. Yani sarhoş biriyle yatmak ne kadar cesaret gerekiyorsa veyahut sarhoşken biriyle yatmak ne kadar ucuzsa, hayat da o kadar komik işte. Lütfen anlayın.

Renommier 15 Ocak 2023 19:55

Bazen cidden dayanamıyorum. Belki insanlara inandırıcı gelmeyecek ama yemin ederim, Tanrı inancım olmasa çoktan kendimi öldürmek için her yolu denemiştim. Hatta yeni yollar yapmıştım. Düşünüyorum, sabaha kadar acı çekiyorum, dayanılmaz gelince çaresine bakmak için doktora gidiyorum. Kısa süreli kurtuluyorum. Sonra tekrar ama farklı yerden giriyor acı, bir mahkûmun hasmını tuvalette savunmasız halde kıstırıp şişlemesi gibi. Yine kurtulmaya çalışıyorum. Diğer yandan da kendi türümden canlılara güveniyorum. Sonuç? Aldatılıyorum. Yine tekrar ediyor bu durum. Kazanıyorum ve o kazandığım her neyse kaybedişimi seyrediyorum. Yine tekrar. Birkaç örnekle bumeranga dönüşen hayata dayanacak kadar değerli mi bu dünya? Her gün, “Bakalım kim benden daha berbat halde” merakıyla haber izlemek, saçlardan dişe kadar zamanla her uzvun eksilmesini aynalardan öğrenmek, birbirlerinden gerçek yüzlerini gizlemek, sevdiği her şeyi kaybetmek... kısacası kontrol edilemeyen her şeyin dümenindeymiş gibi yaşamaya değer mi dünya, ben cevap vermek istemiyorum.

Renommier 15 Ocak 2023 21:17

Yeteneği köreltmenin en iyi yöntemi insanlara sevmediği işi yaptırmaktır. Bunun için de eğitim sistemini çökertmeleri gerekir. Hayatım boyunca okulu sevmedim. Çünkü hayat, asla okulda öğrendiğim şeyleri sormadı. Her neyse. Hiç düşündünüz mü, neden resim dersi matematik kadar umursanmaz?

Dünyayı sanat güzelleştirir, savaş çirkinleştirir ve para da yönetir. Resim, müzik, beden eğitimi gibi derslerin karnede diğer derslerden yüksek gelmesine sinirlenen bir toplumdaysanız, okulu bitiren öğrenciye “Ne iş olursa yaparım ağabey!” demeyi zerk ettiklerini görürsünüz. Çünkü iyi paralı bir bölüm için resmin değil, matematiğiniz iyi olmalı.

İlkokulda, lisede, üniversitede hep kalabalıklar içinde ders görürsünüz. İlkokulda herkesin sevdiği ders farklıdır. Lisede de öyle. Üniversitede de. Ancak amaç aynıdır, geçmek. Bu amaç, insanın normalde ihtiyacı olan şeyleri amaç haline getirir. Tehlikenin farkında mısınız?

Anlayacağınız bu ihtiyaçların amaca dönüşmesi, işini sevmeyen insanların sayısını çoğaltır. Kendinden, halinden, hayatından ve kısacası hiçbir şeyden memnun olmayacak hale getirir. Sonunda da “Allah vergisi” dediğimiz yetenek özelliğinin daha ismini bile heceleyerek okuduğumuz yıllarda yok edildiğini fark ederiz, değil mi? Zaten işini sevmeyen insanların yaptığı işe yeteneği yoktur, becerisi vardır. Zor da olsa, imkansıza yakın da olsa bu değişmez.

Dünya, öyle bir yer ki, her rutin alışkanlığa, her alışkanlık prensibe, her prensip de monotona bağlıyor kendini. Bir zaman sonra da ne oluyor biliyor musunuz? En üstte söylediğim “İhtiyacın amaca dönüşmesi” doğuyor. İhtiyaç, amaç olunca, amaç da uzuv oluyor ve uyuşturucu bağımlısı gibi hissediyorsunuz. Yani en azından ben böyleyim.

İnsan çıkarları için yaşarmış ya, ben de öyle olduğumu, sır verdiklerime “Benim senden ne çıkarım var?” diye sorduktan sonra fark ettim. Yine de içimden geleni yaptım hep. Yanlış da olsa, gereksiz de olsa, anlamsız da olsa, mantıksız da olsa yaptım. Pişmanlıktan korkmuyorum artık. Çünkü anladım ki hayat ona gebe... Bazen cidden dayanamıyorum bu dünyaya ve önce bana. Geçen kendime şöyle dedim,

“Bir gün ‘Ne yapıyorum bu hayatta?’ diye sorup, dürüst olabilirsen eğer, intiharın; kaçmak değil de savaşmak anlamına geldiğini anlayacaksın.”

Siz hiç yoktan yaratan ile savaştınız mı?

Renommier 15 Ocak 2023 22:14

Umarım, herhangi bir zamanda iyi hissedecek gücüm kalmış olur. Ya da iyi hissetmemin önemi.

Renommier 15 Ocak 2023 22:30

Kâlet yâ leytenî mittu kable hâzâ ve kuntu nesyen mensiyyâ.

Renommier 15 Ocak 2023 22:42

“‘Gözlerimizi hep daha kötü olma ihtimali için açıyoruz’ gerçeğini, ‘Yarın her şey çok güzel olacak!’ çaresizliğine çevirmeye, ‘Umut’ denir.”

Renommier 15 Ocak 2023 23:25

İnsanlardan uzak duramıyorsan onların senden uzak durmasını sağla.

Renommier 16 Ocak 2023 17:27

Ne değişti bu yedi yılda?

Yaşamaya mecbur kaldım. Hani aynı anlama gelen fakat farklı yazılan cümleler vardır ya, benim durumum da aynı işte. Değişen fiziki durumum sadece. Mevsimler, günler ve dünya hiç değişmedi. Sadece isimler ve sıfatlar değişiyor. Eskiden, “Canım” dediklerime şimdi, “O***** çocuğu” diyebiliyorum. Anlayacağın, dünyanın görünümü değişmedi ama insanlar çok değişti be Gizem. Ama onda da alıştım, inan. Kelimeler bile etkilendi. Makyajsız dışarı çıkamayan kadınlar gibi oldular. Süslenmeyince veya yabancı kelimelerin makyajını kullanmayınca değersiz gibi göründüler. Mesela, “Ölü yaprak vuruşu” demek yerine, “Knockle-ball” demenin daha havalı olduğuna inanıldı. “O nereden çıktı?” deme, geçen Kaan'la PES atıyorduk da o kullandı da öğrendim. Evet, saf Kaan. O da değişmedi. Görüşüyorum hala. Gerçi onun da hayatı alt üst oldu bir anda. Annesi felç geçirdi, ağabeyinin şehit haberi geldikten sonra... her neyse. Buna da alıştım. Hatta “Samimiyet” dediğimiz şey; kahvelerde 5 liraya içilen çayın yanındaki muhabbetler değil, dört litre benzin fiyatına çay içilen yerlerde yapılan yer bildirimleri oldu. Bunu sağlayanların da günde on iki saat hayvan gibi çalışmak zorunda olduğunu gördüm. Ve ona bile alıştım.

Kimseye içimi dökemedim, anlatamadım, ağlamak için arkalarını dönmelerini bekledim. Çünkü “Paylaşmak” dediğimiz, insanlar arasındaki soyut bağ; gerçekten anlamaya çalışmak veya birilerinin yanında beklentisiz olmak yerine, artık sanal platformlarda prim kaygısı taşıyan yazılar haline geldi. “Çıkar” oldu adı. “İspat” oldu. Buna da alıştım. İnsanlar öldü bu yedi yıl içinde, çocuklar bile öldü. Elinde büyüdüğüm insanlar öldü. Yan komşum değişti. Odamdan bakınca puslu görünen harabe bina artık daha net görülmeye başladı bu yedi yıl içinde. Konunun senle alakası olabilir, evet. Belediye seçimi için otobüs durağımızın boyaları da aktı. Sana “Seni seviyorum” dediğim günün gecesinde evinde intihar* eden Hıdır amcanın mezarına daha az gitmeye başladım bu yedi yıl içinde. Sana yalan söylemem bilirsin. Hıdır amcanın mezarını bile bulamadım geçenlerde. Anneannem ölünce sigara da içtim biliyor musun? Hani sen içince elinden alıp, “Sigara mı, ben mi?” diye sorardım ya sana, sen haklıymışsın be sigara içerken. Artık haddinden fazla vefasızlaştım. Ama iyi şeyler de oldu bu yedi yıl içinde. Galatasaray dördüncü yıldızı taktı mesela. Yarım bıraktığım hayallerin inşasına tekrardan başladım. Sanırım inşasına başlamak daha tatlı geldi, düşünce olarak kaldı, o da beynimdeki despot pentatlonu aşamadı. İki tane çocuğum oldu. Korkma, annesiz büyüdüler içimde. İsimlerini Zarar ve Ziyan koydum. Bakma öyle, evlenmedim tabii ki. Zaten senden sonra kimseyi sevemedim, güvenemedim. Üzülme, iyi şeyler bunlar. Hani, “Bıçaklar iyidir, saplandığı yeri olgunlaştırır!” diyordun ya, hatırladın mı? Ben hiç unutmadım onu.

En ünlü ustaların bile gün yüzüne çıkarmaya kıyamadığı bıçaklar gibi Tanrı tarafından ruhuma sağlanman kaldı geriye. Nefes alamadım, çıkarmaya çalıştım birkaç kere. Ancak matematikteki çıkarma işlemi vardı ya, o işlem büyükten küçüğü çıkarmak gibiydi, eksildim ama yanlış eksildim. Yemin ederim buna da alıştım. Neye alışamadım biliyor musun? İsmin aklıma geldiğinde, içimdeki üşümenin çözümünü bulamayışıma. Çünkü sürekli sala verildi bu şehirde. Her sala sesinde adın yırttı dudaklarımı. Her cuma mesaj attı arkadaşlarım. Nasıl kurtulayım, sen söyle? Yedi yılda değişmeyen tek şey bu işte.

Sitem gibi oldu ama anlarsın sen beni. Babasını kaybeden çocuk, Allah'a sadece, “Umarım varsındır da sana bunun sebebini sorarım!” diye sitem yapar ya, ben de aynını sana yapıyorum. Umarım okursun bir yerlerde de...

Renommier 16 Ocak 2023 18:28

Senin birinden kazık yediğin için sırtını dönmene gerek yok ki. Muhtaç oldukları kudret, damarlarındaki hain kanda mevcut zaten!

Renommier 16 Ocak 2023 19:11

Felaketlerini üstümüzden esirgemeyen Allah'ımıza hamd-ü senâlar olsun.

Renommier 16 Ocak 2023 19:34

Kanseri yenen insan, her şeyi yeneceğini düşünür. Bir kere ayağı kayan insan, sürekli düşeceğini düşünür ve ilk aşkından ayrılan insan da bir daha âşık olamam diye düşünür. Yani anlayacağın; Bedenler de nedenler de farklı ama sonuçlar hep aynı...


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 20:38.

Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.

Copyright ©2019 - 2025 | IRCRehberi.Net