04 Nisan 2020, 02:33 | #21 |
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Bu türkü bundan bir asır kadar önce , ihtişamlı , güzel , delidolu , hoppala , zıppala olduğundan Deli Düve lakabı takılan bir kadın ile Asalı sülalesinden bir delikanlı arasında geçen aşk hikayesi üzerine yakılmıştır. Deli Düve’nin şaibeli bir yaşantısı vardır. O dönemde tüm delikanlılar onu elde etmek için uğraşırlar. Bunların arasında Asalı Deli Düve’yi nikahına alır ve ona bir ev açar. Deli Düve’de gözü olan diğer delikanlılar bu olayı içlerine sindiremezler. Nasıl etsekte , Deli Düve’yi Asalı’nın elinden alsak diye planlar kurmaya başlarlar ve planlarını hazırlarlar. Kendilerini reddeden kızın kocasını hem kıskanır , hem de ona kin bağlarlar. Aradan bir hayli zaman geçer , bu genç ve güzel gelin birkaç delikanlı tarafından tehdit edilmeye başlar. Delikanlılar , “kocandan ayrılacaksın , yoksa seni dağa kaldırırız , kocanın da gözlerini kör ederiz” diye aracı bir kadın ile haber salarlar. Deli Düve önceleri aldırmaz ve kocasından saklar , onu sevdiği için de bir türlü kötülük etmelerine razı olmaz ve delikanlılara şöyle haber yollar. “Ne olur , kocamı rahat bırakın. Ona dokunmayın , ne isterseniz yapayım” der. Bunu haber alan delikanlılar Deli Düve’yi kaçırmaya karar verirler. Aracı kadına “biz ondan istediğimizi çeşme başında söyleyeceğiz. Oraya kadar gelsin “ derler. Bunu duyan geç gelin meraktan çatlayacak bir duruma geldiğinden çeşme başına gider. Daha önceden çeşme başında tuzak kuran delikanlılar kadının koşarak geldiğini görünce önüne çıkar ve hazırladıkları atın üzerine atarak kaçırılarken genç gelin çığlık atar , sesi duyan kocası Asalı yardımına koşar. Kocasının geldiğini gören delikanlılar hazır vaziyette beklemeye başlarlar. Aralarındaki kanlı döğüş sonunda Asalı oğlu Vehbi isimli delikanlı bıçak darbeleri ile ölür. Delikanlılar Deli Düve’yi dağa kaldırırlar ve de emellerine ulaşırlar. Öte yandan oğullarının kanlar içinde yattığını gören gencin ana ve babası saçlarını , başlarını yolarlar. Bu olayın duyulması üzerine yakılan ağıtlar dilden dile dolaşarak günümüzde söylendiği şekilde türkü haline gelir. Türkünün sözleri: Kütahya’nın pınarları akışır Zaptiyeler kol kol olmuş bakışır Asalı’ya çuha şalvar yakışır Aman , aman Vehbi öylede böyle olur mu Ah sen ölürsen Dünya bana kalır mı Salım geldi musallaya dayandı Mor cepkenim al kanlara boyandı Seni vuran zalim nasıl dayandı Aman , aman Vehbi öylede böyle olur mu Ah sen ölürsen Dünya bana kalır mı
________________
|
|
|
04 Nisan 2020, 02:42 | #22 |
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Sevdalısına kavuşsa da mutluluğu bulamayan cemil ile Defçi Fatma nın türküsüdür. Neredeyse bütün mahallenin kızları aşıkmış cemil´e. Bakışları can yakan, yakışıklı bir yiğitmiş bu delikanlı. Mahallenin kızlarından Fatma da Cemil i severmiş. Severmiş sevmesine de Cemil in kulağına gidecek kadar dolaşmış dillerde, ahali kızın haline dertlenir olmuş. Bir vakit, kendine bunca sevdalı olan Fatma’yı görmüş Cemil. Görür görmez Cemil de vurulmasın mı Fatma ya. İki gönül böyle ateşlenince, büyükler engel olmamış bu sevgiye. Engel olmamışlar ama geç olduğundan mı, yoksa güç olduğundan mı, Cemil ince hastalığa yakalanmış. Aşıkların birbirine duyduğu bu tutkulu sevgi, Cemil in hayatına mal olmuş. Fatma kavuşup da duyamadığı Cemil in ardından ağlamış, ağıtlar yakmış. Cemilini kaybetse de aşk ateşi sönmemiş, ölünceye kadar içinde yanıp durmuş. Sevdiğine kavuşamayan Fatma, Birbirine kavuşan gençlerin düğünlerine gidip def çalarak, sevda ateşini dindirmeye çalışmış. Gezmedim yorulmadım Cemil Boş yere kırılmadım Cemil Sana benzer dünyada Cemil Bir başka bulamadım Cemil Anan öle Cemil Baban öle cemil Yetim kalasın Cemil Benim olasın Cemil Kayalıkta bir kuş var Cemil Kanadında gümüş var Cemil Yarim gitti gelmedi Cemil Elbet bunda bir iş var Cemil Anan öle Cemil Baban öle cemil Yetim kalasın Cemil Benim olasın Cemil Bağa gel bostana gel Cemil Zülüfün destele gel Cemil Ana izin vermezse Cemil Yalandan Hastalan gel Cemil Anan öle Cemil Baban öle cemil Yetim kalasın Cemil Benim olasın Cemil
________________
|
|
|
04 Nisan 2020, 02:44 | #23 |
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Burdur’dan Antalya’ya doğru giderken yaklaşık 38 km. Uzaklıkta bulunan Arvallı, yeni adı ile Bağsaray köyünde geçer hikaye. Hikayeye göre Hatçe isminde bir güzel kadın köyün meydanındaki duvarında çift oluklu pınar bulunan bir evde oturur. Türküde sözü geçen pınar bu pınardır. Hatçe güzel ve alımlı bir köy güzelidir. Köyün çobanı Hatça’ya gönlünü kaptırır. O da çobanı sever. Ne var ki Hatçe evlidir. . Kader onları bir türlü bir araya getirmemiştir. Her ne kadar olumsuzluklar çok olsa da aşklarına engel olamazlar ve bir zaman sonra birlikte kaçmaya karar verirler. Çobanla birlikte kaçarak Antalya’ya yerleşirler. Yaklaşık 5 ay sonra yakın bir köyde (Kayış) de buna benzer bir olay gerçekleşir ve İbrahim CAN isimli mahalli sanatçı bu türküyü yakar. Türkü’nün Orjinal Sözleri: Evlerinin önünde pınarlar harlar Hatçam çıkmış pencereye ay gibi parlar Ben Hatça’yı yitirdim de dumanalı dağlar Gözlerimin pınarları durmadan çağlar Ovalara duman çökmüş göremedin mi A kız kendi saçını öremedin mi Alçaklara karlar yağmış yükseklere buz Gel sarılalım gaçalım ince belli kız Denizin dibinde Hatçam demirden evler Ak gerdanın altında da çiftedir benler O kınalı parmaklar da o beyaz eller Yolcuyu yolundan eyleyen dilber Dalga dalga dalga dalga dalgalanıyor Hatçayı görenler sevdalanıyor Üçünü de beşini de Hatçam onuna Ben de yandım Hatça’mın basma donuna Yüce dağ başına Hatçam ekin ekilmez Yağmur yağmayınca Hatçam kökü sökülmez Ellerin köyünde Hatçam kahır çekilmez Doldur ağıları içelim Hatçam Varman kızlar varman kirli çobana Çoban evde durmaz gider yabana Ovalara duman çökmüş göremedin mi Akız kendi saçını öremedin mi Arvallı dedikleri bir büyük şehir Şehir oldu bana her zaman zehir Çok dediler arkadaşlar yar senin değil Doldur ağıları içelim Hatçam Yüce dağ başında Hatçam harmanın mı var Harmanı kaldırmaya dermanın mı var Hatçam beni öldürmeye fermanın mı var Doldur ağıları içelim Hatçam
________________
|
|
|
04 Nisan 2020, 02:50 | #24 |
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Eski zamanlarda Malkara’da 15 yaşlarında Zeynep isimli güzel bir kız vardır. Bir gün köyde Ağa’nı bir düğünü olur. Düğünde eğlenceler ve at yarışları yapılır. At yarışlarına uzaklardan gelen Ali adında bir genç te katılır. Ali gönlünü düğünde gördüğü Zeynep’e kaptırır. Köyüne dönünce babasına Zeynep’i istetir. Ali’nin Köy’ü uzak olduğundan Zeynep’in ailesinin pek gönlü olmaz ama gönüllü gönülsüz verirler. Düğün yapılır, Zeynep Aili’ni köyü’ne gelin gider. Ancak ailesinden ayrı olmaya alışık olmayan Zeynep tam yedi yıl ailesini göremez. İçindeki hasret büyüdükçe türküler yakmaya başlar, düğünlerde söyler. Zeynep’in kocası Ali’de bu duruma aldırış etmez, yeri geldilçe Zeynep’i döver, O’nu hor görür. Zeynep üzüntüsünden hastalanıp yataklara düşer. Çevredekiler en sonunda dayanamayıp Zeynep’in anasını, babasını çağırırlar. Annesi bası geldiğinde Zeynep onlara bu türküyü mırıldanır ve bir daha da iyileşemez. Bu duruma çok üzülen çevresindeki halk bu türküyü dilden dile günümüze kadar aktarmıştır. Yüksek yüksek tepeler ev kurmasınlar Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler Annesinin bir tanesini hor görmesinler Uçan da kuşlara malum olsun Ben annemi özledim Hem annemi hem babamı Ben köyümü özledim Babamın bir atı olsa bise de gelse Annemin yelkeni olsa uçsa da gelse Kardeşlerim yolları bilse de gelse Uçan da kuşlara malum olsun Ben annemi özledim Hem annemi hem babamı Ben köyümü özledim
________________
|
|
|
04 Nisan 2020, 02:53 | #25 |
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Gevenes Köyü’nde 1922 yılında dünyaya gelen Mustafa Şahbudak, ağa çocuğudur. Köy Muhtarı Tevfik Cezayirli, Mustafa’nın en yakın arkadaşıdır. Bu ikili her akşam köy kahvesinde ”dama” maçı düzenler, iddialı ve dostça yapılan bu karşılaşmalar, kahvehanedekiler tarafından ilgi ile izlenir. 1946 yılının bir Temmuz gününde, Mustafa Şahbudak ve Muhtar Tevfik Cezayirli, yine dama tahtasının başına otururlar. Oyunun yarısında ”Sarı Memet” lakaplı Orman Memuru Mehmet İn, çıkagelir. Mehmet, sarhoştur. Bir gün önce, komşu olan Çiftlik Köyü’nde yangın çıkmıştır. 1946 seçimlerinin evrakı Yatağan’a gönderilecektir. Seçim evrakını Yatağan’a, köy bekçisinin götürmesi zorunludur. Ormancı ise, yangın evrakının bir an önce ilçeye götürülmesi için bekçiyi muhtardan ister. Muhtar Cezayirli, ”Olmaz, daha acil olan seçim sonuçlarının ulaştırılması gerekiyor. Bekçiyi gönderemem” diye cevap verir. Bunun üzerine ormancı ile muhtar arasında tartışma başlar. Muhtar Tevfik Cezayirli, ”Ayıp ediyorsun Mehmet, bize müsaade et” der. Ormancı kahveye geri döner, dama masasını bir yumruk atar. Mustafa Şahbudak, bu davranışa tahammül edemez ve ormancıyı tokatlar. Olayın büyüyeceğini anlayan köylüler, ormancıyı sakinleşmesi için kahvenin arka tarafına götürürler. Ormancı bağırarak küfürler savurmaktadır. Küfürler Mustafa Şahbudak’ın tahammül sınırını daha da zorlar. Şahbudak, yerinden kalkar, ormancının üzerine yürür. Ormancı Mehmet, kamasını çıkarıp Mustafa Şahbudak’ı kolundan yaralar. O zaman, Mustafa Şahbudak ormancıyı korkutmak için, belindeki tabancayı çıkarır, yere doğru ateş eder. Muhtar, ormancının ikinci kez kama vurmaması için elini tutar. Fakat, Mustafa tetiği çoktan çekmiştir… Ormancı Mehmet İn, bunun üzerine kaçmaya başlar. Mustafa Şahbudak kaçmasın diye, bir el daha ateş eder. Bu ateş de öldürmek için değil, kaçmasına engel olmak içindir. İkinci atışta Mehmet İn, yere düşer. Arka cebinde tabaka olduğu için, ona bir şey olmaz. Ama, Mustafa Şahbudak, kaza kurşunu ile dostu Tevfik’i vurmuştur. O günlerin imkansızlıkları içerisinde Tevfik’i, tahta bir sal üzerinde köyden 23 kilometre uzaklıktaki Muğla Devlet Hastanesi’ne götürürler. Tevfik, çok kan kaybetmektedir. Mustafa, Doktor Veli Bey’e, ”Babamın selamı var, bu adamı iyileştir” diye yalvarır. Doktor Veli Bey, ”O ölecek, önce senin kolunu saralım” diye yanıt verir. O sırada Tevfik eliyle işaret edip Mustafa’yı yanına çağırarak, ”Ben ölüyorum, hakkını helal et” dedikten sonra can verir. Yıllardır her şeyi unutmaya çalışan Mustafa’ya bir gün arkadaşları, Tahir Usta adında bir değirmenciden bahsederler. Bu değirmenci, annesinin akrabasıdır. Değirmenci Tahir Usta aynı zamanda türkü de bestelemektedir. Gevenes Köyü’nde yaşanan bu acı olay, Tahir Usta tarafından bestelenmiştir. Düğünlerde okunan, herkesin diline düşen türkü, ORMANCI’dır…
________________
|
|
|
04 Nisan 2020, 02:57 | #26 |
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
GİRESUN´UN İÇİNDE HİKÂYESİ Karadeniz yöresine ait bir hikâyedir. Olay Giresun´un bir dağ köyünde geçmektedir. Giresun´un bu köyü çok güzel yeşilliklere sahip bir dağ köydür. Bu köyde yeşil ile mavi tonları birbirine karışır yani yerin yeşilliği ve göğün maviliği tüm doğal hali ile bu köyde iç içedir. İnsanları kendisine hayran bırakan bir manzaraya sahiptir. Doğanın tüm kusurları bu köyde yeşilliklerle kapanmıştır. Giresun´un bu güzel köyünde başka bir güzel yaşamaktadır. Bu güzel kişi ise Feride´dir. Feride köyde genç bir delikanlı olan Ömer´i sevmektedir. Feride´nin gözünde de gönlünde de beyninde Ömer´den başkası yoktur. Bu iki genç birbirlerini sevmektedirler. Ömer köyün fakir ve gariben bir ailesinden gelmektedir. Ömer çok yiğit, mert ve iyi yürekli bir insanmış. Ömer ile Feride küçük yaşlardan beri birbirlerini severler. Her ikisi de hiçbir zaman birbirleri dışında gönüllerine kimseyi almamışlar. Feride ile Ömer evlilik çağına gelmişler. Bu iki genç dünyalarını birleştirmeye karar verirler. Ailelerini haberdar ederler. Aileler tanışır her şey yolunda ilerler. Düğün hazırlıklarına başlarlar. Tüm bu güzel gelişmeler yaşanırken önlerine bir engel çıkar. Bu yörede bulunan ağa takımının çocuklarından Musa´da, Feride´yi görür ve ona göz koyar. Bunu duyan Feride çok sinirlenir ve Musa´ya haber gönderir. Feride “Ben bu dünyada Ömer´den başkasını sevmedim, sevmem de bu böyle bilinsin. Ben bu dünyadan Ömer´den başkasını gönlüme almadım, aklıma getirmedim, kimseyi sevmedim bir tek kişi sevdim oda Ömer´dir” deyip haberi Musa´ya yolar. Bu haber üzerine zalim Musa çileden çıkar ve mazlum, gariban, Ömer´i gördüğü yerde döver ona eziyet eder. Ömer yiğit cesur bir delikanlıdır; fakat Musa´nın adamları çok olduğu için kavgada hepsini dövemiyor. Belalı Musa, Ömer´i ne zaman tek başına görse adamlarını onun üzerine gönderir ve onu döverler. Musa´nın, Ömer´i dövmesi ve ona eziyet etmesindeki sebep onu Feride´yi sevmekten alı koymak, geri adım atmasını sağlamaktır. Sonra Feride´nin yanına gidip bak seni seven adam seni bıraktı artık seni sevmiyor demek için her şeyi dener; ama Ömer, Feride´yi gerçekten de sevdiği için sevdiğinden asla vazgeçmez. Türlü eziyetler ve işkencelerden geçer; ama sevdiğinden vazgeçmez. Ömer bakar ki bu zorbalıkların sonu gelmez, bunun için düğün hazırlıklarını hızlandırır. Ömer´in tek bir derdi vardır, Feride´ye kavuşmak. Ömer ile Feride´nin ailesi de zalim Musa´nın yaptıklarını görünce bu duruma çok üzülürler. Aileler Feride ile Ömer´e “Derki bu Zalim, zorba Musa artık size bu köyde rahat vermez hep huzursuzluk çıkartacaktır. Bu yüzden en iyisi siz bu köyü terk edin, gidin başka diyarlarda rahat edin, aşkınızı uzak diyarlarda yaşayın, orada evlenin, güzel bir hayat sürdürün, bize de iyi olduğunuza dair, mektupla haberdar edin bu bizim için yeterlidir.” Normalde diğer hikâyelerde aileler gençlerin birlikteliğine ve kaçmalarına karşı çıkar. Diğer hikâyelerde kızların ailesi onları zengin bir ailenin çocuğu ile evlendirmek ister; ama bu hikâyede kız tarafı da erkek tarafı da çocuklarının sevdiği kişi ile olmasını ister ve onlara yardımcı olur, birbirlerini sevenlerin kavuşmasını isterler. Ömer ile Feride, ailelerinin tavsiyesine uyup bir gece vakti kimseye haber vermeden köyü terk etmeye karar verirler. Gecenin karanlığında yola koyulurlar ve sesiz adımlarla ilerler. Sokağı bitirirler yokuş yukarı çıkarlar. Feride yorulur, çeşmenin başında biraz dinlenirler. Dinlendikten sonra tekrar yola koyulurlar. Ana yola varmalarına birkaç sokak kalmıştır. Ana yola varınca köyün sınırlarından kurtulacaklardır; ama Musa ve adamları onların karşısına çıkar. Bu sokakta da onların karşısına çıkmasaydı belki ana yola varıp kurtulacaklardı. Musa ve adamları onların yolunu keser. Geri dönmek isterler arka tarafta Musa´nın adamları ile doludur. Musa, Ömer´e Feride için tek tek kavga etmeyi teklif eder. Ömer bu teklifi kabul eder. Kavgaya tutuşurlar. İkisi de birbirlerini yaralar ve suratları kanlar içinde kalır. Kavga uzamaya başlar. Feride ise kenarda kavgayı seyreder ve Ömer için ağlamaya başlar. Bu ağlama üzerine Ömer çok sinirlenir. Musa artık Ömer´i kavgada yenemeyeceğini anlar ve belinden bıçağı çıkarıp Ömer´i yaralar. Ömer cesur bir delikanlı olduğu için kavgaya yaralı devam eder. Ömer, Musa´nın üzerine atlar ve ondan bıçağı alır. Feride´nin ağlama sesine dayanman ve başka çaresi kalmayan Ömer bıçağı alıp tam Musa´ya saplayacakken, Musa´nın adamları elindeki silahlarla Ömer´e altı el ateş açar ve onu sırtından vurarak öldürürler. Ömer cansız bedeninde 6 kurşun yarası bide iki bıçak yarası olmuştur. Tüm bunlar Feride´nin gözleri önünde olur. Musa ve adamları hemen olay yerini terk ederler. Feride ise Ömer´in olduğu yere gider kurtarmaya çalışır; fakat artık çok geç olmuş, Ömer aldığı darbelerle hayatını kaybetmiştir. Feride sabaha kadar onun başında bekler ve ağıt yakar. Köylüler sabah uyanınca Feride tarafından yakılan şu ağıtla karşılaşır. Giresun´un içinde İki sokak arası Altı kurşun attılar Üç de bıçak yarası *** Vuruldum düştüm yere Gidemedim uzağa Ne edelim sevdiğim Düşürdüler tuzağa *** Giresun´un içinde Yeşil fındık bahçesi Vurdular Feride´mi Yere düştü bohçası *** Vuruldum düştüm yere Gidemedim uzağa Ne edelim sevdiğim Düşürdüler tuzağa *** Vuruldum sevdiceğim Kanar yüreğim kanar Alamadım ben seni Yanar yüreğim yanar *** Vuruldum düştüm yere Gidemedim uzağa Ne edelim sevdiğim Düşürdüler tuzağa
________________
|
|
|
04 Nisan 2020, 03:07 | #27 |
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Bu Türkü aslında bir ağıtdır, Rus işgalin'den sonra Bitlis'de her yer harabeye döner. Savaş sırasın'da kaçan bir Baba oğul, düşmanın geri çekilmesin'den sonra Bitlise geri dönmeye karar verirler. Bir rivayete göre Dideban Dağına kadar ulaştık'dan sonra Babası oğlunu önden yollar ve Şehir'de halen yaşayanlar varmı diye bakmasını ister. Oğlu bir süre sonra geri döner ve uzak'dan babasına seslenir :" Baba beş minare'den başka hiç birşey kalmamış." Baba bunu duyduğun'da o kadar çok üzülür ki yere çöker ve ağıt yakmaya başlar: "Bitlis'te beş minare, beri gel oğlan beri gel, Yüreğim dolu yare, beri gel oğlan beri gel. Bitlis' te Beş Minare Bitlis'te Beş Minare Beri Gel Oğlan Beri Gel, Yüreğim Dolu Yare Beri Gel Oğlan Beri Gel. İsterem Yanen Gelem Beri Gel Oğlan Beri Gel, Cebimde Yok On Pare Beri Gel Oğlan Beri Gel. Tüfeğim Dolu Saçma Beri Gel Oğlan Beri Gel, Kaçma Vururum Kaçma Beri Gel Oğlan Beri Gel. Doksan Dokuz Yarem Var Beri Gel Oğlan Beri Gel, Bir Yare De Sen Açma Beri Gel Oğlan Beri Gel.
________________
|
|
|
04 Nisan 2020, 03:08 | #28 |
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Çökertme türküsünün kahramanı olan Halil, babası tarafından Van ili , Erciş ilçesi, Bozüyük köyündedir. Ailenin büyükleri önce Van’dan İstanköy’ e gelir ve daha sonra da Bodrum Karabağ’da Bekiroğlu tepesine yerleşirler. Halil’in babası, Demirci Ali usta burada bir çingene kızı ile evlenir ve Halil dünyaya gelir. Halil bir namus meselesinden dolayı kız kardeşini öldürdükten sonra kaçak gezmeye başlar. Sık sık İstanköy’e gitmektedir. Bu gidişlerden birinde düğüne davet edilir. Düğünde iken Halil’i Rumlar ihbar ederler. Yakalatırlar. Sonuçta Halil yedi yıl hapis yatar. Bu olay üzerine Halil Rumlara diş bilemektedir. Hapisten çıkınca da onlara haşin davranır. Böylece Rumlarla Halil arasında bir husumet doğar. Halil bu arada türküde ‘Çakır Gülsüm’ olarak adlandırılan Hafize adlı kadına ilgi duymaya başlar ve Halil ilk olarak Gülsüm’ ü Kara kaya’ da ki bir düğünden zorla kaçırır. Gülsüm ve annesi ise o dönemde Bodrum’un yönetiminden sorumlu Çerkes Kaymakam olarak bilinen Ömer Lütfi Bey’in evinde hizmetkarlık yapmaktadır. Türküde adı geçen İbrahim Çavuş, kolculardandır ve Çakır Gülsüm’ ün ilk kocasıdır. Arkadaş olmaları sebebiyle Halil’i devamlı kollamaktadır. Halil ikinci olarak Gülsüm’ ü , Dertlinin Ali’nin Karabağdaki evinden alarak dağa kaldırır. Yalıkavak karşısındaki Güdürde bir in bulur ve Gülsüm’ le burada yaşamaya başlar. Bu olaylara kızan kaymakam Ömer Lütfi Bey , Halil’in üzerine Selam oğlu adlı bir kişiyi gönderir. Selam oğlu Halil’i bulur fakat önceden tanıştıkları için kaymakam konusunda Halil’i uyarır. Halil uyarıları dinleyerek buradan kaçar ve Gülsüm’ le birlikte Yalıkavak yakınındaki Çökertmeye gelir. Amacı bir kayıkla adalara kaçmakdır. Rum gemicilerden ‘Kosta Paho’ ( Kos’lu İstanköylü Paho) ile anlaşır. Rumlarla aralarındaki husumetten dolayı Paho, tayfa Andon vasıtasıyla Halil’i Çerkes kaymakam’a ihbar eder. Kaymakamın emriyle denizden kol kayığı ile kolcubaşı Barka’nın Ali harekete geçer. Ayrıca Paho’ nun demir atacağı karaya yakın yerde de jandarma komutanı Ömer Çavuş önceden pusuya yatırılır. Halil’i adalara götürecek kayık yola çıkar. Paho, Halil’i yakalatabilmek için dalgaları bahane ederek Aspata gitmeyi teklif eder ve deniz durulunca adalara rahat geçebileceklerini söyler. Halil bu teklife inanır. Tekne ; Aspat ‘tan Bitez koyuna gelerek Hırsız Yatağı denen yere yakın olarak açıkta demir atar. Akşam olduğunda teknede içki faslı başlar. Paho, Halil ve Gülsüm’ ün içkilerine ‘Balık Ağısı’ denilen bir bitkinin sersemletici zehrini koyar. Bu zehrin etkisi ile Halil ve gülsün uykuya dalarlar. Ömer Çavuş kara pusudadır. Paho, Halil ve Gülsüm’ ü uyuttuktan sonra demir alır ve teknesini yavaş yavaş kıyıya yanaştırmaya başlar Ömer Çavuş tam kıyıya yanaşmadan tekneye ateş edilmesi emrini verir. Kurşunların kendisine isabet edeceğinden korkan Paho tekneyi açığa bırakır. Tam bu sırada Kolcu başı Barka’nın Ali de kol kayığı ile Paho’ nun teknesini sarar. Paho Halil’den çekindiği için onu uyandırır. Geçen süre içerisinde Barka’nın Ali tekneye girmiştir. Halil ve Gülsüm sersemlemiş bir vaziyette güverteye çıkartılırlar. Güvertede Halil’in ayağı kayar , Barka’nın Ali Halil’i bacağından yaralar. Halil yaralı bir vaziyette Bodrum’a getirilir ve kaymakamlık binası önünden karaya çıkartılır. Halk kaymakamlık binası önünde toplanmıştır. O sırada ‘Kel Mülazım’ adı verilen jandarma komutanı ‘Hükümete karşı gelenlerin sonu budur’ gibilerden konuşma yapar. Halil yaralı bir vaziyette kaymakamlık binası önünde bulunan bir mahsene atılır. Yaraları tımar edilmez. Burada bir süre acı içinde inler. Daha sonra Ömer Çavuş tarafından boğazına çökülerek öldürülür ve sırtındaki elbiseleriyle birlikte alel acele gömülür. Bu olay üzerine Bodrum’dan ‘Üçlü Saçayağı’ olarak adlandırılan türkülerin ikincisi olan ‘Çökertme’ yakılır. TÜRKÜ Çökertmeden çıktımda Halil’ im aman başım selamet Bitez de yalısına varmadan Halil’im aman koptu kıyamet Arkideşim İbram Çavuş Allah’ına emanet Burası da Aspat değil Halil’im aman Bitez yalısı Ciğerime ateş sardı aman kurşun yarası Gidelim gidelim Halil’im çökertmeye varalım Kolcular gelirse Halil’im nerelere kaçalım Teslim olmayalım Halil’im aman kurşun saçalım Burası da Aspat değil Halil’im aman Bitez yalısı Ciğerime ateş sardı aman kurşun yarası Güvertede gezer iken aman kunduram kaydı İpeklide mandilimi aman örüzger aldı Çakırda gözlü Gülsüm’ümü Çerkes kaymakam aldı Burası da Aspat değil Halil’im aman Bitez yalısı Ciğerime ateş sardı aman kurşun yarası
________________
|
|
|
04 Nisan 2020, 03:09 | #29 |
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
DERYALAR Kırcaliyle Arda Arası Saat Sekiz Sırası(Yusuf Um Saat Sekiz Sırası) Ardalılar Ağlıyor (Yusufum) Yoktur Çaresi Aman Bre Deryalar Kanlıca Deryalar Biz Nişanlıyız İkimizde Bir Boydayız Biz Delikanlıyız Çıkar Aba Poturunu Dalgalar Artacak Demedim Mi Ben Sana Yusufum Kayığımız Batacak Kırcaliyle Arda Boylarında Kimler Gidecek Civanda Yusufumun Garip Annesine Kimler Haber Verecek Yusuf ile Feride birbirlerini çok severler ancak aileleri bir türlü evlenmelerine razı gelmez. Yusuf bir gün kafasında bir plan yapar Arda Nehrini sevdiğiyle geçerek izlerini kaybettirip yeni bir hayat kurmayı düşler. Bu durumu ferideye anlatır. Feride Arda ' ya bizim kayıklar dayanmaz gitmeyelim der ama nafiledir. Feride Yusuf un ısrarlarına dayanamaz ve Ardayı aşmayı kabul eder. Ancak şans yüzlerine gülmez ve daldalar kayığı devirir. Yusuf ta boğularak ölür. feride bir şekilde kurtulmayı başarır ancak Yusufun ölümü O' nu çok yaralar ve bu türküyü söyleyerek ağıt yakar...
________________
|
|
|
04 Nisan 2020, 10:10 | #30 |
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Samsun Yöresine ait olan ÇARŞAMBAYI SEL ALDI türküsünün hikayesi ise Ahmet, Abdal Deresi'nin kıyısındaki yoksul köylülerden birinin oğluydu. Kara sevdası karşılık bulmuş, Melek ona kalbini açmıştı. Nişanlandılar ve Ahmet askere gitti. Ağa oğlu Mehmet Ali, Melek'e göz koydu. Melek, Mehmet Ali'yi reddedince, ağa oğlu ve adamları tarafından dağa kaldırıldı. Kötü haberi alınca firar eden Ahmet, silahını alıp, yollara düştü. Gece gündüz Melek'i aradı. Bir gün yağmur yağdı, Yeşilırmak taştı. Çarşamba bir anda göle döndü. Sel, Canik Dağlan'ndan aşağı bir çığ gibi, önüne kattığı herşeyi sürükledi. Selin ardından hayat yeniden normale döndü. Abdal Deresi'nin Yeşilırmak'a döküldüğü yerde ahali toplandı. Derenin nehre bağlandığı yerdeki kayanın üstünde, selin getirdiği iki kişinin cesedi görüldü. Cesetler, Melek ve Ahmet'e aitti. Elele tutuşmuş Öylece yatıyorlardı. Rivayete göre büyük kaya parçası, yedi yerinden ayrıldı ve her birinden bir servi boyu su fışkırdı. Ahali dua etti. Dualar, yıllardır can alan, insanların acısını dile getiren dizelere dönüştü.' Çarşamba'yı sel aldı' türküsü de, o acı mırıltılardan doğdu. Kayanın bulunduğu yere daha sonra bir su değirmeni kuruldu ve o yöre 'Değirmenbaşı' olarak anıldı. Ahşap değirmenin yedi taşı vardı. Yedi oluğuna su veren set üzerinden yedi kez yürümek, sağ ve sol omuz üzerinden yedişer kez su atmak uğur sayıldı. Her Hıdırellez'de tekrarlanan gelenek, 1970'lerde değirmenin yıkılmasına kadar sürdü.
________________
|
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|