IRCRehberi.Net- Türkiyenin En iyi IRC ve Genel Forum Sitesi  
 sohbet
derya sohbet


68Beğeni(ler)


 
 
Seçenekler Stil
Alt 24 Mart 2020, 14:16   #1
Standart Bir Türkü Bir Hikaye

Komşu kızı ile beşik kertmesi olan bir genç askerde vereme yakalanır, hava değişimi alarak Yozgat'a (Akdağmadeni) gelir. Sözlüsünün ailesi, hasta gence kızlarını göstermek istemez. Genç, tedavi için İstanbul'da hastaneye yatar, pencereden gördüğü incir ağacından aldığı ilhamla aşağıdaki türküyü söyler. Yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayarak hastanede ölür. Ailesi cenazesini Yozgat'a getiremez, İstanbul'da kalır.
Ve iste Hastane Önünde İncir Ağacı Türkü'sü böylece söylenmeye başlar.


[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
 
Alt 24 Mart 2020, 14:31   #2
Standart

"Uyan sunam uyan" türküsünün hikayesi...

Suna, Fahri Kayhan’ın eşidir. Çok sevmektedir Fahri Bey Suna’yı… Devir, o zamanın Malatya’sı… Ancak sevdiğine sevdiğini söylemenin bile ayıp karşılandığı o dönemde Fahri Bey her daim söyler Suna’ya, ona olan sadakatini ve bağlılığını… Ve bilir karısının gözlerinin başka kimselere bakmadığını…

O dönemin kadınlarının en büyük eğlencesidir, haftada bir yapılan hamam sefaları… Kendilerine ayrılan günde toplanıp hamama gider mahallenin tüm kadınları… İşte o hamam sefalarından birinde Suna’nın sırtında bulunan ve normal şartlarda kıyafetinden asla görünme ihtimali olmayan bir ben dikkatini çeker hamamda bulunan ve sunanın yakın arkadaşı olan Neriman Hanım’ın…

Neriman Hanım, akşam eve geldiğinde laf arasında eşi Mustafa Bey’e, Suna’nın sırtında ben olduğunu anlatır… Aradan zaman geçer… Fahri Kayhan bir gün evlerinin yakınında bulunan kahvede Mustafa Bey ile karşılaşır… Aralarındaki sohbet belli bir süre sonra tartışmaya dönüşür ve olay karşılıklı hakarete kadar gider… Fahri Kayhan hiddetle cevap verir Mustafa Bey’e: “Bir daha karşıma çıkma, seni el aleme rezil ederim.” Bu söylem karşısında sinirlerine hakim olamayan ve sırf Fahri Kayhan’ı yaralamak gayesiyle hareket eden Mustafa Bey’in dudaklarından şu sözler dökülüverir: “Sen benimle uğraşacağına kendi karına sahip çık, ben senin karının sırtındaki beni bile bilirim.”

Fahri Kayhan beyninden vurulmuşa döner… Evet inanamaz biricik Suna’sının kendisine ihanet ettiğine, ama bu başına gelen neyin nesidir? Elin adamı, Suna’nın sırtındaki beni nerden bilecektir? Bu sorular kafasında iken eve varır, dayanamaz ve karşısına alıp Suna’yı durumu anlatır… Suna iki gözü iki çeşme yeminler eder Fahri Kayhan’a: “Aman beyim etme” der, “Bakar mıyım senden bir başkasına?” O gece konuşurlar, konuşurlar… Fahri Kayhan eşine sarılır, ve ikna olduğunu söyleyip bir daha hiç açmamacasına konuyu kapatır… Lakin durum hiç de öyle olmamıştır… O günden sonra istemeden de olsa aklında hep o şüphe, Fahri Bey karısına kötü davranır…

Yine bir akşam yemekte sudan bir sebeple çıkan tartışma sonrasında Fahri Kayhan ceketini alır ve başlar Malatya sokaklarında dolaşmaya… Eve geldiğinde neredeyse güneş doğmak üzeredir… Eve girer ve gördüğü manzara karşısında dona kalır… Biricik karısı Suna, kendini asmıştır… Sallanan ayağının dibinde elinden düşmüş bir mektup durmaktadır. O mektupta Suna son sözlerinde şunları yazmıştır: “Kusura bakma beyim, ama günlerdir kafandaki soru işaretlerinin sebebini bilmekteyim… Kendimi temize çıkarmak için başka yol göremedim. Şunu bil ki, ben sana hiç ihanet etmedim… “

Fahri Kayhan gözyaşları içinde eşinin cansız bedenini yağlı urgandan ayırır, yere yatırır… Islak gözlerini silerken bir bakar ki hava aydınlanmıştır… İçindeki yangın öyle büyüktür ki, sözün bittiği yerde, kelimelerin küllerinden o meşhur türküyü yakmıştır:

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

________________

Hiçbir süs edep kadar güzel değildir...

Konu velevki tarafından (24 Mart 2020 Saat 14:40 ) değiştirilmiştir..
 
Alt 25 Mart 2020, 07:08   #3
Standart

Hekimoğlu

Hekimoğlu İbrahim, Fatsa’da yaşayan bir delikanlıdır. Burada Gürcü Sefer Ağa’nın yanında çalışır ve onun kızına gönlünü kaptırır. Delikanlının kızla gizli görüşmeleri duyulunca, kızın nişanlısı olan Seyyid Ağa ve adamları Hekimoğlu İbrahim’in peşine düşer. Bir çatışma yaşanır. Bu çatışmada İbrahim, Sefer Ağa’nın önemli bir adamını öldürür. Bu olaydan sonra Hekimoğlu olarak anılmaya başlar. Dağa çıkar ve kaçarak yaşamaya başlar. Hekimoğlu’nun dağa çıktığını duyan yöre köylüleri kendisine kucak açarlar. Yoksul halkla dostluk kuran, zenginlerden alıp fakirlere veren Hekimoğlu’nun ünü daha da artar. Himayesine birçok kişi girer. Gürcü beyinin korkulu rüyası olur. Bir gün Hekimoğlu’nun yeğenleri pusuya düşürülür. Bunu haber alan Hekimoğlu, intikam almak için pusu kurulan yere gider ancak kendisi de bu oyunda kurban olur. Uğradığı saldırıda ağır yaralanır ve can verir.

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

 
Alt 27 Mart 2020, 23:12   #4
Standart

ORMANCI”NIN ÖYKÜSÜ
Gevenes Köyü’nde 1922 yılında dünyaya gelen Mustafa Şahbudak, ağa çocuğudur. Köy Muhtarı Tevfik Cezayirli, Mustafa’nın en yakın arkadaşıdır.
Bu ikili her akşam köy kahvesinde ”dama” maçı düzenler, iddialı ve dostça yapılan bu karşılaşmalar, kahvehanedekiler tarafından ilgi ile izlenir.
1946 yılının bir Temmuz gününde, Mustafa Şahbudak ve Muhtar Tevfik Cezayirli, yine dama tahtasının başına otururlar. Oyunun yarısında ”Sarı Memet” lakaplı Orman Memuru Mehmet İn, çıkagelir. Mehmet, sarhoştur. Bir gün önce, komşu olan Çiftlik Köyü’nde yangın çıkmıştır. 1946 seçimlerinin evrakı Yatağan’a gönderilecektir. Seçim evrakını Yatağan’a, köy bekçisinin götürmesi zorunludur. Ormancı ise, yangın evrakının bir an önce ilçeye götürülmesi için bekçiyi muhtardan ister. Muhtar Cezayirli, ”Olmaz, daha acil olan seçim sonuçlarının ulaştırılması gerekiyor. Bekçiyi gönderemem” diye cevap verir. Bunun üzerine ormancı ile muhtar arasında tartışma başlar. Muhtar Tevfik Cezayirli, ”Ayıp ediyorsun Mehmet, bize müsaade et” der. Ormancı kahveye geri döner, dama masasını bir yumruk atar. Mustafa Şahbudak, bu davranışa tahammül edemez ve ormancıyı tokatlar. Olayın büyüyeceğini anlayan köylüler, ormancıyı sakinleşmesi için kahvenin arka tarafına götürürler. Ormancı bağırarak küfürler savurmaktadır. Küfürler Mustafa Şahbudak’ın tahammül sınırını daha da zorlar. Şahbudak, yerinden kalkar, ormancının üzerine yürür. Ormancı Mehmet, kamasını çıkarıp Mustafa Şahbudak’ı kolundan yaralar. O zaman, Mustafa Şahbudak ormancıyı korkutmak için, belindeki tabancayı çıkarır, yere doğru ateş eder. Muhtar, ormancının ikinci kez kama vurmaması için elini tutar. Fakat, Mustafa tetiği çoktan çekmiştir…
Ormancı Mehmet İn, bunun üzerine kaçmaya başlar. Mustafa Şahbudak kaçmasın diye, bir el daha ateş eder. Bu ateş de öldürmek için değil, kaçmasına engel olmak içindir. İkinci atışta Mehmet İn, yere düşer. Arka cebinde tabaka olduğu için, ona bir şey olmaz. Ama, Mustafa Şahbudak, kaza kurşunu ile dostu Tevfik’i vurmuştur.
O günlerin imkansızlıkları içerisinde Tevfik’i, tahta bir sal üzerinde köyden 23 kilometre uzaklıktaki Muğla Devlet Hastanesi’ne götürürler. Tevfik, çok kan kaybetmektedir. Mustafa, Doktor Veli Bey’e, ”Babamın selamı var, bu adamı iyileştir” diye yalvarır. Doktor Veli Bey, ”O ölecek, önce senin kolunu saralım” diye yanıt verir. O sırada Tevfik eliyle işaret edip Mustafa’yı yanına çağırarak, ”Ben ölüyorum, hakkını helal et” dedikten sonra can verir.

Yıllardır her şeyi unutmaya çalışan Mustafa’ya bir gün arkadaşları, Tahir Usta adında bir değirmenciden bahsederler. Bu değirmenci, annesinin akrabasıdır. Değirmenci Tahir Usta aynı zamanda türkü de bestelemektedir. Gevenes Köyü’nde yaşanan bu acı olay, Tahir Usta tarafından bestelenmiştir. Düğünlerde okunan, herkesin diline düşen türkü, ORMANCI’dır…

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

 
Alt 27 Mart 2020, 23:26   #5
Standart

Tekirdağ'ın Kayı köyünden genç bir kız ve bu kızın bir sevgilisi vardır. Fakat kızın ailesi, istemeye geldiklerinde, kızlarını bu gence vermezler. Aynı köyden bir başka genç ile kızlarını evlendirmeye karar verirler.

Düğün günü gelip çatar ve kına gecesi geline kına yakılır. Gelin bu evliliğe karşı olduğu için ertesi gün sabaha karşı herkes uykuda iken kendini denize atar.

Halk arasında genç kızın arkasından, sevgilisinin de kendisini öldürdüğü söylenmektedir.

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

________________

Hiçbir süs edep kadar güzel değildir...
 
Alt 28 Mart 2020, 00:03   #6
Hacker Tugbu
tugbu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart

gide gide bir söğüde dayandım dayandım,
o söğüdün allarına boyandım gelin boyandım.
ben o yare dağlar kadar güvendim güvendim,
güvendiğim dağlar elime geldi elime geldi.

ölem ben ölem ben,
kurban olam ağzındaki
dile ben gelin dile ben.

yüce dağlar size var mı zararım zararım,
yar yitirdim uğrun uğrun ararım gelin ararım.
ben o yari her gelenden sorarım sorarım,
güvendiğim dağlar elime geldi elime geldi.

ölem ben ölem ben,
kurban olam ağzındaki
dile ben gelin dile ben.

yüce dağ başına çadır açarım açarım
çadırın içine güller saçarım gelin saçarım
ben o yari çalar dağa kaçarım kaçarım
güvendiğim dağlar elime geldi elime geldi.

ölem ben ölem ben,
kurban olam ağzındaki
dile ben gelin dile ben.


[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Hikayesi yok sanirim paylasma istedim cok severim bu turkuyu :)

________________

 
Alt 28 Mart 2020, 00:17   #7
Standart

Sayın @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] ben kısa bir hikaye buldum ama paylaşayım,

"Gide gide bir söğüde dayandım" türküsü Habip isminde bir gencin ölüm haberini alan annesi ve kız kardeşinin yaktığı bir ağıttır.

Ağıt türündeki türküler bir kişinin beklenmedik bir zamanda ölümü sonrasında yakılan feryat niteliğindeki eserlerdir.

Türkünün acıklı hikayesi, Sırbistan ve Karadağ'ın Osmanlı Devleti'ne savaş açtığı 1876 yıllarına dayanır. O dönem Osmanlı Devleti Sırp saldırılarını durdurmak için gösterdiği tüm çabalara rağmen büyük devletler karşısında başarılı olamaz ve Rusya ile bir ateşkes imzalamak zorunda kalır. *1912 ve 1913 yıllarında ise Osmanlı Devleti Balkan Savaşlarında binlerce gencini kaybeder.

Balkan Savaşlarında şehit düşenlerden biri de Hacı Bektaş'ın Barak Köyü'nden Habip'tir. Oğullarının şehadet haberini alan annesi ve kız kardeşi bu ağıtı yakar.

 
Alt 28 Mart 2020, 00:18   #8
Standart

Alıntı:
tugbu Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
gide gide bir söğüde dayandım dayandım,
o söğüdün allarına boyandım gelin boyandım.
ben o yare dağlar kadar güvendim güvendim,
güvendiğim dağlar elime geldi elime geldi.

ölem ben ölem ben,
kurban olam ağzındaki
dile ben gelin dile ben.

yüce dağlar size var mı zararım zararım,
yar yitirdim uğrun uğrun ararım gelin ararım.
ben o yari her gelenden sorarım sorarım,
güvendiğim dağlar elime geldi elime geldi.

ölem ben ölem ben,
kurban olam ağzındaki
dile ben gelin dile ben.

yüce dağ başına çadır açarım açarım
çadırın içine güller saçarım gelin saçarım
ben o yari çalar dağa kaçarım kaçarım
güvendiğim dağlar elime geldi elime geldi.

ölem ben ölem ben,
kurban olam ağzındaki
dile ben gelin dile ben.


[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Hikayesi yok sanirim paylasma istedim cok severim bu turkuyu :)
Sevgili tugbu, iyi ettiniz tabi ki... paylaşım için teşekkür ederim. Çok güzel bir türküdür.

Hikayeyi de ben paylaşayım.:) Keyifli okumalar/dinlemeler

Gide gide bir söğüde dayandım türküsünün öznesi andredir.
ağaca dayanma kurur insana dayanma ölür diyenlere dayanacak başka bir şey göstermeleri halinde bu durumun değişebileceğini söyleyen andre sonrasında yağan lapa lapa kardan söğüdün dalları sayesinde korunabileceğini de eklemiştir.
bununla yetinmemiştir tabi. bir taraftan söğüdün allarına boyanırken diğer taraftan güvendiği yarin kelek çıkışına da şahit olmuştur.
söğüdün dallarına güveneyim bari derken dalları da elinde kalan andre bu olayı güzel bir türküyle süslemiştir.

"Gide gide bir söğüde dayandım" türküsü Habip isminde bir gencin ölüm haberini alan annesi ve kız kardeşinin yaktığı bir ağıttır.

Ağıt türündeki türküler bir kişinin beklenmedik bir zamanda ölümü sonrasında yakılan feryat niteliğindeki eserlerdir.

Türkünün acıklı hikayesi, Sırbistan ve Karadağ'ın Osmanlı Devleti'ne savaş açtığı 1876 yıllarına dayanır. O dönem Osmanlı Devleti Sırp saldırılarını durdurmak için gösterdiği tüm çabalara rağmen büyük devletler karşısında başarılı olamaz ve Rusya ile bir ateşkes imzalamak zorunda kalır. 1912 ve 1913 yıllarında ise Osmanlı Devleti Balkan Savaşlarında binlerce gencini kaybeder.

Balkan Savaşlarında şehit düşenlerden biri de Hacı Bektaş'ın Barak Köyü'nden Habip'tir. Oğullarının şehadet haberini alan annesi ve kız kardeşi bu ağıtı yakar.

________________

Hiçbir süs edep kadar güzel değildir...
 
Alt 28 Mart 2020, 00:20   #9
Hacker Tugbu
tugbu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart

:) bilmiyordum ya :) çok tesekkur ederim hep dinlerdim hikayesi daha da icimi yakti :)

________________

 
Alt 28 Mart 2020, 00:27   #10
Hacker Tugbu
tugbu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart

Yarim İstanbul’u mesken mi tuttun

Geçim derdiyle beli bükülen aileler, evlerinin reislerini, evlenme çağında oğlu olanlar da evlerinin delikanlılarını para kazanması için gurbete gönderirmiş. Anadolu’nun köy ve kasabalarından iş imkânlarının geniş olduğu büyük şehirlere özellikle de İstanbul’a çalışmaya gidenler senelerce oralarda kalırmış. Memlekette bıraktıkları eşleri, nişanlıları da sevdikleri adamın gurbet yolunu gözlermiş. Bu türkü de kocası İstanbul’a çalışmaya gidip senelerce dönmeyen bir kadının yaktığı bir ağıttır.

Yarim Istanbul’u Mesken mi Tuttun

Ağam İstanbul’ u mesken mi tuttun aman

Gördün güzelleri beni unuttun aman

Beni evinize köle mi tuttun aman

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

________________

 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Kapalı
Refbacks are Kapalı





Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 08:33.