IRCRehberi.Net- Türkiyenin En iyi IRC ve Genel Forum Sitesi  
 sohbet
derya sohbet


68Beğeni(ler)


 
 
Seçenekler Stil
Alt 04 Nisan 2020, 11:09   #41
Hacker Tugbu
tugbu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]


İzmir’in Kavakları
Yöre:Ödemiş Çakıcı Efe Ege Bölgesinde halkın dilinde dilden dile efsaneleşen bir kahramandır. Osmanlı’nın son zamanlarında devlet iradesinin iyiden iyiye kaybolduğu

Türkü Hikayeleri

Yöre:Ödemiş

Çakıcı Efe Ege Bölgesinde halkın dilinde dilden dile efsaneleşen bir kahramandır. Osmanlı’nın son zamanlarında devlet iradesinin iyiden iyiye kaybolduğu yıllarda (1800-1900) halk kendi kahramanlarını, kendi kurtarıcılarını çıkarmıştır. Kimileri bu boşluktan yararlanarak zalimlikler yapmışlar kimileri de adalet dağıtan güçlü yürekli halk kahramanı olmuşlar. Bu devirde Ege Bölgesinde’de Efelik çok meşhurmuş.

Çakıcı Efe de İzmir, Denizli, Aydın civarında hüküm sürmüş bir Efe’dir. O zamanlarda yaşadığı bölgede o kadar güçlenmiş ki Osmanlı ile egemen olduğu bölge konusunda resmi anlaşma yolları bile aramıştır. Çakıcı çoğu zaman dağlarda, kimi zamanda halkın yanına inerek zalimi durdurmuş, adalet dağıtmış, zenginden alıp fakir vermiştir. Bu sebeple halkın gönlünde de taht kurmuştur. Cesur hareketleriyle halkın gözüne girmiştir. Kimi zamanda düşmanla işbirliği yaptığı söylentisi çıkmışsa da halk onu hep sevmiş ona yapılan bu türküyle ismi ölümsüzleşmiştir.

SÖZLERİ

İzmir’in kavakları,
Dökülür yaprakları.
Bize de derler Çakıcı.
Yar fidan boylum
Yakarız konakları.

Servim senden uzun yok,
Yaprağında gözüm yok.
Kamalı aa zeybek vuruldu.
Yar fidan boylum
Çakıcı’ya sözüm yok.

________________

 
Alt 04 Nisan 2020, 11:16   #42
Hacker Tugbu
tugbu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]





Türkünün ortaya çıktığı zamanlardaki olaylar şöyle gelişir;

Rışvanoğlu adında zengin bir beyin güzel bir kardeşi vardır. Kız da evlerindeki uşak olan Öksüz Yakup’a tutkundur. İkisi zaman zaman dere kenarında buluşurlar. Bunu gören bey kızmış ve eve gelen dünürcülerden birine kardeşini verir. “Kızı kimseye haber vermeden bir hafta içinde alın götürün” der.

Bir hafta geçmeden dünürcüler kıza kına yakmaya gelirler. Bundan haberi olmayan Yakup misafirlere hizmet ederken misafirlerden birine “Hayrola yolculuk nereye” diye sorar. Kadın da O’na evin kızını almaya geldiklerini söyler. Bunu duyan Yakup ağlayarak evden çıkar. Giderken düğün evine eşya satmaya giden çerçici ile karşılaşır. Çerçici Yakup’a neden üzgün olduğunu sorar. Yakup’ta anlatır. Buna üzülen çerçici Yakup’a “Sen bana bir yer söyle, ben kızı senin yanına göndereyim” der. Anlaştıktan sonra düğün evine giden çerçici evde türkü söyleme bahanesiyle kıza sevdiğinin onu dere kenarında beklediğini söyler. Kız da bir yolunu bularak kına yakmadan önce bir bahane uydurarak geleneklere göre kına suyunu getirmek için dereye iner. Dere de Yakup ile buluşarak kaçarlar. Çerçici de ortalıktan kaybolur. Gidip Antep’te bir mağaraya yerleşirler. Zor şartlar altında yaşamaya çalışırlar.

Bir zaman sonra Kınalı Kız hamile kalır ancak hamileliği sırasında Yakup ölür. Etraftakiler Kınalı’ya yardım eder, bakarlar. Doğum yaptıktan sonra çocuğuna Boran ismini verir. Çocuk 5-6 yaşlarına geldiğinde de Kınalı Kız ölür. Cebinden bir kağıt çıkar ve kağıtta Rışvanoğlu’nun kardeşi olduğunu ve kardeşine haber vermelerini yazmaktadır. Ancak Boran bir türlü Rışvanoğlu’na ulaşamaz ve oralarda çobanlık yaparak büyür. Çobanlık yaparken damdıra denilen çalgıyı çalmasını öğrenir, ara sıra aşıklığı tutup türküler söyler.

O sıralar civarda Küpeli Hatun isminde bir kız ünlenir. Kızı görmek isteyenler develerini hediye ederek ancak görebilmektedirler. Boran’da bunu merak etmektedir. Bir gün kahveye gittiğinde yine Küpeli Hatun’un lafı edilmektedir. Boran’a çal bakalım şu damdırayı derler. Boran başlar söylmeye “ Gökte uçan Huma kuşu ne bilir dalın kıymatın, Kargayı dala kondurman ne bilir elin kıymatın….” . Bu orada bulunanlardan birinin hoşuna gider ve bahşiş vererek üstüne başına bir şeyler almasını söyler. Bir de şu Küpeli Hatun’u gör demiş. Ancak parası pulu olmayan Boran boyun bükmüş “Beni neylesin Küpeli hatun” der. Ancak kahvedekiler sen aşıksın diyerek ısrar eder ve Boran kızı görmek için yukarı çıkar. Yukarıda bir sürü kız vardır. Buna gülüşürler ve Küpeli Hatun da buna gözükmez. Boran başlar türkü söylemeye. Türküyü duyan Küpeli Hatun perdenin arkasında gözükür. Oğlan da kızı görünce bayılıp düşer.

________________

 
Alt 04 Nisan 2020, 11:20   #43
Hacker Tugbu
tugbu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]







Hikayeye göre Ahmet daha önceleri Hayriye adında bir kıza tutkundur. Yıllar sonra oğlunun düğününe bir bahane ile görmek için Hayriye’yi de davet ettirir. Hayriye daveti kabul etmese de düğüne gizlice gelir. Düğünde eğlence sırasında patlayan tüfeklerden biri dam başından gizlice düğünü izleyen hayriye’ye isabet eder ve Hayriye ölür. Bu olaya üzülen halk arasında bu türkü söylenmeye başlar.

Kevengin yollarında,

Çimeydim güllerinde, hey anom hey

İlik düğme olaydım

O yarin kollarında, hey anom hey

Yar yandan yandan

Severim seni candan, hey anom hey….

________________

 
Alt 04 Nisan 2020, 23:27   #44
Hacker Tugbu
tugbu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]







Türkü, öldürülen Cemal´e, karısı Şerife tarafından yakılmıştır. Şerife, 90 yıldan fazla yaşamış, 30 Kasım 1993 günü vefat etmiştir. 14-15 yaşlarında Cemal´le evlenmiş, mutlu geçen birkaç yılı Cemal´in öldürülmesiyle sona ermiş, bu hadiseden sonra bir oğlu ile ortada kalmıştır. Bu hadisenin oluş şekli ve ona yakılan ağıtı/türküyü bana, Şerife´nin daha sonra evlendiği Hayrullah´tan olan oğlu İsmet Aksoy göndermiştir. Cemal´in öldürülme hadisesi ve türkünün tam metni şöyledir:

Ürgüp´ün Karlık köyünün eşrafından ve varlıklı bir ailesinden olan Cemal, kalleşlikle öldürülür. Herkesçe sevip sayılan Cemal´in ölümüne yanmayan kalmaz. Eşi Şerife acılarını yaktığı ağıtla hafifletmeye çalışır. Yetim kalan oğlu Mustafa da, birkaç yıl sonra hasat zamanı bir atın tepmesi sonucu ölmüştür.

Ağıt, Şerife´nin ikinci kocası Hayrullah´ın sonraki yıllar Refik Başaran´a “Herkese bir türkü okudun ama, bana okumadın.” diye sitem etmesi üzerine Cemal türküsünü plağa okur. Cemal Hayrullah´ın aynı zamanda amcasıdır. Onun öldürülüşü Şerife kadar Hayrullah´ı da etkiler. Şerife´nin türkünün her çalınışında gözünden iplik iplik yaşlar akıtmasını, Cemal´i bir türlü unutamamasını daima anlayışla karşılamıştır.
Yöre: Ürgüp
Derleyen: Mustan Aktürk
Kaynak: REFİK BAŞARAN

Şen olasın Ürgüp dumanın gitmez
Kıratın acemi konağı tutmaz
Oğlun da çok küçük yerini tumaz
Cemal’ım Cemal’ım algın Cemal’ım
Al kanlar içinde kaldın Cemal’ım

Ürgüp’ten de çıktığını görmüşlür
Kıratının sekisinden bilmişler
Seni öldürmeye karar vermişler
Cemal’ım Cemal’ım algın Cemal’ım
Al kanlar içinde kaldın Cemal’ım

Cemal’ın giydiği ketenden yilek
Al kana boyanmış don ile göynek
Sana nasip oldu ecelsiz ölmek
Cemal’ım Cemal’ım algın Cemal’ım
Al kanlar içinde kaldın Cemal’ım

Ürgüp’ten de çıktın kırat kişnedi
Üzengiler ayağını boşladı
Yağlı kurşun iliğine işledi
Cemal’ım Cemal’ım algın Cemal’ım
Al kanlar içinde kaldın Cemal’ım

Karlık ile başkadın pınar arası
Çok mu imiş Cemal’ımın yarası
Ağlayıp geliyor garip anası
Cemal’ım Cemal’ım algın Cemal’ım
Al kanlar içinde kaldın Cemal’ım

Cemal’ın giydiği kadife şalvar
Dükkânın kilidi cebinde parlar
Oğlun da çok küçük beşikte ağlar
Cemal’ım Cemal’ım algın Cemal’ım
Al kanlar içinde kaldın Cemal’ım

Kıratın üstünde bir uzun yayla
Ne desem ağlasam kaderim böyle
Gidersen Ürgüp’e sen selâm söyle
Cemal’ım Cemal’ım algın Cemal’ım
Al kanlar içinde kaldın Cemal’ım

Kıratım başımda oturmuş ağlar
Cemal’a dayanmaz şu karlı dağlar
Üzüm vermez oldu Karlık’ta bağlar
Cemal’ım Cemal’ım algın Cemal’ım
Al kanlar içinde kaldın Cemal’ım

Giden Cemal gelir mi de yerine
İçerimde yaram indi derine
Cemal düşta kahpelerin şerine
Cemal’ım Cemal’ım algın Cemal’ım
Al kanlar içinde kaldın Cemal’ım

________________

 
Alt 04 Nisan 2020, 23:40   #45
Standart

Sevgili @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] , hepsi ayrı ayrı,çok değerli eserler.
Paylaşımların için çok teşekkür ederim. Şahanesin :*

________________

Hiçbir süs edep kadar güzel değildir...
 
Alt 05 Nisan 2020, 02:12   #46
Hacker Tugbu
tugbu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart

Ayşe, yeni evli güzel bir gelindir. Eşi, yaşlı babasını ve güzel Ayşe'sini bırakıp askere gitmek zorunda kalır.

Gelin ve kayınbaba birbirlerine çok düşkündürler. Bir gün kayınbaba sinirlenip Ayşe'ye bir tokat atar. Ayşe beklemediği bu tokadı hazmedemez ve gidip intihar eder.



[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]



Kayınpeder de buna dayanamaz ve Ürgüp dağlarına düşer, daha kötüsü de aklını yitirir. Bir rivayete göre o da daha sonra ölür.

________________

 
Alt 05 Nisan 2020, 02:18   #47
Hacker Tugbu
tugbu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart

Bir Aydınlı -konar göçerlere bu ad verilir- gelini yaylaya göçerken, bebeğin beşiğini devenin üzerine bağlar. Yolda giderken beşik, çam ağacına takılıp kalır. Eskiden gelinler baba ve atasına sesli konuşamazlarmış. Bu, onlara gösterdiği bir saygının belirtisi sayılırmış. Böyle olunca kaynına beşiğin takıldığını söyleyemez. Yurda konduktan sonra gelir, alırım der. Fakat geri geldiğinde bebeğini kara kuşların yediğini görür ve bu ağıdı yakar.




[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

________________

 
Alt 05 Nisan 2020, 02:22   #48
Hacker Tugbu
tugbu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]




Niksar köylerinden bir genç askere çağrılır ve İstanbul'a sevkedilir. Niksarlı genç, sıhhatli, yanık yüzlü, esmer ve uzun kirpikli temiz bir Anadolu çocuğudur. İstanbul'da hafta iznini geçirdiği sıralarda genç bir bayanla göz göze geliyor. O vakit ince peçe giyen kız, bu zarif delikanlıya karşı alaka duyuyor. Zeki Niksarlı, kızın hem kendisini sevdiğini, hem de zengin olduğunu kolaylıkla anlıyor. Karşılaşmalar ilerledikçe konuşmaların konusu da genişliyor.

Bu arada delikanlı, kıza kendisinin de zengin olduğunu, çiftlik, sürü ve emlak sahibi bulunduğunu mütevazi bir dille bildiriyor ve bu zenginlik bahsi üzerinde fazla durmuyor. Nihayet gel zaman, git zaman iki gönül birleşiyor. Bayan, zengin babasını ikna ederek köylü ile beraber zengin ümitler ve yaldızlı hülyalarla vapura biniyor. Uzun bir yolculuktan sonra Samsun üzerinden Tokat'a, buradan da Niksar'a gidiyorlar.

Tokat - Niksar yolunda asker, kızın hayal kırıklığına uğramaması için bazı yalanlar söylüyor. Fakat yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Zengin kız, duvarları tezekli, iki gözlü toprak bir evin karanlık odasına inince hakikatin sert ve soğuk yüzüyle karşılaşmış oluyor. Ama gönül de vermiştir. Delikanlıyı da sevmiştir. Babasının ne de olsa sözünü kırmıştır. Aile şerefi vardır.

İşte bunlar gence alaka göstermekte devam etmesini mümkün kılıyor. Köyde boş durmak olur mu? İki el bir baş içindir. Toprak kendine gönül veren, üzerine eken insanlara meyvesini verir. Gelin hanımın da çalışması lazımdır.

İlk olarak kaynanası ve görümcesiyle birlikte tarlaya iniyor. Dolayısıyla madden mutsuz ancak manen mutlu bir hayat sürüp gidiyor, içindeki duyguları ise türküdeki şekilde dile getiriyor.

________________

 
Alt 05 Nisan 2020, 02:24   #49
Hacker Tugbu
tugbu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]









Kuzey Afrika ülkelerinden olan Cezayir, önceleri Beni Hafz Devleti'ne aitti. Devletin güçsüzlüğünden ve zayıf idaresinden yararlanan İspanyollar, 1509 yılında Cezayir'i aldılar.

Bu sıralarda Akdeniz'de korsanlık yaparak etrafa dehşet veren Baba Oruç ile kardeşleri Hızır (Barbaros) ve İshak Reis'ler, zaten daima savaştıkları ve korkuttukları İspanyollar'dan geri aldılar Cezayir'i. Baba Oruç kendi adına burada bir hükümet kurdu (1516).

Araplarla yaptıkları bir savaş esnasında Baba Oruç'la İshak Reis'in ölmeleri üzerine, Barbaros Cezayir'i tek başına idare etmek mecburiyetinde kalır. Sık sık İspanyollara karşılaşır, yener. Fakat bunun böyle gidemeyeceğini anlayan Barbaros, o sıralar Mısır'ı almış olan Yavuz'un himayesine girmek istediğini belirtir. Buna pek sevinen Yavuz Sultan Selim, O'na ikibin yeniçeri ile kıymetli bir kılıcı armağan olarak gönderir. Barbaros, memleketi bağımsız bir hükümet gibi idare eder, adına paralar bastırır.

Osmanlı - Avusturya savaşları başlayınca, Avusturyalılar denizden de savaşarak Osmanlılar'ı zor durumda bırakmak istedi. Bunun üzerine, Kanuni, hem Akdeniz'de yeniden egemenliği sağlamak ve hem de Fransa'ya denizden yardım edebilmek amacıyla, Barbaros'u İstanbul'a davet ederek kendisine Kaptan-ı Derya'lık verdi. Bu tarihten sonra Cezayir eyalet olarak kabul edilip beylerbeyliğine de Barbaros verildi. Cezayir'in bizim elimize geçiş hikayesi böyle.

Eskiden beri Cezayir'de gözü olan Fransızlar, Osmanlıların 1828 yılında Ruslar'la savaşmasını fırsat bilerek, Cezayir'e asker çıkardılar. Burada uzun ve kanlı savaşlar oldu. Anadolu'dan giden binlerce askerimiz buralarda şehit oldu.

Cezayir, Anadolu insanında büyük üzüntüler yaratmıştır. Burada ölen binlerce gencimize, elden çıkan güzelim ülkeye Anadolu'nun en batısından en doğusuna kadar her yerde ağıtlar yakılmıştır. Bursa'dan Bitlis'e kadar her ilimizde, Cezayir'in anısına türküler söylenip, halaylar çekilir.

________________

 
Alt 05 Nisan 2020, 02:25   #50
Lâ Tahzen innALLÂHe Meâna
Furkan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

(Yaşar Kemal’in tanımıyla) “Bozkırın Tezenesi” merhum Neşet Ertaş’ın “Gönül Dağı”, onun deyişiyle “Goñül Dağı” türküsünü bilmeyen yoktur (diye umuyoruz).

Bu iç acıtan türküye dair çoğumuzun dikkatinden kaçan bir husus var: “Gönül Dağı” türküsündeki “Dağ” kelimesi akıllara ilk gelen “yer kabuğundaki yükselti” anlamına gelen “dağ” değil; “iyileştirmek için vücudun hastalıklı bölümüne kızgın bir araçla yapılan yanık” anlamına gelen “dağ”dır.

Türküdeki “gönül dağı” tamlamasıyla Neşet Usta aslında “büyük üzüntü, acı” anlamına da gelen, “dağlamak” fiilinin isim hâlini aktarıyor. Gönülleri dağlayan bu türkü, aktardığımız anlam düşünülerek tekrar incelendiğinde taşlar yerine daha iyi oturuyor.

Neşet Ertaş, “Bir “dağ” var, bir de “dağ” var. Demiri kızdırırlar da derinin üstüne basarlar ya, işte o da “dağ”dır. Gonül de öyle dağlanıyor” diyerek türkünün adının gerçek manasını aktarmıştı.

Sizin bütün türkülerinizde aşk var… siz aşkın ayağına gitmişsiniz. “Gonül Dağı” adlı türkünüz aklıma geldi. Gonül Dağı’nın sizin gönlünüzde mutlaka çok özel bir yeri olmalı.

Tabii efendim, ne demek… ne demek. Ne diyor? “Gonül Dağı”. Kerem de diyor ki “Dağ üstüne dağ olmaz”. Bir “dağ” var, bir de “dağ” var. Demiri kızdırırlar da derinin üstüne basarlar ya, işte o da “dağ”dır. Gonül de öyle dağlanıyor.

O türkünüzde “Kalpten kalbe bir yol vardır, bilinmez” diyorsunuz.

Kalpten kalbe giden yol, Allah kanalıyla gidiyor. Bütün kalpler de Allah’a bağlı olduğu için, kalpten kalbe giden yol da Allah vasıtasıyla gidiyor. Gonülden gonüle giden yol da; iki insan birbirini severse, birbirine gonül bağı oluyor. Kalpten kalbe giden yol, Allah’ın aktarımıyla gidiyor ve gonülden gonüle gidiyor. İki insan arasında bir sevgi bağı varsa bu gerçekleşiyor.

________________

Düştüğüm her kuyudan mücadele ederek çıkmayı çocukken öğrendim.

"Aslolan hayattır, hayat da BEŞİKTAŞ"

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Kapalı
Refbacks are Kapalı





Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 19:54.