IRCRehberi.Net- Türkiyenin En iyi IRC ve Genel Forum Sitesi  
 sohbet
Sohbet chat


💬 Bu Alana Reklam Ver ! 🎉 Hemen Katıl!
2Beğeni(ler)
  • 1 Gönderen HiKaye
  • 1 Gönderen Selin


 
Seçenekler Stil
Alt 27 Kasım 2025, 14:47   #1
Standart Ömür Törpüsü Kadriye Gencer..!

Derdim fakirlik değil. O bizde baba mesleği. Benim derdim Niyazi. Ömrümde böyle yalan adam görmedim. Patron yokken sallana sallana bir koli ya alır, ya almaz; patron gelince sanırsın pehlivan. Bir ayağıyla kanepeyi, diğeriyle içi dolu ceviz sandığını sürüklerken kalan evi de tek kolla taşır. Teri bile yalandan çıkarır. Kaykıla kaykıla yürüdükçe içim sıkışır.
Dedem anlatırdı. Bir zaman İstanbul’da insanların yük taşımasını yasaklamışlar. Çek çek arabaları peyda olmuş her yanda. Niyazi o zaman yaşasa arabanın içine yerleşir, kendini de bana çektirirdi. Enayiyim ya ben! İçimden hiç susmam, yüzüne gelince bir şey diyemem. Zaten ne desen şakayla çıkar işin içinden. Onun şeytan tüyü benim derdim olur. Elma
kurdu gibi yer içimi Niyazi.
En bildik numarası; yüznumara. Gitmeden duramaz. Otuz beş dakika, hiç mi sıkılmazsın be adam? Havuzdan aldığımız para eşit. Bu eşitlikse tabii! Onun yüznumarasının payını nasırdan ellerimle taşırım. Urganın yerlerinin omzumda açtığı yoldan yürür ayakyoluna. En çok da sırıtarak çıkışı canımı sıkar.
Geçenlerde patrona çıtlatacak oldum; kestirdi, attı. “Niyazi çalışkan çocuk! Yakışıyor mu sana Mustafa?” dedi. Yesinler Bursa beyini! Gören de hamal başı değil, başbakan sanır. Dillere bak! Bırak, git diyor şeytan. Şeytana uymak zengin işi! İki çocuk evdeki koltuğu, Behiye de başımın etini yer. Sormaz kimse derdi ne bu adamın! Bir tek Rüstem dinler beni. Rüstem mahallenin dilencisi. Setbaşı’ndaki yıkıldı, yıkılacak evlerin hepsi onun. Sıvalarından tutar, bırakmaz onları. En çok da kütüphanenin karşısındaki daracık, iki katlı, mavi evi sever. Onlarla konuşur. Sarı sıvalı evin kızını tulumbacılar kaçırmış; mavi, yıkık evde her salı kekemeler toplanırmış, balkonunun demirleri sarkan viranede de kusur helvaları yenirmiş. Kusurlarını kutlarmış cümle insancık. “Bilmiyorum da hissediyorum,” derdi, “Evler bana başından geçenleri anlatır. Gözümde birden canlanıverir oradaki insancıklar. Gerçek dünyada yok da işte. Ben öyle seviyorum. Terkedilmiş bir eve bakınca orada yürüyen eski insanları görüyorum. Uzun elbiseler, bıçkın delikanlılar, köşede ağlayan çocuklar…” Rüstem de bir çeşit! Bacağının tekini Şemdinli’de bırakmış. Elinde eskilikte kaldığı harabelerle yarışır bastonuyla o kırık
basamakları tek ayak tırmanır. Az konuşur. Geçenlerde merdivenleri kan ter içinde çıkarken “Şu ayağım duraydı da fazla yükü ben taşıyaydım,” dedi. Derdimden utandım. Meyhaneye gidip iki çay bardağı rakı yuvarladım.
Ta çocukluktan beri bilmem lafla özür dilemeyi. Ertesi günü kitapçının oradaki tostçudan yarım ekmek yaptırıp mavi köşke gittim. Yerde yatıyordu. Hem konuştum, hem oturacağımız kartonları yere dizdim. Elimle tozunu aldım.
“Yarın Çarşamba’da senin banka yakın bir evi taşıyacağız. Ömür törpüsü o zaman da film çevirirse derim: “Patrondan korktuğun kadar Allah’tan korkmuyon Niyazi?”
Ses çıkmadı. Yine boş konuştum, diye kendime kızdım. Evini taşıdığım birinin verdiği radyoyu getirmiştim. Onu açtım. Radyoda tam da Hamal Ali çalıyordu.
“Bu bizim türkümüz olsun Rüstem,” dedim. Dürttüm, çıt yok. Benim şakalar Niyazi gibi olmaz tabii. Adam kaygısız. Rüstem neden sonra öksüre tıksıra uyandı. Tuhaf tuhaf baktı. Kim bilir beni kime benzetti! Sucuklu tostla beraber parmaklarını da yedi. O gülümsedikçe doydum.

Ertesi gün ben ağır, Niyazi pahada ağır yükleri taşırken birden meşhur karın ağrısı başladı. Yüznumarasına yıldızlı pekiyi verdim. Ne kadar da gerçekçi ağrıtıyordu. Zebil oldu Niyazi buralarda. Koy sahneye, al alkışı! İçimden verdim, veriştirdim. Bu sefer otuz beş dakikayı da geçti. Bankın oraya işini kuran Rüstem’e el ettim.
“Bizimki gene köşküne kuruldu,” dedim, güldü.
Birkaç küçük kutuyu da o taşıdı. En son artık çaldım kapıyı.
“Çık artık!” dedim, bir de yalan savurdum: “Taşıdık evi!”
Geçen sefer yük taşınırken o kamyonun yanında iki büklüm durmuş dondurma yiyordu; berikinde de çatı arasında sigarasını tüttürüyordu. O öyle dağda taşta saklanıp karnını tuta tuta küçülünce onun kaytardığını fark etmem ya ben! Hamal enayisi! Of Niyazi, of! Çaldım gene, kapı duvar! Ömür törpüsü ki ne törpü! Rüstem’e dedim:
“Elimden bir kaza çıkacak. Al şu adamı da getir aşağı. Kanepeyi bari beraber taşıyalım. Donuma kadar terledim.”
Ne gelen var ne giden! İçime kurt düştü, bu seferki korkudan. Bir şey olmasın oğlana, daha yirmi beşinde. Döndüm, itekledim kapıyı; kilitli. Evin sahibine söyledim. O da seslendi, yok! En son kapıyı kırdık. Niyazi yerde cansız yatıyor. Hastaymış meğer. Kanepeyi patronla indirdik. Hamal kısmının yası da yükle.
Sağı solu aradım. Hısımı akrabası da hak getire. Cenazesiyle ben uğraştım. Utandım ya yine de söylendim:
“Tabutunu da bana taşıttın!”

saygılar sunarız...!
1
 
 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Kapalı
Refbacks are Kapalı





Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 13:27.