Hasbihâl
“Söyle evladım, söyle diye teselli ederdi annem beni. Söyle de içine hicran olmasın. Hicran oldu anne!”
~ Oğuz Atay (Tehlikeli Oyunlar) Benim annem de böyle teselli eder beni. “Söyle kuzum” der. Üzüntüyü söylemekten kaçınırım ben çünkü. Üzüntüyü, kötüyü, özlemi, acıyı söylemek zordur çünkü. Evvela güçsüz gösterir insanı, sonra bulabileceğim çözümlere kapatır zihnimi. Bir kısmı da inkardan gelir, yok sayarsam yoktur mantığından. Deve kuşundan belki biraz hallice, belki farksız. Söylememenin gönüle, zihine yüklediklerinin tamamına bakılınca hicran ne ki diyor insan... Gerçekten, yaşanılan onca şeyin yanında ayrılık acısı da ne ki? Bir gün özlediğim herkesle yeniden buluşacağımı biliyorken, şimdi çekilen hicran... Dişimin kovuğuna bile gitmez. |
“Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye, endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?”
~ Şems-i Tebrizi Hakikaten, nereden biliyorsun? Hayatın standartları ve ondan beklenenler ne zaman bu kadar yerleşti? |
Aşk ve Kadına Dair
Bir kadını ağlatmak çok zor değildir aslında. Kadınlar her şeye ağlayabilir; bir filme, bir şarkıya, bir yazıya… En az erkekler kadar yani! Ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur. Eğer bir kadın yürekten ağlıyorsa, ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir.Ama o yüreğin değerini bilememiş olacak ki ağlatan, gözünü bile kırpmadan teker teker batırır iğnelerini yüreğe! İşte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının. Yutkunamaz, nefes alamaz; çünkü o koca yumruk canını çok acıtır. Gözleri buğulanır kadının sonra. Ağlamayacağım, der içinden. Ama engel olamaz işte. Çünkü yüreğine ulaşmıştır birileri ve iğneler saplamaktadır.. Bu acıya ne kadar karşı koyabilir ki bir kadın. İnce ince süzülür yaşlar gözünden; önce birkaç damla, sonra bir yağmur seli… Ve kadın ağlar; hem de çok! Sanmayın ki gidene ağlar kadın! Gidenin giderken koparttığı yerdir onu ağlatan, orada bıraktığı yaradır. O yaranın hiç kapanmayacağını, kapansa bile izinin kalacağını bilir kadın; o yüzden ağlar. Ama bilir misiniz, ağlamak kadınları olgunlaştırır. Her damla, daha çok kadın yapar kadınları. Her damla bir derstir çünkü. Bazen kadınlar ağladığında çoğu insan, ağlama niye ağlıyorsun ki, değmez onun için derler. Bilmediklerindendir böyle demeleri. Çünkü yürekleri acıyan kadınlar ağlamazlarsa, ölürler. İçlerindeki zehirdir onları öldüren! Ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar, o irini temizlerler yaralarındaki! Çünkü bilirler, o irin temizlenmezse iltihaba dönüşür yaraları. Dönüşmemesi lazımdır oysa. O yüzden de bolca ağlarlar. Zaman geçer sonra. Kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler. Umarım öğrenirler, yoksa ruhlar sapkın yollara çarpar kendini. Sapan ruhların doğru yolu bulması da yeni acılar demektir. Bunu bilir kadınlar, o yüzden eninde sonunda öğrenirler kendilerine sarılmayı… Çok ağlayan kadınlar, bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında. Her damla olgunlaştırır kadınları evet ama olgunlaştıkça o safça inandıkları aşk gerçeği onların gözünde küçülür. Küçüldükçe değerini yitirir ve işte o zaman kendilerine sarılıp, yeni bir kadın yaratırlar kendilerinden. Güçlü, yenilmez, mağrur ve aşka inanmayan… İnsanlar soruyorlar çoğu zaman neden bu kadar çok bekar kadın var diye; hepsi kariyer derdinde olan. Çünkü inançlarını yitirdi o kadınlar. Zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki, o kadar çok ağladılar ki! Artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına inanıyorlar, o yüzden kendilerine sarılıyorlar. Çünkü biliyorlar ki sarıldıkları adamlar onları hak etmedi; hem de hiçbir zaman! Hep bir çıkarları oldu sarıldıkları adamların. E.. o zaman niye sarılsınlar ki! Niye sarılalım ki! Etrafınızda yürekten ağlayan bir kadın varsa bilin ki olgunlaşıyordur. Bilin ki, gerçekleri kabul etmeye başlamıştır. Bilin ki, artık aşkın olmadığına inanmıştır. Bilin ki, sarılacak tek bir doğrusu kalmıştır. O da kim, ne diye sormayın artık. Çok ağlayan kadınlar, eninde sonunda kendilerine sarılırlar çünkü! ~ Aziz Nesin [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Özlemek Geceye ay düşer, aklıma gözlerin.. Bu nasıl özlemek, özlemek ne demek.. Ucu bucağı yok, dibi sonu yok, Koyusundan özledim.. Fırtınalar koparıyor gözlerim, Ve gözlerin aklıma mühür.. Özlemek ne demek, en delisinden, Sonsuzundan, akla zarar, deliye kar özledim…! ~ Nazım Hikmet Bir de kokusunu özlemek, başını okşamasını özlemek var. Nice özlemek işte... |
Kibir
Eğer bir insanda kibir var ise, Kendini beğenir seni beğenmez. Bir sorsan mazisin, bin yalan söyler, İçinde olduğu günü beğenmez. İyilikten anlamaz kibirli kişi, Hep yalan dolandır sahtedir işi. Arasan bulunmaz yiyecek aşı, Altın tas içinde balı beğenmez. Elde görür hep hatayı kusuru, Çünkü olmuş kibirinin esiri, Yoktur odasında çulu hasırı, Saraydan getirsen halı beğenmez. Mehmet der ki sözüm burda bitiyor, Anlayana iki cümle yetiyor. Hayvan gelmiş yine hayvan gidiyor, Kibirinin esiri iyi yolu beğenmez. ~ Mehmet Büyüksarı İnsanın diğer hayvanlardan farkı keşke sadece fizyoloji ile kısıtlı olmasa. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Söyle
Köpek gibi kanlar içinde Dönüp susabilir misin Kavgadan, aşktan, umuttan Hayvanların en güçlüsü insan Çünkü korkmasını da bilir Kavgadan,aşktan,umuttan Sen bilir misin,bilir misin sen Korkmasını,korkuyu,korktuğunu Söyleyebilir misin korkmadan Kavgadan,aşktan,umuttan Dönüp susabilir misin sen... Sen,hayvanların en güçlüsü insan ! Özdemir Asaf Bazende insanlar özellikle susarlar ,söyleyemezler dertlerini tasalarını,kederlerini.Karşısındaki insanı da üzmek istemezler , içlerine atarlar ve büyük bir yükün altına girerler. |
Yerinde susup, yerinde konuşabilmek erdemdir esasen. Hepimizde olmayan bir erdem.
Ne de güzel yakışır insana erdem. Teşekkür ederim @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] . |
Gezdim Halep ile Şam’ı
Eyledim ilim talep Meğer ilim bir hiçmiş İllâ edep, illâ edep Girdim ilim meclisine Eyledim kıldım talep Dediler ilim geride İllâ edep illâ edep ~ Yunus Emre Bazen sinirlerime hakim olmak çok zor oluyor. Çok zor. Öfke kontrol sorunu sayılabilecek kadar değil ama o sinirin içimde bıraktığı karanlık his bir süre geçmiyor. Geçmeyince, zihnimi ve gönlümü güzel bir kişinin avuçlarına bırakıyorum. Alıyorlar, eviriyorlar çeviriyorlar, apak bırakıyorlar yerine. İyi ki... |
O Mavi Gözlü Bir Devdi
Şair: Nazım Hikmet O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Kadının hayali minnacık bir evdi, bahçesinde ebruliii hanımeli açan bir ev. Bir dev gibi seviyordu dev. Ve elleri öyle büyük işler için hazırlanmıştı ki devin, yapamazdı yapısını, çalamazdı kapısını bahçesinde ebruliiii hanımeli açan evin. O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Mini minnacıktı kadın. Rahata acıktı kadın yoruldu devin büyük yolunda. Ve elveda! deyip mavi gözlü deve, girdi zengin bir cücenin kolunda bahçesinde ebruliiii hanımeli açan eve. Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev, dev gibi sevgilere mezar bile olamaz: bahçesinde ebruliiiii hanımeli Bazen bahçesinde Ebruli açan bir ev bile değiştirebiliyor insanların hayatını.Bazıları bu şiiri Piraye hanıma yazdığını bazıları da Nüzhet hanıma yazdığını söylerler.Acaba bizlerinde hayatını anlatıyormu bu şiir. |
Bir insanı doğru sevebilmek ne kadar önemli değil mi?
Sevginin doğrusu olur mu dememek lazım. Olur tabi. Nasıl sevmek gerektiğini anlayıp öğrenmek çok büyük emek istediğinden olsa gerek, işimize geldiğince, gönlümüzce seviyoruz. Ebruliyi sevgiyle özleştirmiş bir insana siyah beyaz bir fotoğraf sunup, dev gibi sevgimize karşılık beklemek hayal kırıklığına davetiye oluyor. Sevgiye en doğru mezar ise sanırım yine gönlümüz. Teşekkür ederim @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] . |
YÜRÜMEK
Yürümek; yürümeyenleri arkanda boş sokaklar gibi bırakarak, havaları boydan boya yarıp ikiye bir mavzer gözü gibi karanlığın gözüne bakarak yürümek!.. Yürümek; dost omuzbaşlarını omuzlarının yanında duyup, kelleni orta yere yüreğini yumruklarının içine koyup yürümek!.. Yürümek; yolunda pusuya yattıklarını, arkadan çelme attıklarını bilerek yürümek... Yürümek; yürekten gülerekten yürümek... ~ Nazım Hikmet Yürekten, gülerekten... Her şeyi böyle yapmalı. |
Alıntı:
Yürümek Yürümek Gecenin zifirisi hayınca bekler sabahı gülerek. Oysa yürümek, Baharı yeşertmektir,gökyüzü maviliğinde. Oysa yürümek, Korkuyu silmektir,karanlığın sokaklarında. Oysa yürümek, Umudun direnişidir,gri yağmurların altında. Oysa yürümek, Yürekten gülmektir,gamzeli yüzün sevdasında. Bizim direnişimiz şiirler, Bizim direnişimiz türküler, Bizim direnişimiz kadınlar, Bizim direnişimiz analar, Bizim direnişimiz çocuklar, Bizim direnişimiz yürüyenler. Yürümek ve direnmek, Baharı yeşertmektir,gökyüzü maviliğinde. 12.01.2018 / Bayram Köse |
Güzel şeyler oluyor.
Çocuklar doğuyor, kadınlar anne oluyor, erkekler aileleri ile zaman geçiriyor. Yakında tanışmam gerekecek iki genç insan olacak. Güzel insanlar olduklarını düşündüğüm kişilerin yetiştireceği güzel insanlar olacaklar. Çocuklar Allah’ın bizden henüz umudunu kesmediğinin göstergesidir derler ya, tam olarak öyle işte... [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Yaşamaya Dair 1-2-3
Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak. Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani o derecede, öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde. Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından. 2 Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız, yani, beyaz masadan, bir daha kalkmamak ihtimali de var. Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına, hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden, yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz en son ajans haberlerini. Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için, diyelim ki, cephedeyiz. Daha orda ilk hücumda, daha o gün yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün. Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu, fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu. Diyelim ki hapisteyiz, yaşımız da elliye yakın, daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının. Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız, insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla yani, duvarın ardındaki dışarıyla. Yani, nasıl ve nerede olursak olalım hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak... 3 Bu dünya soğuyacak, yıldızların arasında bir yıldız, hem de en ufacıklarından, mavi kadifede bir yaldız zerresi yani, yani bu koskocaman dünyamız. Bu dünya soğuyacak günün birinde, hatta bir buz yığını yahut ölü bir bulut gibi de değil, boş bir ceviz gibi yuvarlanacak zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız. Şimdiden çekilecek acısı bunun, duyulacak mahzunluğu şimdiden. Böylesine sevilecek bu dünya 'Yaşadım' diyebilmen için... 1947-1948 Nazım Hikmet RAN @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
@[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
, çok teşekkür ederim. Şiir gibi şiire, harika bir yorum olmuş :)
Bir gün Fazıl Say ve Karsu Dönmez’i canlı dinlemek istiyordum, şimdi daha çok istiyorum :cici: Genco Erkal’ın bir performansına denk gelmem sanırım zor ama diğer ikisinden umutluyum :) Bir de, ben kendime hiç şiir kitabı almadım biliyor musun? Sanırım Nazım’ın eserlerinden oluşan bir tane ile başlamak lazım. Hem.. bir tane bile şiir kitabım olmadan yaşamak, ciddiyetle yaşamak fikrine oldukça ters... |
Alıntı:
|
Eğer halâ kızıyorsan,
kendin ile olan kavgan bitmemiş demektir. Eğer halâ kırılıyorsan, gönül evinin tuğlaları pekişmemiş demektir. Eğer halâ kınıyorsan, düşüncelerin yeterince berraklaşmamış demektir. Eğer halâ karşılıksız sevmiyor ve sevginde ayrım yapıyorsan, halâ akıl ve mantığını kullanıyor, içindeki sevginin yoğunlaşmasına engel oluyorsun demektir. Eğer halâ ‘ben’ demekten vazgeçmiyorsan, dizginlerin halâ nefsinin elinde ve sen bu esarete boyun eğiyorsun demektir. Eğer halâ mûsibetlere yana yana üzülüyorsan, gerçeği bilmiyorsun demektir. Ve eğer halâ ‘şikayet’ ediyorsan, hakikati göremiyorsun demektir! ~ Şems-i Tebrizi Bu yazıyı o kadar çok seviyor, onunla o kadar çok huzur buluyorum ki... Bunca zaman sonra halâ bir sürü eğer halâm var. Bitmeyecek bir yolculuk olduğunu farkedip kabullendikten sonra daha az öfkeleniyor insan. Daha az öfkeleniyor da bir yol göstericiye olan özlem asla bitmiyor. Günbegün gerçeği öğrenmeye ve hakikati görmeye yaklaşmak dileğiyle... |
Bu tanım burda dursun:
direnç, -ci 1. isim Dayanma, karşı koyma gücü, mukavemet: "Başarısızlık benim bilmediğim bir virüs, buna karşı direncim yok." - Elif Şafak 2. isim, fizik Bir nesnenin elektrik akımına karşı dayanma özelliği, mukavemet, rezistans. 3. isim, fizik Bir çevrime istenilen değerde ek direnç katmak için kullanılan düzen, mukavemet, rezistans. TDK sağolsun. Arada hatırlamak lazım geliyor. |
Sanmayasın ki; aşk akıl işidir. Gül ki her gönlün mürşididir. Kimini kokusuyla şad eder. Kimini de dikeniyle irşad eder.
~ Şems-i Tebrizi |
Otobiyografi
1902'de doğdum doğduğum şehre dönmedim bir daha geriye dönmeyi sevmem üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim on dokuzumda Moskova'da komünist Üniversite öğrenciliği kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu ve on dördümden beri şairlik ederim kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir ben ayrılıkların kimi insan ezbere sayar yıldızların adını ben hasretlerin hapislerde de yattım büyük otellerde de açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir otuzumda asılmamı istediler kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini verdiler de otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pırağ'dan Havana'ya Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'de 961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır partimden koparmağa yeltendiler beni sökmedi yıkılan putların altında da ezilmedim 951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün 52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile aldattım kadınlarımı konuşmadım arkasından dostlarımın içtim ama akşamcı olmadım hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana başkasının hesabına utandım yalan söyledim yalan söyledim başkasını üzmemek için ama durup dururken de yalan söyledim bindim tirene uçağa otomobile çoğunluk binemiyor operaya gittim çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye ama kahve falıma baktırdığım oldu yazılarım otuz kırk dilde basılır Türkiye'mde Türkçemle yasak kansere yakalanmadım daha yakalanmam da şart değil başbakan filân olacağım yok meraklısı da değilim bu işin bir de harbe girmedim sığınaklara da inmedim gece yarıları yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında ama sevdalandım altmışıma yakın sözün kısası yoldaşlar bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da insanca yaşadım diyebilirim ve daha ne kadar yaşarım başımdan neler geçer daha kim bilir. ~ Nazım Hikmet Bilinmiyor gerçekten. Ne olur, ne yaşanır, neye kafa tutulur, nelerin altından kalkılır bilinmiyor. |
Ağlama, Ağlamak Biraz öteye kaçmaktır Ağlamak, Hüzünle anlaşmak, Ve kucaklaşmaktır. Ağlamak Sığınmaktır ne olsa, Avuç açmaktır Uzak da olsa, yakın da olsa Biraz onu öteye itmektir Kişinin en kolay mutsuzluğu Ağlamaktir, geçistirir umutsuzluğu. Daha zoru var, susmak zor Susmak bir Ağaç, dallarında, Susmak, ağlamaları da tutuyor ~ Özdemir Asaf [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Umutsuzluğu geçiştirecek ise hıçkıra hıçkıra ağlamalı insan. |
Ağlamak iyidir. Terapi gibidir bazen.
Mendil? :) Nasıl etmeli de ağlayabilmeli Farkına bile varmadan? Nasıl etmeli de ağlayabilmeli Ayıpsız, Aşikâre, Yağmur misali? (Alıntı) |
Yalnızken ağlayabilmeli
Ruhunu temizler gibi. Bir sonraki yaşa Bugününü borçluymuş gibi. Göz yaşına borçlanabilir mi insan? Vefalı bir yaş ise, Mevcudiyetinin sebebiymiş gibi. D.T. @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] :cici: |
Ben Üzre... 1. içimde kaybolmuş bir çocuk korkusu, bakıyorum pencereden dışarı; uzakta kuru dağlar ve meşe korusu. 2. baktım bavulumda filizlenmiş bir soğan; nasıl girmişse girmiş, boy vermiş çamaşırlarımın arasından. 3. acıyı oralarda çok eskiden tanıdım, varıp da neyleyim sılayı gayrı; hem çoktan unutulmuştur adım. 4. gördüm yaşarken vadesiz ölümümü, ördüm de ilmek ilmek, sırtıma giyemedim ömrümü. 5. kimi zaman büründüm derisine yılanın, tüylendim kimi zaman üveyiklerle; yine de kimseye yaranamadım. 6. baktım annem yoktu yanımda; sırtımda bahriyeli giysimle, ben bir kez kayboldum çocukluğumda. 7. şu benim kervan geçer, kuş uçmaz yalnızlığımdan söyleyin kendine kim esvap biçer. 8. ben bugünü kırdım iki taş arasında. istedim ki kalmasın acının çekirdeği yarına. 9. gün olur bütün sözcükler pörsür; gölgem ayaklanıp serer gövdemi, yüreğim ufalanıp dökülür. 10. köpekler döneniyor çevremde ve sığınağım benim dört yanı açık kameriye. 11. nereye baksam gördüğüm sığlık. bungunum ve suskun, boğazımda yıllanmış bir çığlık. 12. bir ağaç kovuğudur yüreğim benim; ekmek parçaları koydukları önümden gelip geçenlerin. 13. ben artık mümkünü yok ölürüm; tabutum bile olmaz taşınacak, bir çil horozun sesine gömülürüm. 14. sağır kulağa sözüm yok, köre ne göstereyim duymazlıktan, görmezlikten gelenler; bir de size sormalı, ya ben nereye gideyim? 15. kendimi bildiğim günden beri bir gizli canavarım var benim, kimsenin bilmediği. 16. yani benim gözlerimin bunca yıl gördükleri, bir gün benimle birlikte yok olup gidecekler öyle mi? 17. ben ki zamanın akışında bahar oldum, güz oldum. gittim geldim kışla yaz arasında 18. buğusu tüten şu park kanepesi; sanki babamın yıkanmış, upuzun yatan ıslak ölü gövdesi. 19. yarasalar ayaklarımın altına serildi, omuzuna tünedi baykuşlar; bana yalnızlığın müthiş saltanatı verildi. 20. biliyorum bu iğdiş edilmiş zamandan bir buruk gülümseme kalacak; uykuda bile dudağımı çarpıtan. 21. siz beni hep umursamaz yüzümle gördünüz; ama benim geldiğimi gelseniz, şuracıkta düşüp ölürdünüz. 22. ay dokundu omzuma irkildim. göğün puslu balkonunda birdenbire insanları özledim. 23. bağırsam neye yarar, nasılsa duymazlar. ben bir kömür ocağının onulmaz göçüğüyüm; içimde cesetler ve daha ölmemişler var. 24. peki soruyorum, şimdi ne olacak? benim bu elim eninde sonunda bir ölümü imzalayacak. 25. kullanılmış eski bir ölüm için, dolaştım mezat salonlarını; mutlulukla doldu içim. 26. akarsulara özenen bir adamım ben, taştan taşa vuran kendini; durmayı bir türlü beceremeyen. 27. benim adım yıllardır çok talazlanmıştır. incelik ve güzellik adına, ben kendime hep haksızlık yapmışımdır. 28. susuyorum, sustukça yüreğim küfleniyor. konuşsam faydası yok; sözlerim dağılıp harfleniyor. 29. ben hep sözcüklerle baktım dünyaya, yaralandım sözcüklerle. alıştım sözcüklerin devriyesi olmaya. ~ Metin Altıok |
Çocuklarıma Diyelim ıslık çalacaksın ıslık Sen ıslık çalınca Ne ıslık çalıyor diye şaşacak herkes Kimse çalmamalı senin gibi güzel Örnegin kıyıya çarpan dalgaları sayacaksın Senden önce kimse saymamış olmalı Senin saydığın gibi doğru ve güzel Hem dalgaları hem saymasını severek De ki sinek avlıyorsun sinek En usta sinek avcısı olmalısın Dünya sinek avcıları örgütünde yerin başta Örgüt yoksa seninle başlamalı Diyelim zindana düştün bir ip al Görmediğin yıldızları diz ipe bir bir Sonra yıldızlardan kolyeyi Düşlerindeki sevgilinin boynuna geçir Say ki hiçbir işin yok da düşünüyorsun Düşün düşünebildiğince üç boyutlu Amma da düşünüyor diye şaşsın dünya Sanki senden önce düşünen hiç olmamış Dalga mı geçiyor düşler mi kuruyorsun Öyle sonsuz sınırsız düşler kur ki çocuğum Düşlerini som somut görüp şaşsınlar Böyle dalgacı daha dünyaya gelmedi desinler Dünyada yapılmamış işler çoktur çocuğum Derlerse ki bu işler bişeye yaramaz De ki bütün işe yarayanlar İşe yaramaz sanılanlardan çıkar ~ Aziz Nesin Şaşsınlar çocuğum, sen büyüdükçe neler neler yaptığına şaşsınlar. |
KIYIDAKİ ELMAYA BİR SES Ey canımın güftesi, eylülün ikinci haftasıydı o sıra, Bana gülümseyerek getirdiğin bir bardak suydu o sıra. Hatırla, denize hiç bakmadık çünkü kıyısındaydık, Bir elma kendi kendine büyür dururdu o sıra. Bir kıyı ikindisiyle, bir elma öyle kendiliğinden, Büyürler bir öfkenin ya da bir dağın yanısıra. Bir kıyının beslerliği bir elmadan ayrılmaz gibi ama Elma soğuk bir kış akşamında bile yenir ısıra ısıra. Bir öfkeyi diriler durmadan elma, ovadan gelir, Elbet küfelerle, sandıklarla, hüzünlerle ardı sıra. Ey geçmişten gelen konuk, sonsuz düğmelerimi tut, Yerlerini yadırgayan sonsuz iliklerin adına. Ey canımın güftesi, denize hiç bakmadık, hatırla, Tek pencereli bir odada elma yedik ısıra ısıra. Elmanın topraktan süzdüğü, gemilerin denizlerde gezdiği Bir tatildi, bir geçiştirmeydi, yalnızlıktı bir kusura. Neydi, ne doğruydu, nerden vardık, yakışmıyor konuşmak bize, Öyle barışlar okuyup yalnızlığı yaşamak kara kara. Ey canımın güftesi, ey penceresi bütün sıkıntılarımızın, Bizim babalarımız neden ölürlerdi, hatırla sıra sıra. Bu söylediğim iyi bir şarkıdır, elle bile hatırlanır, Yani su, ateş ve deniz buluşurlar bir limanda arasıra. Yani şu, elma yenir ve balık durmaz kaçar Ama yenilmezler artık buluştukları sıra. ~ Turgut Uyar Şiir ne hissettirdi çok anlayamasamda “canımın güftesi”nde takıldım kaldım... |
Düşünüyorum: O'ndan evvel zaman var mıydı? Hakikatler, boşluğa bakan aynalar mıydı? ~ Necip Fazıl Kısakürek Bazen öyle bir “hiç” olma isteği sarıyor ki içimi, hüznümden korkuyorum. Her şey önemini yitirsin, geriye bir tek huzur kalsın istiyorum. Hakikat hiç olmaksa eğer, neden hüzün kaplıyor içimi? Peki hakikatin hüzünlü olmaması gerektiği fikrine kim inandırdı beni? Olmalı, hüzünlü de olmalı, huzurlu da olmalı, çılgın da olmalı, aşık da olmalı... Hiçlikte her duygudan azar azar mutlaka olmalı. |
Geri Gelen Mektup Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden? Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu? Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden? Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu. Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse; Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse; Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan, Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse... Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla, Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla! Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım; Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım. Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın, Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın, Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin; Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin! Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden, Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden... Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı, Vaslınla da dinmez yine bağrıdaki ağrı. Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu! Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu! Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı, Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı. Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler, Tek bendeki volkanları söndürse denizler! Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'Kaabil' İmkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil Sırretmeye elden seni bir perde olurdum. Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum. Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur. En hisli şiirden de örülmez bu güzellik. Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur; Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik... Gözler ki birer parçasıdır sende ilahın Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin Sen vururken de öldürürken de güzelsin... ~ Hüseyin Nihal Atsız |
Özlediğin Gidip Göremediğindir Özlediğin, gidip göremediğindir; ama, gidip görmek istediğin Özlem, gidip görememendir; ama gidip görmek istemen Özlediğin, gidip görmek istediğin- ama gidip göremediğin Özlem, gidip görmek istemen- ama, gidememen, görememen; gene de, istemen ~ Oruç Aruoba Hep, hep istemen ve sabırla beklemen... |
Herkesin Bir Gideni Vardır Herkesin Bir umudu vardır, Bir savaşı, Bir kaybedişi, Bir acısı, Bir yalnızlığı, Bir hüznü… Çünkü herkesin bir gideni vardır… İçinden bir türlü uğurlayamadığı… ~ Turgut Uyar |
Açların Gözbebekleri Değil birkaç değil beş on otuz milyon aç bizim! Onlar bizim! Biz onların! Dalgalar denizin! Deniz dalgaların! Değil birkaç değil beş on 30.000.000 30.000.000! Açlar dizilmiş açlar! Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız sıska cılız eğri büğrü dallarıyla eğri büğrü ağaçlar! Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız açlar dizilmiş açlar! Bunlar! Yürüyen parçaları o kurak toprakların! Kimi kemik dizlerine vurarak yuvarlak bir karın taşıyor! Kimi deri... deri! Yalnız yaşıyor gözleri! Uzaktan simsiyah sivriliği nokta nokta uzayıp damara batan kocaman balı bir nalın çivisi gibi deli gözbebekleri, gözbebekleri! Hele bunlar hele bunlarda öyle bir ağrı var ki, bunlar öyle bakarlar ki!... Ağrımız büyük! büyük! büyük! Fakat artık imanımıza inemez tokat! Demirleşti bağrımız, çünkü ağrımız 30.000.000 deli gözbebekleri! Gözbebekleri! Ey beni ağzı açık dinleyen adam! Belki arkamdan bana bu kalbini haykırana "kaçık" diyen adam! Sen de eğer ötekiler gibi kazsan, bir mana koyamazsan sözlerime bak bari gözlerime; bunlar: Deli gözbebekleri! Gözbebekleri! ~ Nazım Hikmet [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Gözlerine bakarken
güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma, bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde kayboluyorum... Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum, durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin: sırrını her gün bir parça veren fakat hiç bir zaman büsbütün teslim olmayacak olan... Nazım Hikmet |
Kanadı Kırık Bir Akşam Gün bitti lambayı hazırla; Işık kalmadı girecek odamıza Çek perdeleri sevdiceğim; Kanadı kırık bir akşam Zonkluyor durmadan dışarda. Sen bugünden yarına Birazcık umut sakla Yarın farklıdır bugünden, Adı değişir hiç olmazsa, Kara bir suyu Geçiyoruz şimdilerde Basarak yosunlu taşlara. Sen bugünden yarına Birazcık umut sakla Gün bitti sevdiceğim; Geriye kalan posa. Bu serin güz akşamında Geç otur karşıma sessizce, Devam et ördüğün hırkaya. ~ Metin Altıok Geçen gece Piil ile sohbet ederken, “Bence insan güvenini kaybedince, geriye posası kalıyor” dedi. Sadece güven değil, umudunu, inancını, merhametini kaybedince de insanın posası kalıyor. Umutlarımıza sımsıkı sarılmamız, tekrar tekrar güvenip inanmamız hep bu yüzden. Günün posası kalsın ama sen gönlünde bir hardal tohumu kadar umut hep sakla. |
Kuş Koysunlar Yoluna Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu. Hep böyle mi bu? Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer.'.. Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına aynalarla kaplattım, ölü ben'im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden! Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben. Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına? "Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna" bir çocuk demiş. ~ Nilgün Marmara Panikle yalnızlığın örtüştüğünü biliyordum da yalnızlığın oyuncağının panik olduğunu akıl edememiştim. Oyun arkadaşı olarak zaman zaman beni seçmiş olmasına şaşırmamak gerek. |
Alıntı:
|
Alıntı:
|
Alıntı:
Alıntı:
|
Alıntı:
|
Alıntı:
|
Alıntı:
|
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 08:45. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2024, vBulletin Solutions, Inc.
Copyright ©2019 - 2023 | IRCRehberi