IRCRehberi.Net- Türkiyenin En iyi IRC ve Genel Forum Sitesi  
 sohbet
derya sohbet


 
 
Seçenekler Stil
Alt 13 Aralık 2021, 07:54   #1
~~ Şans ~~
Başak - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart 13 Aralık Erdal Eren

Erdal Eren (25 Eylül 1961) Şebinkarahisar, Giresun - 13 Aralık 1980, Ankara), Piyade Er Zekeriya Önge'yi öldürme suçundan yargılanarak 19 Mart 1980'de ölüm cezasına çarptırılan ve 12 Eylül Darbesi'nden sonra 1980-1984 arasında idam edilen 49 kişiden biridir.



Erdal Eren (13 Aralık 1980)
Doğum
25 Eylül 1961
Şebinkarahisar, Giresun
Ölüm
13 Aralık 1980 (19 yaşında)
Ulucanlar, Altındağ, Ankara
Ölüm sebebi
İdam
Defin yeri
Karşıyaka Mezarlığı

Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisi sol görüşlü Erdal Eren, Yurtsever Devrimci Gençlik Derneğinin üyesiydi. 12 Eylül Darbesi öncesinde 2 Şubat 1980 günü silahlı olarak katıldığı protesto eylemi sırasında çıkan çatışmada hayatını kaybeden askerî inzibat eri Zekeriya Önge'yi öldürme suçundan yargılanarak 19 Mart 1980 tarihinde Askerî Mahkeme tarafından idam cezasına çarptırılmış, hakkındaki idam kararı Askerî Yargıtay 3. Dairesi tarafından önce usul yönünden, daha sonra ise esastan bozulmuş ancak Askerî Yargıtay Başsavcısının bozma kararına itirazı sonucu dosya iki kez Askerî Yargıtay Dava Dairelerine gitmiş ve itiraz yerinde görülerek karar kesinleşmiştir. Karar darbeden sonra Millî Güvenlik Konseyi tarafından onaylanmış [1] ve Eren 13 Aralık 1980 günü Ulucanlar Cezaevi'nde asılarak idam edilmiştir.
13 Aralık Erdal Eren
________________



"Şimdi açsam pencereyi de beklesem.
Sen gelsen.
Olmaz ya hani geliversen.
Hiç bir şey sormasan.
Hiç bir şey söylemesen.
Sussam...
Sussan...
Sussak...''
#cemalsüreyya
 
Alt 13 Aralık 2021, 08:12   #2
Banlı Üye
Lexina - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart

Sevgili Anneciğim!..

Uzun zamandır mektup yazamadım. Kusura bakma.

Ancak Salı günkü Demokrat Gazetesi'nde yayınlanan bir devrimcinin mektubu cezaevindeki tüm devrimcilerin yaşamlarını, duygularını yansıttığından bu mektubu size gönderiyorum.

Mektup şöyle:

Ana!..

Neden mi burdayım? Neden mi evimde değilim? Neden istediğim zaman yatıp kalkamıyorum? Niye istediğim kitabı, evdeki kanepeye oturup okuyamıyorum, düşünemiyorum, yazamıyorum? Ne mi arıyorum dört duvar arasında?

"O sözler ki kalbimizin üstünde dolu bir tabanca gibi ölüp ölesiye taşırız. O sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan, uğruna asılırız."

Baharın, karın altından fışkırdığı bugünlerde içeride olmak, çiçek kokusunu alamamak, geniş yeşilliklerin güzelliğini görememek insanda anlatılması zor bir duyguyu yaratıyor. Ama bu duygu öyle karamsarlığın, yılgınlığın, bitkinliğin ve vazgeçmişliğin bir belirtisi olmuyor.

Aksine, bu duygu beni daha biliyor, daha hırçınlaştırıyor, bir yerlerden uzaklaştırıyor, bir yerlere yakınlaştırıyor. "Ne yapmalı?" "Nasıl savaşmalı?" sorusuna cevaplar arıyorum günlerce.

Sizi de düşünüyorum. İçeriye düşmeden önce anlatmak istediklerimi ama anlatamadıklarımı herhalde şimdi daha iyi anlayacaksınız. Bizi anlamayan analara, babalara, bacılara, eşe, dosta, herkese ama herkese anlatın daha vakit varken.

Henüz geç kalmamışken. Vaktim az da olsa var ve eğer biz değerlendirmesini bilirsek yeter de artar bile. Bu işi hep beraber yürütürsek ancak kazanabiliriz.

Omuz, omuza, bir birinden güç alarak, bir birine güç vererek. Ve anam, bu savaşı ne pahasına olursa olsun kazanmalıyız, kazanacağız. Kazanacağız ki çiçekli, mutlu günleri hep beraber görelim, senin torunların görsün ve torunlarının çocukları görsün.

Biz karşımızdakiler gibi bir avuç değiliz. Biz halkız. Bak sana bizden olanları iyiyi, güzeli, haklarını isteyenleri sayayım. Ben varım, babam var, sen varsın, kardeşlerim var, ablam bacım var, sonra köydeki dayılarım, şehirdeki amcalarım ve onların akrabaları, komşuları var, onların arkadaşları, onların oğulları, kızları, benim okul arkadaşlarım, onların arkadaşları, onların akrabaları, amcaları, dayıları var ve yine onların... saymakla bitiremeyeceğim kadarız biz.

Gördün mü ak saçlı boncuk gözlü anacığım saymakla bitiremiyorum. Yeter ki omuz verelim birbirimize. Yeter ki destek olalım ortak mücadelemizde.

Gelecek görüşte bana özgürlüğü, özgürlüğün tohumlarını getir. Ve demir parmaklıklara bütün bu yazdıklarımı düşünerek gözyaşlarını, mahzun bakışlarını bırakmadan git. Boynun bükük olmasın. Giderken gözün arkada kalmasın. Arkana bakma. Dışarıda da hep öyle ol.

Sana ve soranlara devrimci selamlar.

Anne. Benim anlatmak istediklerimin hemen, hemen hepsi bu mektupta var. Bu da cezaevindeki tüm devrimcilerin düşüncelerinin, yaşamlarının ve mücadelelerinin aynı olduğunu gösterir.

Bu yazdıklarımın yanı sıra sağlığınıza da dikkat edin ki yaşamın zorluklarına göğüs gerebilesiniz.
Size, akrabalara ve tüm arkadaşlara devrimci selamlar. Ellerinizden öperim.

Erdal"


Erdal Eren Ruhun Şad Olsun

 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Kapalı
Refbacks are Kapalı





Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 05:34.