![]() |
| | #1 |
| Siyah, en karanlık, en derin renk değil aslında. Onun içinde ışığın kaybolduğu, her şeyin iç içe geçtiği bir boşluk var. Bir anlık kayboluş, sonra bir daha geri dönmeme ihtimali. Gölge, her zaman var, ama onu görmek için ışığa ihtiyacımız var. Ne kadar ışık varsa, o kadar gölge oluşur. Ama bazı gölgeler, insanın içini sarar. Bir de, bazı gölgeler vardır, kendinizi onlara bırakmak istersiniz ama bir yandan da korkarsınız, çünkü onları takip etmek sizi içsel bir yolculuğa çıkarabilir, bilinçaltınıza doğru karanlık bir derinliğe. Siyah gölge, hayatımda hep vardı. Hangi köşede durduğumu bilmeden, beni izlerdi. Bir zamanlar ondan kaçmaya çalıştım. Işığa doğru koştum, her adımda daha çok yoruldum. Ama bir gün fark ettim: o gölge, beni ben yapan her şeyin bir parçasıydı. Onu kabullenmedikçe, kaçtıkça daha da büyüyordu. O gölgeyle barışmaya karar verdim. Çünkü insanın içindeki karanlık, onun en derin yüzüdür. Gölgeyi arkamda bırakıp, her zaman güneşin altında olabileceğimi düşündüm ama o an fark ettim ki, gölgeyi gördüğümüzde aslında ışığın da var olduğunun farkına varıyoruz. Her şey bir denge. Işık ve gölge birbirini tamamlar. Siyah gölge, bana hem karanlığı hem de aydınlığı öğretti. Işıksız bir gölge, ne kadar siyah ve soğuk olsa da, içinde bir umudu taşır. Belki de siyah gölge, sadece kendimize dönüp bakmamız gerektiğini hatırlatır. Karanlıkta en çok kendimizi buluruz. Ve belki de ışığın en parlak olduğu an, karanlıkta her şeyin netleştiği andır. O yüzden, gölgeyi görmek korkutucu olsa da, ona doğru adım atmak bir tür cesaret gerektirir. Ve bir adım attığında, karanlık seninle barışır, seninle dans eder, ışığın seni takip eder. Siyah gölge, korku değil, bir rehberdir. 👍 1 | |
| |
| Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |