IRCRehberi.Net- Türkiyenin En iyi IRC ve Genel Forum Sitesi  
 sohbet
Sohbet chat


💬 Bu Alana Reklam Ver ! 🎉 Hemen Katıl!
 
 
Seçenekler Stil
Alt 10 Ekim 2025, 10:52   #1
Sen Neyin Yagmurusun ki YuRegimE CAN Oldun...
RaNa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart Edip Akbayram Kimdir?

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Lütfen Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Genel bilgiler
Doğum Ahmet Edip Akbayram
29 Aralık 1950
Şahinbey, Gaziantep, Türkiye
Ölüm 2 Mart 2025 (74 yaşında)
Üsküdar, İstanbul, Türkiye
Tarzlar Anadolu rock • progresif rock • psikedelik rock • acid rock • hard rock • protest müzik [1]
Meslekler Müzisyen • şarkıcı • besteci
Çalgılar Gitar • bağlama • davul • vokal
Etkin yıllar 1966–2025
Müzik şirketi Bayşu • Emre • Prestij • Kiss • Mod • Seyhan
Eş Ayten Akbayram (e. 1979–2025)
Çocukları 2
Ahmet Edip Akbayram (29 Aralık 1950, Gaziantep - 2 Mart 2025, İstanbul), Türk rock müziği sanatçısı ve bestecidir. Türkiye'nin ilk rock gruplarından biri olan Dostlar'ın kurucusu ve solistidir.[2][3] Küçükken geçirdiği çocuk felci hastalığı nedeniyle çocukluğu boyunca dışlanmaya maruz kaldı. Sanat hayatı boyunca sosyalist tavrı nedeniyle sansür ve baskı gördü. Sağ bacağındaki felç sonucu sınırlı hareket kabiliyeti nedeniyle bazı gruplar ve organizatörler tarafından reddedildi. Bu duruma, "Ben gırtlağımla şarkı söylüyorum, ayağımla şarkı söylemiyorum ki, niye ayağıma bakıyorsun kardeşim!" diyerek tepki gösterdi.[4][5]

Altı kardeşli bir ailenin son çocuğu olarak dünyaya gelen Edip Akbayram'a dokuz aylıkken çocuk felci teşhisi kondu. Hastalığın verdiği olumsuzluklardan psikolojik olarak etkilenen Akbayram, Gaziantep'te düzenlenen tiyatro, sinema ve konserlere katılarak karamsarlığından uzaklaşmaya çalıştı. Genç yaştan beri müziğe olan ilgisi ve doğuştan gelen ses yeteneği ile müzik öğretmeninin ilgisini çekti. Daha sonra müzik öğretmeni Ferit Bey'in desteğiyle ve arkadaşlarıyla birlikte kendi müzik grubunu kurdu. Lisedeyken kurduğu Siyah Örümcekler grubu ile Pir Sultan Abdal ve Karacaoğlan'ın halk türküleri üzerine yaptıkları psikedelik rock tarzı besteleri çalıp söyledi.

1968'de liseden mezun olduktan sonra üniversite sınavı için İstanbul'a gitti ancak kazanamadı. Derse rağmen müzikle arası bozulmamış olan Akbayram, sahnelere yoğunlaştı ve plak yapmak istedi. Daha sonra grubuyla birlikte yerel Gaziantep stüdyosuna girdi ve ilk plağı Kendim Ettim Kendim Buldum'u yaptı. Bu plak, "Siyah Örümcekler Gaziantep - Orkestrası" ve "Edip Albayrak - Siyah Örümcekler" başlıklarıyla iki farklı baskı halinde yayımlandı. Gaziantep'ten sonra ikinci adres olarak grubuyla birlikte Adana'da sahne almaya başladı. Burdayken Beyaz Saray adlı bir gece kulübünde çalışmaya başladı ve düğün, tören gibi etkinliklerde sahne almaya başladı.[6][7]

Ailesi, Akbayram'ın müzisyen olmasını istemiyor ve onu okula gitmesi için teşvik ediyordu. Bu ısrarların üzerine Akbayram, 1971'de üniversite sınavı için tekrar İstanbul'a gitti ve daha sonra İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi'ne kabul edildi. Üniversiteye ziyarete gittiği sırada, en son 1968'de düzenlenmiş olan Altın Mikrofon ses yarışmasının tekrar düzenleneceğini öğrendi.[8][9] Müziğe olan yatkınlığının farkında olan Akbayram, böylece okul hayatını bir kenara bıraktı ve yarışmaya katıldı. Bu yarışmada, Aşık Veysel'in şiirinden esinlenerek yaptığı ilk bestesi Kükredi Çimenler ile 1972 yılında birincilik kazandı. Müzik kariyerinin başlamasına asıl neden olan bu yarışma ile Türkiye çapında tanınan bir isim olmaya başladı.

Yarışmadan sonra bir dönem geçim sıkıntısı çeken Edip Akbayram, stüdyo ve sahne çalışmalarında çeşitli orkestralarla çalıştı. İlerleyen dönemlerde, son çalıştığı Dönüşüm grubunda tanıştığı Vecdi Ören ile bir yakınlık kurmaya başladı. Birbirlerine fikirlerini ve hedeflerini bahsettiklerinden sonra Akbayram, 1973'te Vecdi Ören'in önderliğinde Dostlar'ı kurdu. Kariyerinin büyük bir döneminde kendisine eşlik edecek olan grubuyla yedi albüm ve on tekli çalışması yaptı. Daha sonra, Deniz Üstü Köpürür ve Garip teklileri başta olmak üzere birçok şarkısıyla listelere yükseldi ve Türkçe rock'ın ilk temsilcilerinden kabul edildi. Bunların yanı sıra Aldırma Gönül Aldırma ve Gidenlerin Türküsü gibi plaklarıyla satış rekorları kırdı.

Başta Altın Plak ve Hey dergisi tarafından verilen Hey Oskarları Ödülleri olmak üzere 250'den fazla ödül kazandı.[10][11] Fakat 80'li yıllarda, diğer solcu müzisyenler gibi müzik sansürü uygulamalarına maruz kaldı. 1981-88 yılları arasında dönemin tek televizyon yayıncısı Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu'nda yayınlanması yasaklandı.[12] Parçaları sakıncalı olarak görüldüğünden Sağmalcılar Cezaevi'nde beş ay tutuklu kaldı ve organizatörler tarafından sahneye çıkması engellendi. Fakat 1990'ların ortalarından itibaren Türküler Yanmaz albümüyle yeni bir çıkış yaptı ve medyada daha görünür hale geldi. Daha sonra kariyerini stüdyo ve sahne devam ettiren Akbayram, 2 Mart 2025'te çoklu organ yetmezliği nedeniyle öldü.[13][14]

Erken yaşamı
Edip Akbayram, 29 Aralık 1950'de Gaziantep'in Şahinbey ilçesine bağlı Akyol Mahallesi'nde oto tamircisi bir babanın oğlu olarak dünyaya geldi. Yoksul bir ailede büyüyen Akbayram, küçük yaşta çeşitli zorluklar yaşadı. Kendi ifadesine göre yoksulluktan dolayı ancak üç bayramda bir yeni ayakkabı alabilirdi. Henüz dokuz aylıkken çocuk felci hastalığına yakalandı ve sağ bacağında kalıcı bir felç oluştu. Bu bacağı diğerinden daha kısa ve güçsüzdü, dolayısıyla topallayarak yürümek zorundaydı. Buna rağmen Gaziantep Akyol İlkokulu'na başladı. Okula yürüyerek gitmekte zorlandığı için teyzesi onu kucağında veya sırtında okula götürerek sıraya oturtuyordu. Tedavi olmadığından hastalığı giderek büyüdü ve kalıcı hale geldi.[15][16] Çocukluğu sağlık sorunları ve dışlanmanın etkisi altında geçen Akbayram, o günleri şöyle anlatırdı:

"Gaziantep'te soyadım gibi ama pek ak olmayan bir bayram arifesinde dünyaya gelmişim. Henüz dokuz aylıkken de çocuk felcine yakalanmışım. Bu zalim hastalık yemiş bitirmiş beni. Çocukken akranlarım top peşinde koştururken ben, kenarda oturur izlerdim onları. Heves ederdim onlar gibi koşmaya, oynamaya. Rüyalarımda koşardım hep. Öylesine bir hüzündür ki bu, anlatılır gibi değildir. Ancak yaşanması gerekir. Bazen düşünüyorum da, sesimin yanıklığı o yıllardan gelmiş olmalı. Bağrı yanık büyümem ondan olmalı."

— Edip Akbayram
Engelli olmanın getirdiği karamsarlığı tiyatro ve konserlere katılarak aşmaya çalıştı. Ayağını iyileştirme düşüncesiyle doktor olmak isteyen Akbayram, bu yıllarda müziğe ilgi duymaya başladı.[17] Katıldığı konserlerdeki şarkıcılardan etkilendi ve onlar gibi olmak istedi. 1968 yılında Altın Mikrofon yarışmasının konserine katıldığında TPAO Batman Orkestrası'nın sahnede olduğu sırada elindeki bağlamasını havaya kaldırarak, "Ben de böyle çalabilmek istiyorum." diye bağırdı. Çocukken yaşadığı travmalardan dolayı müziği bir kaçış yolu olarak görüyordu. Evde geldiğinde ayna karşısına geçip, gittiği rock ve pop konserlerdeki şarkıcıların taklitlerini yapıyordu.

Gaziantep Atatürk Ortaokulu'ndan mezun olunca Şahinbey Atatürk Lisesi'ni kazandı. Lisede okurken müzik öğretmeni Ferit Bey, ses yeteneğini keşfetti ve şarkıcılık yolunda büyük destek verdi. Onu okulun bando grubuna aldı ve pazartesi sabahları İstiklal Marşı'nı yönetmesi için görevlendirdi. Bu destek müzik kariyerine yönelmesinde etkili oldu. Müziğe daha fazla yönelmek isteyince Ferit Bey'in katkıları sonucu arkadaşlarıyla bir müzik grubu kurmaya karar verdiler. Bir tamirciye gidip kaynaklar yaptırıp pedallar eklettiler ve kendi baterilerini yaptırdılar. Kırık akordeon, bas gitar, akustik gitar ve trampet bularak 1966'da grubu kurdular. İlgi çekmek amacıyla grubun ismi Siyah Örümcekler olarak belirlendi.[18]

Müzik kariyeri
İlk yılları (1966–1973)
Siyah Örümcekler

1970'lerin başında Edip Akbayram ve Siyah Örümcekler
Siyah Örümcekler'le okul gecesinde sahneye çıktığında Akbayram, hem bateriyi çalıyor hem de solistlik yapıyordu. Berkant'ın Samanyolu şarkısının meşhur olduğu dönemde bir gecede aynı şarkıyı yedi kez seslendirdiler. Kazandıkları paraları biriktirdiler ve bu parayla The Beatles'tan etkilenerek mavi ceketler ve siyah pantolonlar diktirdiler. Performansları beğenilince düğünlerden ve etkinliklerden teklifler almaya başladılar. Çevre illerden talep artınca Adana'nın popüler lokali Beyaz Saray gazinosunda sahne aldılar.[19] Aşık Veysel'den Cem Karaca'ya, Barış Manço'dan Tom Jones'a kadar birçok parça seslendirdiler. Provalarda Pir Sultan ve Karacaoğlan'dan şiirler bestelediler.[20][21] Akbayram, o günlerde arkadaşları Mesut Mertcan ve Hasan Bora ile olan bir anısını şöyle anlatırdı:

"Adana'da Selahattin Bey'in Beyaz saray adlı bir gazinosu vardı. Güneyin en iddialı gazinosuydu. Orada dans müziği yapardık ve sonrasında çorba içerdik. Ama enteresan bir ekiptik biz. Mesela, komi Hasan Bora'ydı ve çorbalarımızı o getirirdi. Program sunucusu Mesut Mertcan'dı. Çorbaları içerken herkes hayallerini yaşatırdı coşkuyla. Ben, bir gün çok iyi bir şarkıcı olacağımı söylerdim. Mesut, bu ülkenin en iyi spikerleri arasına nasıl gireceğini anlatırdı. Hasan Bora da eğlence dünyasının kralı olacağını iddia ederdi. Şimdi düşünüyorum da, demek ki üçümüz de inanmıştık ve yüreğimizi ortaya koyduğumuz için de hedeflerimize ulaşmıştık."

— Edip Akbayram
Liseden mezun olduktan sonra Siyah Örümcekler devam etmedi ve dağıldı. İlk kez üniversite sınavlarına giren Akbayram, sınav için İstanbul'a gitti ama kazanamadı. Müziğe devam edince Mehmet Zeki Dinçer'in kurmuş olduğu ve Gaziantep'in ilk müzik topluluğu olan Gaziantep Orkestrası'yla çalışmaya başladı. Düğünlerde ve törenlerde şarkı söylemeye devam edince çevre illerden özellikle Adıyaman ve Diyarbakır'dan sahne almaları için teklif geldi. Güneydoğu Anadolu'da ses getiren grup, Gaziantep'in toptan plak bayisi Aziz Plak'la anlaştı. Yeterli paraları olmadığından, plaktan gelen kazancın stüdyo masrafları için kullanılması koşuluyla Kendim Ettim Kendim Buldum teklisini kaydettiler. Plak "Siyah Örümcekler Edip Albayrak" ve "Siyah Örümcekler Gaziantep Orkestrası" olmak üzere iki farklı başlıkla yayımlandı. Güneydoğu'da beklediklerinden fazla ilgi gördü ve yüksek satış oranlarına ulaştı.[22][23]

Nejat Taylan Orkestrası
1970'te ikinci kez üniversite sınavına girdi ve kazanamayınca Adana'ya gitti. Burada Nejat Taylan Orkestrası'yla çalışmaya başladı. Şehrin yerel plak bayisi Seç Plak'ın desteği sonucu orkestra ile tekrar stüdyoya giren Akbayram, 1971'de İşte Hendek İşte Deve teklisini yaptı.[15] Stüdyo yeterli teknik altyapıya sahip olmadığından ses kaydında akustik bir bozukluk oluştu. Plak, orkestranın adıyla yayımlandı. Ardından üçüncü kez üniversite sınavına girmek için İstanbul'a geldi. Burada arkadaşlarıyla ucuz bir otelin bodrum katında zor koşullarda yaşıyordu. Babasının gönderdiği harçlıklar da yetmediğinden müzisyen olarak iş aramaya başladı. Davul çalabildiğini ve şarkı söyleyebildiğini belirtmesine rağmen iş bulamadı.

Altın Mikrofon'a katılışı
Doktor olma hedefinden tamamen vazgeçmemiş olan Akbayram, ailesinin baskısıyla üçüncü kez üniversite sınavına girdi ve İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi'ni kazandı. Okulu görmek amacıyla 1971'de İstanbul'a gitti ve yoldaki reklam panosunda Günaydın Gazetesi'nin Altın Mikrofon yarışmasının yeniden düzenlediğini gördü. Bu yarışma, önceden birçok yetenekli sesin parlamasını sağlamıştı. Katılmak isteyince Aşık Veysel'den seçtiği Kükredi Çimenler şiirine beste yapmaya başladı. Bestesini evde bağlama ile çalıp kayda aldı ve yarışmaya gönderdi. Bu dönemde Siyah Örümcekler'den Zeki Dinçer, baterist Cumhur Teker ve gitarist Zafer Doğulu da Akbayram'a yardım ettiler.

Yarışmaya katılanlar arasında Salim Dündar, Ömer Aysan, İskender Doğan, Nur Yoldaş, Kartal Kaan gibi profesyonel isimlerin olması onu tedirgin etmişti. Çünkü Akbayram, Anadolu'dan gelmiş olmanın dezavantajını yaşadığını düşünüyordu. O dönemde sigara ve alkol kullanmıyor, yarışmaya süt ve balla hazırlanıyordu. Elemelere katıldı, sahneye çıkıp şarkısını söyledi ve sonra kenarda diğer yarışmacıları dinlemeye başladı. Bu sırada yanına biri geldi ve "Evladım, sen nerelisin?" diye sordu. Antep'li olduğunu söyleyince gelen kişi kendisini tanıyıp tanımadığını sordu. "Ben yeniyim, amatörüm, tanıyamadım efendim." dedi. Gelen kişi, "Ben Cumhuriyet gazetesinden Selmi Andak." dedi ve şunları söyledi: "Bak sana bir şey söyleyeyim mi, ben jürideydim, böyle farklı bir ses duymadım. Sana yüz üzerinden yüz verdim, üzerine bir de yıldız koydum. Bu yarışmanın birincisi sensin oğlum." dedi ve ayrıldı.

Kazandığını kesin olarak öğrenme anı Aksaray'da kaldığı bir otelde gerçekleşti. Otelde çay taşıyan bir çocuk koşarak gelip, "Edip abi, Edip abi, gazetede resmin var, gördün mü?" dedi. Altın Mikrofon yarışması sonuçlarında elemeyi geçtiği yazıyordu. O gazeteyle iş arayacağını söyledi. O sırada yirmi iki yaşındaydı. Finallere katılma sürecinde babası önce itiraz etti: "Ben seni bu yaşa kadar okuttum, çalgıcı mı olacaksın? Okutmuyorum, aylığını göndermiyorum." dedi. Bu konuşmadan sonra aralarındaki diyalog kesildi. Ancak gazetede fotoğrafı çıktıktan sonra babası arayıp, "Aslan oğlum, aferin." dedi. Bunun üzerine yarışmaya gideceğini ve elbisesi olmadığını söyleyip para istedi. Babası, "Tabii, canımı veririm oğlum." diyerek para gönderdi. O parayla siyah bir takım elbise alındı ve yarışmaya katıldı.

Finalde, aralarında Cem Karaca'nın da olduğu on iki jüri üyesinin önünde yarıştı ve halk tarafından verilen 3350 oyla 1972 Altın Mikrofon yarışmasında açık ara farkla birinci oldu.[24] Yarışma hediyesi olarak Kükredi Çimenler'i plağa doldurma çalışmalarına başladı. Teklinin 45'lik plak formatında olma zorunluluğundan dolayı arka yüzünde kendi seçtiği ve Mahzuni Şerif'e ait olan Boşu Boşuna'yı koydu. Ardından müzik şirketi tarafından şarkının telif hakları ödendi.[25][26] Çalışmalarında beraber olduğu Norayr Demirci, şarkıları nota olarak yazdı ve parçaları düzenledi. Ardından Süheyl Denizci Orkestrası eşliğinde kaydedilen tekli olan Akbayram'ın ilk solo albümü çıktı.

İstanbul Plak etiketiyle yayımlanan bu plak ilgi görmeyince Akbayram, beraber çalıştığı Norayr Demirci'ye, "Ben ne yapacağım? Ben birinci oldum. Çok şeyler hayal ediyordum ama benim bu parçam tutulmadı." dedi. Karşılık olarak Demirci de "Oğlum git memleketin Antep'e." deyince Akbayram, "Ben intihar ederim gene gitmem." diye tepki gösterdi.[27] Yaşadığı zorluklara rağmen müziğe devam etti ve döneminin en iddialı markalarından Sayan'la iki yıllık anlaşma imzaladı. Artık müzikal çizgisini oluşturdu. Aynı Cem Karaca ve Fikret Kızılok'un yaptığı gibi halk ozanlarının türkülerini rock çizgisinde yorumlayarak topluma yeniden kazandırmayı hedefliyordu.[28] Plaklardan yeteri kadar para kazanamıyor, ev kirasını ödeyemiyordu. Altın Mikrofon yarışmasında birincilik kazanmanın da o dönem için yeterli bir fayda sağlamadığını görmüştü.

Edip Akbayram, 1972 yılında düzenlenen Altın Mikrofon yarışmasında birinci olduktan sonra, dönemin önde gelen organizatörlerinden Zeki Tükel ile görüşmek üzere kendisini tanıttı ve olası işler için iletişim bilgilerini bıraktı. Ancak Tükel, Akbayram'ın fiziksel görünümünü gerekçe göstererek iş veremeyeceğini belirtti. Bu durum, Akbayram'ı derinden etkiledi. Görüşme sırasında Tükel'e, ileride şartların değişeceğini ve bir gün kendisinin teklif getireceğini, ancak o zaman bu teklifi kabul etmeyeceğini ifade etti. Aradan geçen yılların ardından, Akbayram'ın maddi olarak zor bir döneminde Zeki Tükel tarafından bir iş teklifiyle arandı. Ancak Akbayram, geçmişte yaşananları hatırlatarak bu teklifi geri çevirdi. Kendi anlatımıyla, bu kararı vermek ona büyük bir onur kazandırdı.[5]

O günlerde Hey dergisi okurları tarafından "Yılın En Ümit Veren Erkek Şarkıcısı" seçildi. İlk turnesini Selda Bağcan'la birlikte yaptı. Aynı yıl Zafer Dilek'le Anam Ağlar Baş Ucumda Oturur teklisini kaydetti. İlerleyen süreçte Anadolu rock'ın önemli topluluklarından olarak görünen Orkestra Dönüşüm ile birlikte çalışması önerildi. Bu iş birliği sonucunda 1973'te Deniz Üstü Köpürür teklisini yaptı. Bu dönemde Moğollar solist arıyordu. Akbayram, gruptan Cahit Berkay'a kendisini göz ardı etmemelerini söylediğinde Berkay, düşüneceklerini söyledi. Ardından Hey dergisinde "Moğollar için iki solist: Ersen ve Edip Akbayram" başlıklı haber yayımlandı. Ancak Moğollar, hareketli bir vokalist aradığı için tercihini Ersen'den yana kullandı. Akbayram felçli bacağından dolayı gruba alınmadığından, "Ben ağzımla şarkı söylüyorum, bacağımla değil!" diyerek tepki gösterdi.[29][30]

Edip Akbayram, kendisine ödül kazandıran Boşu Boşuna parçasının kime ait olduğunu çok merak ediyordu. Stüdyo görevlilerinden, parçanın Mahzuni Şerif'e ait olduğunu öğrenince, onunla tanışmak istedi. Ziyaret etmek için köyü Berçenek'e kadar gitti. Sohbet sırasında Mahzuni Şerif, "Benim bu çirkin türkümü sen ne güzel okumuşsun." diyerek türkülerini ömür boyu ücretsiz seslendirmesi için ona izin verdi. Bu tanışmanın ardından Akbayram, kendi deyişiyle sanatın toplumsal ve siyasi yönü hakkında birçok bilgi öğrendi.[31]

Dostlar (1973–1988)
Ana madde: Dostlar
Dostlar'ın kuruluşu

24 Ekim 1973'te Hey dergisinde yayımlanan Dostlar'ın kuruluş dönemine ait bir dergi fotoğrafı
Deneysel çalışmalara yoğunlaşan bir sanatçı için eşlikçi ekiplerle bulunmak çok zordu. Bu çizgideki parçalar için takım çalışması önemli olduğundan ekibin birbiriyle uyuşması çok önemliydi. Orkestra Dönüşüm'de çalışan Akbayram, ekipteki bas gitarist Vecdi Ören ile benzer zorluklar yaşıyordu. En sonunda bu ekiple çalışmaya dayanamayan Ören, Akbayram'a, "Ya baba, sesin çok güzel. Seninle bir grup kuralım." diye teklif etti. Sonrasında Akbayram, değişik bir çizgilerinin olmasını istediğini ve Mahzuni Şerif'i ne kadar sevip türkülerinin rock'a ne kadar elverişli olduğu düşüncelerini anlattı. Ardından teklifi kabul eden Akbayram, Ören'le birlikte yetenek kriterlerine uygun şekilde Koral Sarıtaş, Cudi Koyuncu ve Galip Kayıhan'ı yanlarına aldı. Ekim 1973'te kurulan ekibe sevgi, kardeşlik ve bağlılığı simgelediğine inanılarak Dostlar adı verildi.[5][32]

İlk konserlerini Ankara Dedeman Sineması'nda verdiler ve hızlı bir şekilde plak çalışmalarına başladılar. Provalarda halk ozanlarından ve abdallardan yardım aldılar. Ekim 1973'te ilk teklileri olan Değmen Benim Gamlı Yaslı Gönlüme'yi yaptılar ve bu plak Kıbrıs'ta yılın plağı seçildi.[33] Kısa sürede ses getiren grup ikinci plağı İnce İnce Bir Kar Yağar'ı ise 1974 yılında yayımladı. Akbayram'ın kendi ismini verdiği ilk albümü olan Edip Akbayram, yine bu yıl piyasaya sürülmesi planlanıyordu. Tam bu zamanlarda Akbayram, Sayan'ın kendisinden habersiz bir uzunçalar albümünü piyasaya sürdüğünü iddia etti. Dostlar ile İzmir'de çalışmalarını sürdürürken konuyla ilgili yaptığı açıklamada, "Sayan'ın bu long play'i çıkarmaya hakkı yoktur, hakkımızı arayacağız." diye çıkıştı. Çıkışmanın ardından firma sahibi Fahrettin Sayan'dan yanıt gecikmedi ve şunlar söylendi: "Böyle bir long play halen çıkmış değildir. Fakat kısa bir zaman sonra çıkarmayı düşünüyorum."

Ayrıca sözleşme süresinin sona ermiş olmasına rağmen plak borcunun olduğunu söyleyen Sayan, "Sözü edilen long play'i piyasaya sürmeme, şarkıcı ile aramızda yapılan sözleşme engel değildir." dedi. Sonra albümde "Boşu Boşuna" ve "Kükredi Çimenler"in de yer alacağı öğrenildi. Söz konusu şarkılar, ilk olarak İstanbul Plak markasıyla yayımlanmış ve daha sonra Kervan Plak'a devredilmişti. Ardından, bu teklinin uzunçalar haklarının Kervan'dan Sayan'a geçtiği öğrenildi. 1972–74 yılı şarkılarının toplaması olan albüm, 1974'te piyasaya sürüldü. Türk progresif rock tarzının ilklerinden kabul edilen albümde, müzikal temayı göstermek amacıyla motif çizimleri kullanıldı.

Edip Akbayram ile Dostlar, kariyerlerinin bu döneminde ayrılma kararı aldı, ancak bu ayrılık kısa sürdü ve taraflar Hey dergisi aracılığıyla yeniden bir araya geldi. Bu süre zarfında, grubun isim hakları kendisinde bulunduğundan Vecdi Ören, Dostlar ismini kullanarak kendi grubunu kurmaya çalışmıştı. Barışmalarının ardından grup, 2. Akdeniz Müzik Şöleni'ne katıldı ve sonrasında bir gazinoda yaklaşık elli gün süren bir programda sahne aldı. Bu süreçte Akbayram, grubun gelecekte daha yenilikçi ve ilerici projelere imza atabilmesi için kadroda değişiklik yapılması gerektiğini savunuyordu. Özellikle son plaklarının alışılagelmiş tarzının dışına çıkabilmesi için müzikal anlamda bir yenilenmeye ihtiyaç olduğunu ifade etmişti. Grup içinde çeşitli yapısal ve sözleşmesel sorunlar da yaşanıyordu. Akbayram'ın Sayan ile olan sözleşmesinin sona ermesiyle birlikte, birçok plak şirketi sanatçıyla temas kurmaya başladı. Bu süreçte Akbayram, kendi adına bir plak şirketi kurmayı da gündemine almıştı. Ancak İzmir Fuarı'nın sonuna kadar hangi şirketle anlaşma yapılacağı netlik kazanmamıştı.

Aynı dönemde Barış Manço ve Kurtalan Ekspres'in İzmir Fuarı sonrası yollarını ayıracağını açıklaması, yeni bir müzikal yapılanma için fırsat doğurdu. Edip Akbayram ve menajeri Celal Tuncel, bu doğrultuda ilk teması müzikal çizgisine renk katacağına inandıkları Murat Ses ile kurdu. Ses'in teklife olumlu yanıt vermesinin ardından, grupta yaşanan bas gitarist eksikliği sebebiyle Özkan Uğur da Dostlar'a katılmayı kabul etti. Ayrıca, Murat Ses'in daha önce kurduğu Ağrı Dağı Efsanesi'nden gruptan Nadir Uygun da kadroya dahil olarak Dostlar'ın yeni dönem kadrosunun bir halkası oldu.

Bu kadro tamamlandıktan sonra, ikinci büyük adım olarak bir plak şirketiyle anlaşma yapıldı. Başlangıçta Edip Akbayram'ın kendi adına yeni şirketini kurması beklenirken, Yavuz Plak'ın sahibi Yavuz Asöcal, "Burç Plak" adını verdiği yeni bir plak firması kurdu. Şirketin ilk sanatçısı olarak Edip Akbayram ve Dostlar ile Unkapanı Manifaturacılar Çarşısı'nda sözleşme imzalandı. O dönem plak piyasasının daraldığı ve birçok firmanın kapandığı bir süreçte yeni bir şirket kurulması müzik çevrelerinde şaşkınlıkla karşılandı. Yavuz Asöcal ise bu konuda şu açıklamayı yaptı: "Burç Plak çok yakında en büyük firmaların yanında yer alacak. Plakçılık sahasının iflasa gittiği sırada ikinci bir firma kurmaktan en ufak bir endişem yok. On beş gün içinde piyasanın büyük isimlerini yeni şirketime transfer edeceğim."

Yeni kurulan Burç Plak ile yapılan anlaşmanın ardından grup, Garip teklilerini yayımladı. Parça, düzenleme dalında ödül kazandı ve yılın hitleri arasında yer aldı. Bu dönemde grubun müziksel düzenlemelerinden sorumlu olan Murat Ses, aynı zamanda grubun sözcülüğünü de üstleniyordu. Ancak bu başarı döneminde grup, ciddi bir sorunla karşılaştı. Grubun menajerliğini üstlenen Celal Tuncel tarafından dolandırıldıkları ortaya çıktı. Bu olay, grup üyeleri üzerinde bir güven sarsıntısı yarattı ve uzun bir süre bu ihanetin etkisini atlatmakta zorlandı. Yaşanan bu kriz, grup içinde çeşitli içsel çalkantılara ve üyeler arası gerilimlere yol açsa da, Edip Akbayram & Dostlar müzikal üretimlerini sürdürmeye devam etti.[34][35]

Yeni kadro da uzun süre devam etmeyince grup, kendi grubunu kurmaya çalışan Vecdi Ören de dahil olmak üzere ilk kadrosuna geri döndü. 1975 yılında yayımlanan Kolum Nerden Aldın Zinciri teklisi, dönemin toplumsal ve siyasi atmosferine eleştiriler yönelten sözleriyle dikkat çekti. Bu parçayı 1976 yılında çıkan ve halk ozanı Mahzuni Şerif'in eserine dayanan Mehmet Emmi plağı izledi. Bu plak, grup için bir dönüm noktası oldu. Plakla birlikte, arka yüzünde yer alan Affetmem Seni adlı parça da dikkat çekti. Aynı şarkı Mahzuni Şerif tarafından farklı bir versiyonla yayımlanmış olmasına rağmen, bu plakta kısmen değiştirildi ve yeniden düzenlendi. Elektro gitar motiflerinin yoğun olarak kullanıldığı bu yeni versiyon, dinleyicilerden büyük ilgi gördü ve grup üyelerine çok sayıda ödül kazandırdı.[20]

1976'daki konser olayı

'Edip Akbayram İçin Bir Umut Işığı' başlıklı gazete haberinden bir Edip Akbayram fotoğrafı (19 Ocak 1976)
1976 yılında Samsun Fuarı'nda Edip Akbayram ve Dostlar grubu bir konser verdi. Konserin ardından tren garına gitmek üzere yola çıkan Akbayram, karanlık bir sokakta aniden dört kişinin saldırısına uğradı. Neye uğradığını anlayamadan yere düştü. Saldırganlar, elleriyle kendini korumaya çalışan Akbayram'a tekme ve yumruklarla saldırdı. Özellikle çocuk felci nedeniyle hassas olan bacağını korumaya çalışan Akbayram, bu çabalarına rağmen dakikalar süren şiddetli darp sonucu baygın halde yere yığıldı ve hastaneye kaldırıldı. Saldırganlar olay yerinden kaçtı ve kimlikleri tespit edilemedi.

Bu saldırının, Akbayram'ın o dönemde yoğun biçimde seslendirdiği toplumsal ve siyasal eleştiriler içeren protest şarkılar nedeniyle gerçekleştirildiği biliniyordu. Yalnızca yasaklı şair Nazım Hikmet'in şiirlerine yer vermesi değil, genel olarak ezilen kesimlerin sesi olan müzikal çizgisi bazı çevrelerin hedefi haline gelmişti. Benzer şekilde, aynı dönem konserlerinde de farklı saldırılar gerçekleşti. Bazı konserlerde sahneye yanıcı maddeler atıldı, enstrümanlar yakıldı ve sahne elektrikleri kesilerek performanslar sabote edilmeye çalışıldı. Tüm bu engellemelere rağmen Akbayram, müziğini sürdürmekte kararlıydı. Yaşadığı saldırılar karşısında geri adım atmamaya çalıştı, sahneye çıkmaya ve protest müziğini seslendirmeye devam etti.[36]

Nedir Ne Değildir?
Ana madde: Nedir Ne Değildir?
1976 yılında, Galip Kayıhan'ın Hollanda'dan getirdiği sentezleyicilerle Zalim teklisi kaydedildi. Maddi durumu iyi olan bir aileden gelen Kayıhan'ın yurt dışına çıkış imkanı bulunuyordu, bu sayede grup için Avrupa'dan çeşitli efekt pedalları ve sentezleyiciler temin etti. Türkiye'deki stüdyo koşullarında yaşanan teknik yetersizlikler, bu şekilde büyük ölçüde aşılmış oldu. Kaliteli ekipmanlarla çalışılan bu dönemde, ekip 1976 yılının Temmuz ve Aralık ayları arasında stüdyoya girerek birçok uzunçalar kayıt gerçekleştirdi.[5] Bu kayıtlar, Ocak 1977'de yayımlanan Nedir Ne Değildir? albümünde kullanıldı. Albümde, yedi yeni uzunçalar kaydının yanı sıra daha önce yayımlanmış üç 45'lik kayıt da yer aldı.

Albüm kapağı, illüstrasyon tekniğiyle hazırlanmış olup, tasarımı ve kuklalarıyla Jethro Tull'un 1969 tarihli Stand Up albümünden esinlenerek oluşturuldu.[37] Albümdeki Arabam Kaldı Yolda parçasının orta bölümünde, tonmayster Sıtkı Acim ile birlikte makara bantları elle çekilerek şarkının hızıyla oynandı. Bu teknikle, Pink Floyd'dan esinlenerek dinleyicide şaşkınlık yaratmak ve parçaya deneysel bir atmosfer katmak hedeflendi. Parçadaki "dehha" ve "hayda" nidaları, grubun yapımcısı Osman Bayşu (Edip Akbayram'ın 20 yıllık yapımcısı) tarafından seslendirildi.[38][39]

Albümün ardından grup, parasal sıkıntılardan dolayı sessiz sedasız dağıldı. O dönemki baterist Ayzer Danga ve Akbayram'ın ayaklanmasıyla yeniden ayaklanan grubun ekibinde, bu sefer köklü bir değişikliğe gidildi. Yeni ekip, 1977'de Kerem Güney bestesi olan Aldırma Gönül Aldırma'yı plağa doldurdu. Aynı ekip 1978'de Kıymayın Efendiler'i ve teklinin arka yüzünde bulunan kendi besteleri Adiloş Bebe'yi yaptı. Bu eleştirel şarkılar yüzünden birçok konseri iptal edilen grup, sahneye birçok saldırıyla yüz yüze geldi. Dövüşlerle geçen zorlu yılın ardından 1979'da kaydettiği Gidenlerin Türküsü 45'liğinin beş yüz bini geçen satışıyla Altın Plak kazanıldı. Kazanılan ödülü Akbayram, yapımcısı Yavuz Asöcal'ın elinden düğün hediyesi olarak aldı.[29]

12 Eylül Askeri Darbe dönemi
Dönemin şarkılarından olan Kıymayın Efendiler, Edip Akbayram ve Dostlar tarafından neredeyse her konserde seslendiriliyordu. Fakat 1979'da zamanının tanınan organizatörlerinden Osman Diper tarafından organize edilen bir konser sırasında olaylı bir gelişme yaşandı. Konserin düzenlendiği salon, Ülkü Ocakları'nın altında yer almakta ve konser günü salon tamamen dolmuş durumdaydı. Seyirci kitlesinin profili alışılmış konser izleyicilerinden farklı görünüyordu ve bu durum sanatçılar açısından tedirginlik yaratmıştı. Akbayram, sahneye Kıymayın Efendiler şarkısıyla çıktı. Bu esnada seyirciler arasında büyük bir gerilim yaşandı. Seyirciler arasında gerilim yaşandı ve bazı izleyiciler "Edip'i bize verin" şeklinde sloganlar attı ve sahneye çıkıp ekibe saldırmaya çalıştı.

Olayın tehlikeli boyuta ulaşması üzerine organizatör Diper, Akbayram'ı sahneden hızla alarak kulise götürdü. Olayın ardından Sezen Aksu sahneye çıkarak Sevenlerin Sağı Solu Belli Olmaz adlı eserini söylemeye çalıştı ancak kalabalık yatışmadı ve Aksu da sahneden ayrılmak zorunda kaldı. Sanatçılar ve ekip içeride mahsur kalmış, dışarıda toplanan öfkeli kalabalık salonun kapılarını zorlamaya başlamıştı. Hatta salonu ateşe vermeye teşebbüs ettikleri iddia edildi. Olayın ciddiyeti üzerine askerî birliklere haber verildi, askerlerin müdahalesiyle sanatçılar ve ekip kurtarıldı. Akbayram, bu olayı dönemin başbakanı Bülent Ecevit'e mektupla bildirdi ve daha sonra, konser alanındaki güvenlikten sorumlu memurların görevden alındığını öğrendi. Olay, dönemin sanatçılara yönelik tepkilerinin ve güvenlik sorunlarının bir örneği olarak değerlendirildi.[40]

Birçok turne etkinliğine katılan ve sahnelerden kopamayan Edip Akbayram ve Dostlar, stüdyoya girmeye zaman bulamıyordu. 12 Eylül 1980 tarihinde İzmir Fuarı'nda konser veren grup, aynı tarihte ani bir kararla dışarı atıldı. Siyasi içerikli şarkılardan dolayı Akbayram, işkenceler görmek zorunda kaldı. 12 Eylül Darbesi'nden sonra sosyalist olduğundan bazı kesimler tarafından eleştiriye maruz kaldı. Türkiye'nin tek medya ve yayın kuruluşu olan TRT'ye çıkması yasaklandı. Pek çok organizatör tarafından reddedildiği ve sahneye çıkması yasaklandığı için maddi sıkıntılar çekti. Eşinin düğünden aldığı bileziklerini ve alyanslarını, eşinin de isteğiyle satmak zorunda kaldı. Oğluna süt ve ayakkabı almaya parasının yetmediği bu günleri katıldığı bir söyleşide şöyle anlattı:

"Maddi manevi bir ambargo yaşadım. Sanatçı barıştan yanadır, dünyanın tüm sanatçılarına bakın hepsi barış ve sevgi sözcüklerini kullanır. Bizler sanatçı olarak hep darbelere karşı olduk, evrenselleşmenin ve çağdaşlaşmanın temel direkleri bunlardır. 1980 darbesinin ertesi günü İzmir Fuarı'nda çalışıyordum. Ertesi gün beni muhasebeye çağırdılar ve 'maaşınıza zam işinize son' dediler. 'Neden?' dedim. 'Sizi çalıştırırsak gazinomuzu kapatırlar.' dediler. 'Benim suçum nedir?' dedim. 'Sizin suçunuz solcu olmak.' dediler. 1985-86 yılına kadar hiç kimse çalıştırmadı beni, bir darbecilerden korktular. TRT bana on yıl ambargo uyguladı. O dönem TRT'nin başında olan başkanlarının hepsi kendi egolarını ve politikalarını bizler üzerinden uyguladılar."

— Edip Akbayram
Konserinde eleştirel şarkılar seslendirmesi nedeniyle çeşitli engellemelerle karşılaştı. Bazı saldırganlar tarafından ölüm tehditler aldı ve can güvenliği konusunda endişe yaşadı. Güvenliğini sağlamak için belinde silahla dışarı çıkmaya başladı ve arabaya binmeden önce altında bomba olup olmadığını kontrol etti.[41] Bu süreçte, kendi deyişiyle çeşitli psikolojik baskılarla karşılaştı ve bunun kendisinde izler bıraktı. Askeri darbesinin ardından kurulan Milli Güvenlik Konseyi tarafından bazı eserleri, "devletin güvenliğini tehlikeye atmak" ve "yıkıcı ideolojileri yaymak" suçlamalarıyla değerlendirildi. Bu gerekçeler, ilgili dönemde çeşitli sanatçılara yönelik olarak uygulanan siyasi baskı politikalarının bir parçası olarak tanımlandı. Bu dönemde sol görüşlü sanatçılar ve aydınlara yönelik tutuklamalar başladı. Akbayram da siyasi içerikli şarkı sözleri ve konserlerdeki söylemleri nedeniyle gözaltına alındı.[42] Resmi açıklamalarda bu söylemler "sakıncalı" olarak nitelendirildi ve ardından cezai işlem uygulandı. Gözaltına alındıktan sonra 1980 sonbaharında tutuklandı ve İstanbul Sağmalcılar Cezaevi'nde beş ay boyunca tutuklu kaldı.[43][44]

Bölüm bölüm tutuklanan ve gözaltına alınan Akbayram, herhangi bir örgütle bağı olmayınca serbest bırakıldı. Bazı plakçılar, siyasi nedenlerden dolayı Akbayram'la çalışmayı reddetti. Karşılaştığı zorluklara rağmen müzik üretimini sürdürdü. İşçi grevleri ve direniş alanlarında konserler vererek bu etkinliklerde yer aldı. Dostlar'la 1981 yılında son teklileri olan Bugün Bizde Bayram Var teklisini çıkardı. Bundan sonraki dönemlerde 45'liklerin yerini uzunçalar albümleri aldı.[20]

1982 yılında Edip Akbayram, Milliyet gazetesi tarafından düzenlenen Liselerarası Müzik Yarışması'na konuk sanatçı ve jüri üyesi olarak davet edildi. Yarışma, İstanbul'daki Fenerbahçe Lisesi'nde gerçekleşti. Bu etkinlikte Adnan Ergil, Metin Özülkü ve Mehmet Oylumlu'dan oluşan bir lise grubu dikkat çekici bir performans sergiledi. O dönemde Dostlar grubunun önceki kadrosu dağılmıştı ve Akbayram yeni bir ekip arayışı içindeydi. Yarışma sırasında izlediği bu üç genç müzisyenin müzikal yeteneklerinden etkilenen Edip Akbayram, onlarla birebir görüşerek birlikte çalışma teklifinde bulundu. Böylece Adnan Ergil, Metin Özülkü ve Mehmet Oylumlu, grubun yeni üyeleri oldular. Aynı yıl gruba, daha önce 1979 yılında Dostlar'da yer almış olan baterist Saygun Arpalı'nın da katılmasıyla baterist sorunu halledildi. Bu dönemde Edip Akbayram, liseden sınıf arkadaşı Murat Kalaycıoğlu ile birlikte beste çalışmalarına başladı.[45]

Evde oturduğu sırada, izlediği Dönüş filminden bir fon müziği duydu. Kendi deyişiyle o anda beyninde bir fırtına oluştu ve içinden "Ben bu şarkıyı çok güzel okurum." diyerek yapımcısını aradı. Seha Okuş tarafından seslendirilen bu şarkı hakkında, "Hasretinle Yandı Gönlüm şarkısını biraz önce dinledim. Lütfen kime ait olduğunu öğrenelim, iznin alınması ve hemen albüm için kolları sıvalayalım. Kimse duymadan bu albümü yapmak istiyorum." diyerek gerekli izinleri Osman Bayşu ile aldı. Ardından çıkaracakları albüme koymaya karar verdi. Uzun bir çalışmanın ardından Nice Yıllara Gülüm albümü yapıldı.[46][47]

1982 yılında Edirne Halk Eğitim Merkezi'nin folklor ekibinde halk oyunları oynayan bir grup, "Enez Av ve Balık Festivali" kapsamında Edirne'nin Enez ilçesine gösteri yapmak üzere gitti. Konaklama, ilçede bulunan İstanbul Üniversitesi'ne ait tesislerde sağlandı. Gösteriye hazırlanmak amacıyla prova yapılırken aynı tesiste kalan Akbayram ve Dostlar da bu provayı izledi. Bir süre sonra Akbayram, folklor ekibinden birinin yanına gelerek, "Sizin arkadaşlar ve bizim gruptaki arkadaşlar bir basketbol maçı yapalım. Bizi yenerseniz size sabaha kadar istediğiniz türküleri söylerim. Sabaha kadar isteyin sabaha kadar söylerim." dedi. Bunun üzerine, folklor ekibinden biri "Siz bizi yenerseniz karşılığında ne istersiniz?" diye sordu. Akbayram ise, "Sizin gibi delikanlılardan ne isteriz ki? Birlikte basketbol oynamış olmak bize yeter de artar bile." şeklinde cevap verdi. Teklif kabul edildi ve maç yapıldı. Akbayram ve Dostlar maçta yenildi ve verilen sözde duruldu. Konserde, ekip üyelerinin istediği türkülerden Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz ile Aldırma Gönül Aldırma'yı seslendirdi.[48] Olanların ardından yapacakları büyük konser için provalara başlayan grup, 1983'te İstanbul'daki politik havaya rağmen Şan Tiyatrosu'nda bir konser verdi. Konserde, bir sonraki yıl çıkaracakları albümden de parçalar seslendirdi.[49]

Dönemin siyasi atmosferi nedeniyle Edip Akbayram, sahip olduğu politik görüşler sebebiyle sahneye çıkarılmakta büyük zorluk yaşadı; pek çok organizatör, onu sahneye çıkarmaya cesaret edemedi. Maddi sıkıntılarla mücadele ettiği bu süreçte, Akbayram'a kendi ifadesiyle birçok ahlaki ve sanatsal değerlerle örtüşmeyen teklifler sunuldu. Arabesk tarzında plak yapması ve Kürtçe albümler seslendirmesi karşılığında kendisine daire verilmesi teklif edildi. Ancak Akbayram, sanatında ticari kazancı değil, halkı ve sanat anlayışını ön planda tuttuğunu vurgulayarak bu teklifleri reddetti. Bu dönemde evine baskınlar düzenlendi, tehdit mesajları aldı ve ekonomik zorluklar nedeniyle düğününde takılan alyansları dahi satmak zorunda kaldı.[31]

Yılmaz Odabaşı'nın şiirlerini çok beğenen Akbayram, 1984'te ona ilk şiir kitabının basım maliyetini karşılayarak yardım etti. Kitabın basımını yapan matbaa o gün gözaltına alındı. Kırk beş gün sonra beraatine karar verilse de kitaplara el koyulmuştu. Ancak bir yıl sonra kitap yayınlandı. Akbayram, ilerleyen dönemlerde Odabaşı'nın şiirlerinden şarkılar yaptı ve seslendirdi. Yaşananların ardından engellemelere rağmen grubuyla stüdyoya girdi ve çıkış yılının ismini vermiş olduğu 1984 albümün yaptı. Yasaklara baş kaldıran grup, ardından 1985 albümünü çıkarttı ve çizgisini bozmayarak eleştirel şarkılarına devam etti. 1986'da Yeni Gelen Güne Türkü albümünü çıkarttı. Albümde Mahzuni Şerif'in "Hidayet"ine yer veren grup, insanlığa büyük bir mesaj vermeyi hedefledi.[3]

Edip Akbayram, 1988'de Bayşu Müzik ve Emre Plak'la ortak anlaşma imzaladı. Anlaşmanın ardından aynı yıl Özgürlük albümünü çıkardı. Albüm, Akbayram'ın "Dostlar" ismini albümlerinden çıkardığı ilk çalışma oldu. Grubun adı artık albüm kapaklarında yer almasa da stüdyo kayıtlarında ve konserlerde kendi ekibiyle devam etti. Bu ekibi Dostlar ismi altına topladı.[29] Ağır siyasi eleştirilerden dolayı televizyonlarda ve medyada yayınlanmayan albüm, o dönem yüksek satış göstermedi. Akbayram, albümde bulunan Vay Bebem, Büyü ve ikinci kez seslendirdiği Kıymayın Efendiler parçalarında pop müziği sanatçısı Banu Kırbağ ile vokal yaptı.[20]

Solo yıllar (1989–2025)
1989 yılında Edip Akbayram, bazı konserlerinde grup adını kısmen "Dostlar" olarak kullanmaya devam etti. Bu dönemde sahne performanslarında müzikal ekibini Dostlar olarak tanımlasa da, yayımlanan albümlerde grup adı resmi olarak yer almadı. Bu geçiş sürecinde, gruba müzisyenler Ahmet Koç ve Tuncer Tunceli dahil oldu. Tuncer Tunceli, Edip Akbayram'la birlikte sahne alarak ilk solo kariyer adımlarını bu iş birliğiyle attı. Her iki müzisyen, henüz stüdyoda olmada da konser kadrolarında Akbayram'a eşlik eden çekirdek kadroda yer aldı.

1990 yılında Türkiye'de müzik piyasasındaki yasakların gevşemesiyle Akbayram, Şahdamar albümünü çıkardı. Özel televizyon ve radyo kanallarının çoğalması, albümün geniş kitlelere ulaşmasını sağladı. Albümde, Nazım Hikmet'in kendi sesinden okuduğu Bu Memleket Bizim şiirine yer verildi. Akbayram, yasak ve engellemeler nedeniyle şarkılarının ve kliplerinin yayınlanmasında güçlük yaşamasına rağmen, yeni albümüyle müzik piyasasında yeniden görünürlük kazandı.

1991 yılında Senden Haber Yok albümünü yayımladı ve olumlu karşılandı. Aynı yıl, Özgürlük ve Şahdamar albümlerinden seçilen şarkılarla hazırlanan Hava Nasıl Oralarda? adlı toplama albümü piyasaya sürüldü. Bu albümle daha önce az duyulmuş olan Özgürlük albümündeki parçalar daha geniş kitlelere ulaştı. Bu dönemde, TRT'de sınırlı da olsa müzik kliplerinin yayınlanması başladı.

1992'de eski hit şarkılarını yeniden düzenleyerek Unutamadıklarım albümünü çıkardı. Bu albümde ilk kez elektronik müzik öğelerine yer verdi ve tüm enstrümanlar – bilgisayar ve düzenleme dahil – Adnan Ergil tarafından çalındı.[50] 1993 yılında ise Bir Şarkın Olsun Dudaklarında albümü yayımlandı. Bu yıllarda Akbayram, Anadolu rock müziğiyle elektronik öğeleri harmanlayan çalışmalar yaptı ve Türkiye müzik sahnesinde daha etkin görünmeye başladı.[51]

Sivas Katliamı'ndan kurtuluşu
1993 yılında Edip Akbayram'a, Sivas'ta Madımak Oteli'nde düzenlenecek olan "Pir Sultan'ı Anma Etkinlikleri"ne davet geldi. Ancak TRT tarafından düzenlenen programa katılacağından, gelen bu teklifi iki gün sonraya erteledi. Böylece, 2 Temmuz 1993 tarihinde Madımak Oteli'nde Alevi yazar, şair ve sanatçıların bulunduğu gruba yönelik gerçekleştirilen ve 37 kişinin hayatını kaybettiği Sivas Katliamı'ndan kurtulmuş oldu. Akbayram, yaşadığı bu durumu şu sözlerle ifade etti:

"Sivas'a bende çağrıldım bir konser vermek için. O dönem on sene TRT'den yasaklıydım. Sivas'a gitmeden iki üç gün kala Ankara'dan bir haber geldi. Denetimden on şarkımın geçtiğini söylediler ve beni TRT prodüktörleri aramaya başladı. Dedim ki bizi dinleyen yurttaşlarımıza şarkılarımızı sunalım, Sivas'a bir iki gün sonra gidelim. Eğer TRT'den gelen o teklif olmasaydı Sivas'ta Madımak Oteli’nde ben de olacaktım. Otelde sahne sıramı bekliyor olacaktım ve o canlarla beraber belki de yaşamda olmayacaktım. Onları saygı ile anıyorum."

— Edip Akbayram
Sivas Katliamı sonrası dönemde Akbayram, 1994 yılında yayımladığı Türküler Yanmaz albümü ile kariyerinde önemli bir çıkış yakaladı. Albüm, toplumsal ve siyasi içeriklerinin yanı sıra katliamda hayatını kaybedenlere ithafen hazırlandı.[52] Albümdeki en dikkat çeken parçalardan biri olan Gittin Gideli, söz ve müziği Mazlum Çimen'e ait olup, Çimen bu şarkıyı Sivas Katliamı'nda babası Aşık Nesimi Çimen'i kaybetmesi üzerine besteledi ve Akbayram'a verdi. Aynı albümde yer alan Aşkolsun Sana Çocuk ise Türkiye'nin siyasi tarihindeki sosyalist figürlerden Deniz Gezmiş'e adandı.[53] Toplumsal duyarlılığını sürdüren Akbayram, 27 Mayıs 1995'te İstanbul Galatasaray Meydanı'nda, zorla kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak için düzenlenen Cumartesi Anneleri'nin oturma eylemlerine katılarak destek verdi.[54]

1996 yılında Güzel Günler Göreceğiz albümünü yayımladı. Albüme adını veren şarkı, 1997 yılında dönemin müzik ödüllerinden 3. Kral TV Video Müzik Ödülleri'nde özgün müzik dalında adaylık kazandı. Fakat Ahmet Kaya'nın Yakamoz şarkısının birinci olmasından dolayı Güzel Günler Göreceğiz, ikinci oldu ve ödül kazanamadı.[55] Aynı dönemlerde kendisiyle yapılan televizyon programındaki bir söyleşide müzik çizgisi hakkında, "Benim müzik tarzım çok farklı. Bazı yerlerde ve medyada özgün müzik, buna benzer isimlerle adlandırılıyor. Bir insan müziğini güzel yapıyorsa, bence özde ve özgün yapıyordur. Benim tarzıma gelince, ben Anadolu pop folk yapıyorum yıllardan beri. Yani bu ülkede yaşayan ozanlarımızın, abdallarımızın, şairlerimizin, otantik türkülerimizin Batı sazlarıyla bir sentezi. Ben de buna Anadolu pop folk diyorum." diyerek çizgisi hakkında söylenilen yanlış yorumlara dikkat çekti.[56] Takip eden yıl, 1997'de Yıllar albümünü çıkardı. Bu albümde Bu Gecede Bir Hal Var ve Gönül Dağı gibi parçalar özellikle beğeni topladı.

1998 yılında, Prestij Müzik ile anlaşarak eski eserlerini yeniden düzenleyip Dün ve Bugün albümünü yayımladı. Albümde, Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Hasretinle Yandı Gönlüm, Aldırma Gönül gibi klasikleşmiş eserlerini yeniden seslendirdi. Bu çalışma, yüksek satış rakamları ve geniş kitlelere ulaşması açısından dönüm noktası oldu. 1999'da ise İlk Günkü Gibi albümü yayımlandı. Albümdeki Suçlayamazlar adlı parça, dönemin siyasi yönetimine yönelik eleştiriler içermesiyle dikkat çekti. 1990'ların ikinci yarısında yaşanan bu gelişmeler, Edip Akbayram'ın müzik kariyerinde yeniden yükseliş dönemini işaret ederken, toplumsal ve politik içerikli eserleriyle de politik duruşunu koruduğunu gösterdi.[57]

Fethullah Gülen'in ödülüne ret
2000 yılında, Fethullah Gülen'in kurucusu olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından verilen bir ödül teklifini reddetti. Bu vakıf, 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin ardından kapatılmıştı. Vakfın basın bölüm başkanı, "Ödülümüzü sadece iki sanatçı reddetti: Edip Akbayram ve Macide Tanır." şeklinde açıklama yapmış olsa da, yapılan araştırmalara göre ödül teklif edilen birçok sanatçının daha bu ödülü reddettiği öğrenildi. Toplamda on bir sanatçının ödülü kabul etmediği belirtildi. Akbayram, ödülü reddetme sebebini şu sözlerle ifade etti: "Bu Cumhuriyet'in aydını olduğum için ödülü kabul etmedim."[58]

2001 yılında Edip Akbayram, Selam Olsun adlı albümünü yayımladı. Albümde yer alan Yanman mı Gerek adlı parça, Türkiye'nin çeşitli tarihi ve toplumsal olaylarına atıfta bulunmasıyla dikkat çekti. 2002 yılında, 33. albümü olan 33'üncü albümünü çıkardı. Albümde Sabahattin Ali, Can Yücel, Ahmed Arif ve Yılmaz Odabaşı gibi önemli Türk şairlerinin şiirlerinden bestelenmiş eserler yer aldı. Albüm repertuvarı, Edip Akbayram ile birlikte Dostlar grubunun üyesi Galip Kayıhan tarafından hazırlandı. Medyada çıkan haberlerde albüm, edebi içeriğiyle öne çıkan bir çalışma olarak değerlendirildi.[59]

2004 yılında Dün ve Bugün 2 adlı albüm yayımlandı. Albümde, daha önce seslendirilmiş ve listelere girmiş parçalar yeni düzenlemelerle tekrar yorumlandı. Albüm serisinin ilk çıktığı zamanda Edip Akbayram, Dün ve Bugün albümünü ve bu konsepti ilk kez yaptığını ve bir daha yapmayacağını – Çünkü ticari açıdan doğru bakmıyor. – belirtmesine rağmen yoğun istek dolayısıyla tekrar yaptı. 2005 yılında ise müzik şirketi Mod Müzik tarafından, 33'üncü ve Dün ve Bugün 2 albümünden seçilen şarkılardan oluşan toplama albüm Dün ve Bugün 3 piyasaya sürüldü.[60]

2008 yılında ise, sanatçı çeşitli engellemeler nedeniyle yayımlanması geciken parçalarını bir araya getirdiği Söyleyemediklerim albümünü çıkardı. Albümün repertuvarı, Dostlar grubunun ilk üyelerinden Galip Kayıhan ile birlikte hazırlandı. Çalışmada, geçmişte seslendirilmiş parçalar yer aldı.[61] İlle de Memleket'te kızı Türkü Akbayram ile düet yaptı. Bu albüme kadar dört yıldır stüdyo albümü yapmayan Edip Akbayram, bu bekleyişinin sebebini Türkiye'deki müzik sektörünün daha iyi bir konuma gelmesini beklemek olarak açıkladı. Bu süre zarfında sektörün beklentilerinin aksine gerilediğini gördüğü için üzülmüştü. Ancak dinleyicilerden albüm talebinin yoğun olması nedeniyle, sanatçının görevini üretmek olarak gördüğünü ve eserlerini müzikseverlerle paylaşmaya başladığını belirtti.[62]

PKK konseri iddiası
2007'li yılların başında Edip Akbayram, katıldığı bir Nevruz etkinliği sonrasında bazı çevrelerce eleştirildi ve çeşitli iddiaların hedefi haline geldi. Dönemin Milliyetçi Hareket Partisi milletvekili Mehmet Gül tarafından bir televizyon yayınında, Akbayram'ın Diyarbakır'daki Nevruz kutlamalarında sahneye çıktığı, bu esnada etkinlikte terör örgütü PKK'nın sembollerinin kullanıldığı iddia edildi. Aynı konuşmada Gül, Akbayram'ı Londra'daki etkinliklerde benzer sloganlar altında sahneye çıkmakla da suçladı ve "Sonra da geleceksiniz, 'Ben bu ülkeyi çok seviyorum' diyeceksiniz. Bu nasıl sevgi?" diyerek çıkıştı.

Suçlamalara karşılık olarak Akbayram yaptığı açıklamada, etkinliğe menajerinin yönlendirmesiyle katıldığını, içeriğinden ve ortamda yaşananlardan önceden haberdar olmadığını belirtti. Terör örgütüyle herhangi bir bağının bulunmadığını vurgulayan sanatçı, "Eğer sizin elinizde Edip Akbayram'ın herhangi bir gecede Türkiye Cumhuriyeti hakkında, Türk bayrağı hakkında, ülkesi hakkında en ufak bir somut belge getirirseniz, ben bu ülkeyi de terk ederim, sanatımı da bırakırım. Ben sizden daha fazla seviyorum bu ülkeyi!" ifadelerini kullandı. Sanat yaşamı boyunca her türlü şiddete karşı olduğunu, yalnızca barış, özgürlük ve halkların kardeşliği temelinde bir sanat anlayışı benimsediğini ifade etti.[63]

Çilek Festivali konserinin iptali
Ereğli Belediyesi, Ereğli'nin kurtuluşunun yıl dönümü olan 18 Haziran'daki Çilek Festivali kapsamında 2008'de Edip Akbayram ile sahne alması için anlaşma yaptı. Menajeriyle yapılan görüşmelerin ardından Akbayram, festivalde sahneye çıkmayı kabul etti. Ancak daha sonra belediyenin siyasi kimliği nedeniyle konseri iptal ettiği bildirildi. Yerel basına yaptığı açıklamada, "Yüreği Atatürk sevgisiyle çarpan, aydınlık Ereğli halkını kucaklıyorum. AKP'li hiçbir etkinliğe katılmadığım için gelemiyorum. Beni hoş görsünler." ifadelerini kullandı. Aynı konuda verdiği başka bir röportajda, geçmişte benzer şekilde farklı siyasi görüşe sahip bir belediyenin düzenlediği konsere katıldığını, ancak sahnede saldırıya uğradığını belirtti.[64]

Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından düzenlenen hiçbir etkinliğe katılmadığını ifade eden Akbayram, yine aynı dönemde başbakanlık tarafından düzenlenen ve bazı sanatçıların davet edildiği bir kahvaltıya da bu nedenle katılmadı. Bu durumu da şöyle ifade etti: "Başbakan sanatçıları sabah kahvaltısına davet etti. Beni de çağırdılar. Katılmayacağımı söyledim. Bir hafta sonra 2006, 2007, 2008 ve 2009 defterlerinin Gelirler Baş Kontrolörü'nce incelemeye alınacağı bildirildi. Böyle bir şey olur mu?"[65]

Daha önce stüdyo kaydını yaptığı "1 Mayıs"ı televizyon yayınında seslendirerek tekel işçilerine ithaf etti. 2011 yılında, Mahzuni Şerif'in Mustafa Kemal Atatürk'e yazdığı Sarı Saçlım Mavi Gözlüm adlı eseri yorumladı. Bu kayıt, Seyhan Müzik tarafından hazırlanan CHP Kılıçdaroğlu - Bir Islıkta Sen Çal albümünde yayımlandı. Akbayram'ın son stüdyo albümü Mayıs, 2012 yılında yayımlandı. Albümde yer alan Seni Seven Öldü (Haberin Var mı?) adlı parçanın söz ve bestesi Hasan Hüseyin Demirel'e aitti. Demirel, parçayı kendi kişisel yaşamında aşık olduğu fakat aşkına karşılık bulamadığı kadına ithafen yazdı. Ardından Akbayram'ın sahne ekibinden bir arkadaşıyla anlaşan Demirel, arkadaşı aracılığıyla bestenin Akbayram'a ulaşmasını sağladı. Çıktıktan sonra albümün dikkat çeken şarkısı haline gelen Seni Seven Öldü (Haberin Var mı?), iki yıl sonra Demirel'in üzerine tiner dökerek kendini ateşe verip intihar ettiği olayın ardından tekrar gündeme geldi.[66]

Stüdyoda son zamanlar
Edip Akbayram, 2013 yılında çeşitli sanatçıların yer aldığı Onurlu Yıllar albümünde sözlerini Yılmaz Odabaşı'nın yazdığı Bana Bir Gül Ver adlı parçayı seslendirdi. 2016 yılında ise son kez stüdyoya girerek "Güzelcan Türküleri" adlı karma albümde "Unutamadım" adlı şarkıya yer verdi. 28 Şubat 2017 tarihinde düzenlenen Deniz 70 Yaşında anma konserine katılarak Deniz Gezmiş için Aşkolsun Sana Çocuk parçasını seslendirdi.

MÜYORBİR Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yapan Akbayram, 2019 yılında Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı tarafından verilen Nazım Hikmet Dostluk Ödülü'ne layık görüldü. Ödülünü, Moskova'da düzenlenen Nazım Hikmet'i Anma Etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen törende, sanatçı Zülfü Livaneli'nin elinden aldı. Etkinlikte, Akbayram'a müzik yaşamı boyunca sanat ve toplumsal duyarlılık konularındaki tutarlı duruşu nedeniyle ödül verildiği açıklandı.[67]

29 Ekim 2022 tarihinde Zonguldak'ta gerçekleştirilmesi planlanan Cumhuriyet Konseri, Bartın'ın Amasra ilçesindeki maden ocağında meydana gelen patlama sonucu 41 işçinin hayatını kaybetmesi nedeniyle Zonguldak Valiliği tarafından iptal edildi. Konserin iptal edilmesinin ardından Akbayram sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada, her zaman emeğin ve emekçinin yanında olduğunu belirtti. Ayrıca şu ifadeleri kullandı: "Gönül isterdi ki emekçi kardeşlerimizle birlikte Cumhuriyet coşkusunu yaşayarak onların sesi olabileyim." Bu açıklamasında, yaşanan maden faciasının yalnızca Bartın'ın değil, tüm Türkiye'nin ortak acısı olduğunu vurguladı.[68]

İsviçre günleri
Yirminci yüzyılın bitmesine bir asırdan az kalmıştı. Fakat hâlen tedavisi bulunamamış birçok hastalık vardı. Bu hastalıklardan birisi de çocuk felci idi. Döneminin Türkiye'sinde henüz bir tedavisi veya aşısı bulunamayan bu hastalık, her yıl birçok küçük çocukta ortaya çıkıyor ve hayatlarında büyük zorluklara sebep oluyordu. Bunun yanı sıra sessiz bir şekilde ortaya çıktığından hastalığın tespiti de zorlaşıyordu. Hiçbir şeyden haberi olmayan çocukların böylece elleri veya ayakları gelişemiyor, ömür boyunca bunun acısını çekmek zorunda kalıyorlardı.

Diz boyu renkli bir cübbe giyen ve zayıf bir fiziğe sahip olan Edip Akbayram, gerek sahne kostümüyle gerekse müzik tarzıyla bu dönemde oldukça dikkat çekiyordu.[69] Dönemi Türkiye'sine göre yabancı gelen, Batı tarzında yaptığı müziklerle özellikle gençlerin ilgisini çeken Akbayram, dokuz aylıkken bu hastalığın mağduru olmuştu. Henüz küçük yaşında çocuk felcine yakalandığı zaman ailesi, ilk önce anlayamamıştı. Havale olduğunu düşünmüşler ya da geçici başka bir hastalığın başlangıcı olduğunu sanmışlardı. Doktora gittikleri zaman ise artık çok geç olduğunu öğrenmişlerdi.

Gittikleri doktor, küçük çocuk olan Akbayram'ın normal bir hayata dönmesinin olanaksız olduğunu söylemiş ve ailesini çok üzmüştü. Bu haberi duyduktan sonra her türlü çareyi aramak isteyen aile, farklı doktorları da dolaşmışlardı fakat yine bir sonuç alamamışlardı. Doktor doktor gezdikten sonra dualardan sonuç almak isteyen aile, bundan da çare bulamamıştı. Sadece doktorların çabasıyla sağ bacağındaki kısalmanın önüne geçebilmişler, bununla birlikte tamamen kısalmasını önleyememişlerdi. Bu yüzden Akbayram, ömrü boyunca sol bacağına kıyasla daha kısa olan bir sağ bacakla yaşamak zorunda kalmıştı.

Müzik kariyerine atılmış olan Edip Akbayram, hastalığını ilk öğrendiğinde çok üzülmüştü. Arkadaşları ve beş küçük kardeşlerinin sapasağlam olmasına rağmen kendisinin yürümekte zorluk çekmesi nedeniyle çocukken, geceleri sabahlara kadar ağlıyordu. Fakat kariyerine başladığından başladığından beri müziğe yoğunlaşan Akbayram, artık ayağının eksikliğini kapattığını düşünüyordu. Ayrıca ayağı sayesinde hayatına yön verdiğini düşündüğünden dolayı, felçli bacağına eskisi kadar üzülmüyordu. Yine de bacağını iyileştirebilmesi için tek şartı olan Akbayram'ın 75 bin lira biriktirmesi gerekliydi. Bu sayede yurt dışına gidip ameliyat olabilirdi. Gaziantep'teki gittiği bir doktorun söylediğine göre yurt dışındayken elektrik tedavisi, soğuk-sıcak banyolar ve masajlarla felçli bacağını iyileştirebilirdi.[70]

Konserlerden kazandığı paralarla birikim yapmaya başlayan Akbayram'a sanatçı arkadaşları da destek olmaya başlamıştı. İlk turnesinde, hiçbir sanatçı kendi kazanacağı parayı almamış ve tüm kazanç Akbayram'a hediye edilmişti. Birçok tedavi yöntemi aramasına rağmen Türkiye'de çare bulamamış olan Akbayram, Dostlar'la sanatını icra ettiği bir dönemde, İsviçreli doktorlardan kendisine umut veren bir haber aldı. İsviçreli doktorlar, yapacakları ameliyatla felçli bacağını normale getirebileceğini söylediler fakat bunun için sağlık durumunu uygun görmeleri gerekliydi. Bu duruma çok sevinen Edip Akbayram, bir an önce ameliyatını olup tekrar yurduna döneceği günleri merakla beklemeye başladı.

Doktorlar tarafından ameliyata uygun görülen Edip Akbayram, 1976 yılında İsviçre'ye gitti. Küçüklüğünden beri iyileşme hayalleri kuran Akbayram, aynı yılın yaz ayında ameliyata girdi. Gerçekleştirilen operasyonlar başarılı geçti ardından taburcu olmadan önce iki ay boyunca hastanede yattı. Ameliyat, hastalıklı bacağın yorucu etkilerini büyük bir oranda iyileştirse de ömür boyu kısa kalışının önüne geçemedi. Küçük yaşlarında neredeyse hiç yürüyemeyen Akbayram'ın yürüme engelliliği, tamamen ortadan kalkmasa bile eskisinden çok daha sağlıklıydı.[71]

Kişisel hayatı
Edip Akbayram, Gaziantep'te altı çocuklu bir ailenin ferdi olarak dünyaya geldi. Babası Nedim Akbayram oto tamircisi, annesi Türkan Akbayram ise ev hanımıydı. Annesi 81 yaşında, yaşlılığa bağlı doğal nedenlerle hayatını kaybetti.[72] Kız kardeşi Gül Akbayram, sağlık sektöründe çalıştı ve yaklaşık beş ay süren bir kanser tedavisi görüp öldü.

1974 yılında, çalıştığı plak dükkanına sık sık gelen Ayten Hanım ile tanıştı. Beş yıl süren arkadaşlığın ardından, 15 Ocak 1979 tarihinde seramik sanatçısı Ayten Akbayram ile evlendi. Çiftin siyasi görüşleri ve dünya anlayışları birbirine oldukça yakındı. Bu evlilikten iki çocukları dünyaya geldi: 1980 doğumlu Ozan ve 21 Kasım 1985 doğumlu Türkü. Ozan Akbayram; konservatuvar eğitimi aldı, bas gitar çalmayı öğrendi ve çocukluk yıllarında babasıyla birlikte 1980 darbesi döneminin baskılarına tanıklık etti. Kızı Türkü Akbayram ise İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Piyano Bölümü'nden mezun oldu ve müzik alanında kariyerine devam etti.[18][73]

Sanat yaşamından elde ettiği gelirle geçimini sürdüren Edip Akbayram, aynı zamanda ticari alanda da faaliyet gösterdi. Kaset satışları ve konserlerinden elde ettiği gelirlerin yanı sıra, iki ortaklı bir inşaat şirketi de bulunuyordu. Bu şirket; çevre düzenlemesi, tır taşımacılığı ve küçük ölçekli bina yapımı gibi alanlarda faaliyet gösterdi.[74]

Ölümü ve anısı
9 Ocak 2025'te Edip Akbayram, evinde geçirdiği bir düşme sonucu iç kanama geçirerek hastaneye kaldırıldı. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yoğun bakıma alınan sanatçı, yaklaşık bir saat süren bir ameliyat geçirdi. Ameliyat sonrası yeniden yoğun bakımda tedavi altına alındı. Daha sonra ikinci bir operasyon daha geçiren Akbayram'ın hastanedeki tedavisi bir süre daha devam etti.[75]

Zatürre tedavisi sonrası geçirdiği iç kanama nedeniyle 53 gün yoğun bakımda tedavi gördü. Tedaviler yanıt vermeyince 2 Mart 2025 tarihinde Haydarpaşa Numune Hastanesi'nde, çoklu organ yetmezliği nedeniyle öldü.[76] Son yolculuğuna uğurlanmak için 4 Mart 2025'te Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda anma töreni düzenlendi. Törene Onur Akın, Nejat Yavaşoğulları, Kubat, Ali Sunal, Selami Şahin, Engin Evin, Ferhat Göçer, Muharrem İnce, Özgür Özel ve Kemal Kılıçdaroğlu gibi isimler de katıldı. Daha sonra Teşvikiye Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından Karacaahmet Mezarlığı'nda defnedildi.[77]

Ölümünün ardından 2025 yılında Buca Belediyesi, İzmir'in Göksu Mahallesi'nde gençlerin eğitimine yönelik açacağı etüt merkezine "Edip Akbayram Etüt Merkezi" adını verdi. Günde yaklaşık bin öğrenciye eğitim desteği sunabilecek kapasiteye sahip olan merkezin önüne, sanatçının anısını yaşatmak amacıyla "Her şey çok güzel olacak" adlı bir anıt heykel yerleştirildi. Heykel, 2025'te düzenlenen 1. Kitap Günleri kapsamında tanıtıldı. Heykeltıraş Mehmet Latif Sağlam, Uygur Orhan ve Özlem Erhan tarafından tasarlanan anıt, Edip Akbayram'ın sanat yaşamı boyunca sıkça dile getirdiği umut temalı mesajlarını sembolize etmesi amacıyla şekillendirildi.

Heykelde "Güzel günler göreceğiz" sözüne yer verilerek Akbayram'ın müziğinde ve kamuoyundaki duruşunda öne çıkan çizgisi yansıtıldı. Buca Belediye Başkanı Mimar Görkem Duman, merkezin açılışı ve heykelin yerleştirilmesine ilişkin yaptığı açıklamada, Edip Akbayram'ın yalnızca bir müzisyen değil, aynı zamanda toplumsal duyarlılığı yüksek bir sanatçı olduğunu vurguladı. Duman, Akbayram'ın sanat hayatı boyunca ezilen kesimlerin sesi olduğunu belirterek, adının bu merkez ve heykel aracılığıyla kentte yaşatılacağını ifade etti.[78]

Müzikal çizgisi ve Eurovision hayali
Türkiye'de rock müzik, ilk kez 60'lı yıllarda ortaya çıkmaya başlamıştı. Bu dönemde hem Batı tarzı modern müziğe yönelme ve aynı zamanda kültürden kopmama amacıyla, rock ve Türk halk müziği sentezi olarak yeni bir türün geliştirilmesi hedefleniyordu. Böylece ilk olarak Anadolu rock olarak Türkiye'ye gelen rock müzik, döneminde birçok dinleyici tarafından ilgi görüyordu.[79][80] Türü ilk tanımlayan Murat Ses ve Cem Karaca gibi sanatçıları gören Edip Akbayram, kendi halkının kültüründen kopmamayı, aynı zamanda modern rock müziği repertuvarlı bir çizgi oluşturmak istiyordu. Müzikal tarzını oluştururken Cem Karaca'nın yanı sıra Fikret Kızılok'u örnek gösterip özellikle Mahzuni Şerif başta olmak üzere halk türkülerini, Batı kaynaklı rock müziğiyle harmanlamayı düşünüyordu.[81]

Rock Türkiye'ye ilk geldiğinde, tıpkı pop müziği gibi Batı enstrümanlarıyla icra edildiğinden pop müziğiyle özdeş görülüyordu. İlk başlarda Anadolu pop olarak tanımlanan tür, özellikle 80'li yıllarda rock isminin Türkiye'de yaygınlaşmasıyla Anadolu rock olarak adlandırılmaya başlamıştı. Çoğu kaynaklarca hâlen Anadolu pop diye tabir edilen tür, Akbayram'ın müziğinde önde gelen bir tarzdı. Anadolu rock'ın Anadolu bölümü, geleneksel halk müziğini temsil etmesine rağmen rock bölümü; progresif, psikedelik ve acid rock özellikleri taşıyordu. Kendisini bu müzik çizgisinde geliştiren Akbayram, döneminde özellikle gençlerin ilgisini çekiyordu. Aynı zamanda şehir insanları geleneksel müzikten uzaklaştığından, türkülerin modern rock müziğiyle harmanlanışının daha büyük bir takdir gördüğü gözlemleniyordu.[82]

Türkiye'de bir müzik türünün öncülerinden olarak gösterilen Edip Akbayram, 1970 ve 80'li yıllardaki Dostlar'la olan birlikteliğini Pink Floyd ve The Beatles'a benzetiyordu.[5][83] Aynı zamanda Yes ve Deep Purple gibi İngiliz rock müzik gruplarının isimlerinden bahseden ekip, ürettikleri parçalarda bu gruplardan gitar riff'leri kullanmayı bile hedeflemişti.[29] Akbayram'ın müzik çizgisi, İngiliz kaynaklarında ve tanınmış uluslararası çevrimiçi müzik veritabanlarında, genellikle psikedelik rock ve garaj rock olarak geçmektedir.[84][85] Türkiye'de, rock müziği kültürünün yanı sıra bağlama gibi halk müziği enstrümanlarıyla karşılaşıldığında, bu parçaların halk müziği ve özgün müzik gibi adlarla anılmaya başlandığı tespit edilmiştir. Müzik tarzları arasında oluşan bu farklı yorumlar benzeri şekilde, Erkin Koray'ın arabesk müzik ile ilişkilendirildiği zamanlarda da tepki konusu olmuştu.

Dönemi yayımlarında özellikle Batı tarzında ve yüksek ses hacimli müziğiyle tanınan Edip Akbayram, 1990'lı yıllardan sonra kısa süre içinde özgün müzik olarak tanımlanmaya başladı. Bu duruma Akbayram, yıllardır çizgisinin aynı olduğunu, halk türkülerini rock müziğiyle harmanladığını savunuyordu. Ayrıca bu dönemlerde yarı elektronik enstrümanlarla müzik yapma deneyimi içerisine girmişti. Fakat elektronik müziği kendi sesine yakıştırmadığından bu müzik tarzından kısa sürede vazgeçmişti. Bazı kitleler tarafından müzik türü pop olarak da tanımlanan Akbayram, çizgisi hakkında yaptığı bir söyleşide müzik tarzının çok farklı olduğunu söylüyordu. Kendisini özgün müzik olarak tanımlayanlara ithafen çizgisinin yıllarca Anadolu rock olduğunu itiraf etmişti.

Repertuvarını, halk türküleri seslendirdiğinden dolayı "türkü repertuvarı" olarak tanımlayan Edip Akbayram, farklı bir çizgisinin ve tenor bir sesinin olduğunu düşünüyordu.[86][87] Eurovision Şarkı Yarışması'na katılsaydı Anadolu rock tarzıyla iyi işler yapacağını düşünerek katılamamış olmasına üzülüyordu. Yarışmada Sertab Erener'den daha iyi bir performans sergileyeceğini fakat siyasi görüşleri dolayısıyla önünün kesildiğini şöyle açıklamıştı:

"Ben hayatım boyunca ülkemi yurtdışında temsil etmek ve ödüller almak isterdim. Ancak bizim dönemimizde siyasi olarak hep önümüz tıkandı, sansüre uğradık. Ama şimdi müzikle uğraşan genç arkadaşlarımızın önleri açık. Bunları zamanında ben de yapmak isterdim."

— Edip Akbayram
Eurovision'a katılmak isteyen Edip Akbayram, yarışma için bir teklif beklentisi içerisindeydi. Buna rağmen yarışma için kendisine teklifte bulunulmamıştı.[88] Uzun yıllar medya kuruluşlarından yasaklar yiyen Akbayram, yarışma hayallerini şöyle dile getirmişti:

"Gençliğimizin en güzel, en hızlı dönemlerinde böyle bir daveti bekledim ülkemden, ama olmadı. İçimdeki tek ukde Eurovision'a katılıp ülkemi temsil edememektir. Ama şimdiki arkadaşları gururla takip ediyorum, çok güzel işlere imza atıyorlar."

— Edip Akbayram
Dünya görüşü
12 Eylül Darbesi'nde can güvenliği tehlikede olan ve çeşitli işkenceler gören Akbayram, bu dönemin hayatının en sevmediği dönemi olduğunu ve Kenan Evren için de en sevmediği adam olduğunu söylerdi. Hayat felsefesini sosyalist bir duruşla tanımlar, düşüncelerini her zaman ve her yerde açıkça dile getirdiğini belirtirdi. Ona göre bir sanatçının özgür olması, inandığı doğruları korkusuzca savunması gerekirdi. Ezilen insanların etnik kökenleri ne olursa olsun melodik sesi olmaya çalıştığını ifade ederdi.[41]

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sanatçılara yönelik eleştirileriyle gündeme geldiği dönemde, 2019'da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri sırasında Ekrem İmamoğlu'na destek veren sanatçılara "müsvedde" demesi, Akbayram'ın tepkisini çekmişti.[89] Sanat yaşamı boyunca birçok cumhurbaşkanı ve başbakan gördüğünü belirten Akbayram, bu sanatçıların eğilmeyen, doğruların peşinde koşan insanlar olduğunu ve bunu bir onur olarak gördüğünü söylemişti.[90]

Muhalif kimliğiyle tanınan Edip Akbayram'a, sanat yaşamı boyunca çeşitli siyasi partiler tarafından milletvekilliği teklifi yapıldı. Bu teklifler arasında, Bülent Ecevit ve Deniz Baykal gibi dönemin önemli siyasi temsilcilerinden gelenler de bulunmakta. Ancak Akbayram, tüm bu teklifleri geri çevirdi.[91] Siyasete girmemeyi tercih etmesinin gerekçesini şu sözlerle ifade etti: "Bülent Ecevit zamanından beri milletvekili olmam için çok teklif geldi. Deniz Baykal'dan da teklif aldım. Ama ben hep şunu söyledim: 'Bu ülkede kimse işini yapmıyor. Bırakın biz türkülerimizi söyleyelim, siyasetçi de siyasetini yapsın.' Yıllardır da türkümü söylüyorum." Bunun yanı sıra, sanatçı kimliğini ön planda tuttuğunu ve toplumsal sorumluluğunu müziği aracılığıyla yerine getirmeyi tercih ettiğini belirtti.[92]

Müzikal kariyerinin başından itibaren benimsediği çizgiye dair Edip Akbayram, kalıcı ve toplumsal etkisi olan bir sanat anlayışı hedeflediğini şu sözlerle dile getirmiştir:[7]

"Kalıcı bir şeyler yapmak istiyordum. Fikret Kızılok ve Cem Karaca'nın Anadolu ezgilerini pop çizgisinde söylemelerini örnek olarak aldım. Renk ve çizgide tamamen bir Edip Akbayram olarak geliştirdim. Toplumcu müzik yapmak istedim. Müziğimde geniş halk kitlelerinin yaşamı, sorunları olmalıydı. Ancak sivri, ucuz kahramanlıklardan da uzak durmaya çalıştım. İnançlarımdan, düşüncelerimden, politikamdan taviz vermeden, müzik tekniğinden yararlanarak sorunlu, yoksul, geniş halk kitlelerine ulaşmak, daha çağdaş bir şeyler yapmak istiyordum."

— Edip Akbayram
Dini görüşünü açıklarken kendisinin Alevi değil, nüfus kayıtlarında Sünni olarak geçtiğini belirtirdi. Ancak lise yıllarında müziğe başladığında "Eline, beline, diline sahip ol." sözünü duyup bu felsefeyi benimsediğini söylerdi. "Benim kabem insandır." anlayışını savunan Akbayram, herkese şarkı söylediği için tüm inançlara saygı duymak zorunda olduğunu vurgulardı. Onun dediğine göre, insanı merkeze alan bu anlayış yaygınlaştığında ötekileştirme ve çatışma ortadan kalkardı.[93]
________________

 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Kapalı
Refbacks are Kapalı





Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 14:15.