IRCRehberi.Net- Türkiyenin En iyi IRC ve Genel Forum Sitesi  
 sohbet
derya sohbet


 
 
Seçenekler Stil
Alt 16 Mart 2020, 15:36   #1
Ponçik hanım
eLfida - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart Ahmet hamdi tanpınar

Yazar, Şair

Ahmet hamdi tanpınar

Şair ve yazar, siyaset adamı (D. 23 Haziran 1901, Şehzâdebaşı / İstanbul - Ö. 24 Ocak 1962, İstanbul). Soyadı kanunundan önce Mızrakçıoğlu lakabını kullandı. Babası devletin çeşitli livâ (mutasarrıflık) ve vilâyetlerinde kadılık yapan, Antalya kadısı iken emekli olan Hüseyin Fikri Efendi, Annesi Nesime Bahriye Hanım’dır.

Çocukluğu İstanbul’da geçti. İstanbul’da, Ravza-i Maarif İptidaî Mektebinde (ilkokul) başladığı öğrenimine Sinop ve Siirt rüştiyelerinde (ortaokul) devam etti. Siirt’te, Katolik Dominicain misyonerlerinin yönettiği Fransız mektebinde de bir yıl kadar okudu. Ortaöğrenimini Vefa, Kerkük, Antalya sultanîlerinde (lise) okuyup tamamladıktan sonra, bir yıl Baytar Mektebine devam etti.

1919’da girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesini “Şeyhî’nin Hüsrev ve Şîrin’i” adlı tezi ile 1923’te bitirdi. Fakültedeki hocaları arasında Cenap Şahabettin, Yahya Kemal, Necip Asım, Rıza Tevfik, Fuad Köprülü, Ferit Kam, Yusuf Şerif Kılıçel, Ali Ekrem Bolayır, Hüseyin Dâniş de vardır. Hasan Âli Yücel, Mustafa Nihad Özön, Halil Vedat Fıratlı, Necmettin Halil Onan, Rıfkı Melûl Meriç, Mehmet Halit Bayrı sınıf veya devre arkadaşlarıdır.

Erzurum, Konya, Ankara liseleri, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü ve İstanbul Kadıköy Lisesinde edebiyat, Güzel Sanatlar Akademisinde estetik ve mitoloji, Üsküdar Amerikan Kolejinde edebiyat öğretmenliği yaptı (1923-39). İbnülemin’in konağına devam etti. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yeni Türk Edebiyatı Kürsüsüne atanan (1939) ilk profesör oldu. 1940’ta Kırklareli’nde topçu teğmeni olarak yaptığı askerlik görevinden sonra yeniden üniversiteye döndü. Maraş’tan milletvekili seçilerek 1943-46 yıllarında parlamentoda yasama görevi yaptı.

Samed Ağaoğlu’nun aktardığı bir konuşmasına göre politikaya girişinden memnun değildir:

“Bak Samet. Ben Büyük Millet Meclisine değil, bir tekkeye girmişim meğer! Postnişin bir şeyh, çevresinde derece derece rütbeli şeyhler, sonra yine derece derece rütbeli müritler. Şeyh ve yanındakiler koridorların ortasında, başları dimdik, gözleri dört yana fırıl firıl dönerek dolaşıyorlar. Müritler de yine derecelerine göre duvar diplerine yakın sıralar hâlinde. Benim gibi yeniler ise duvarlara hemen hemen sürünerek, başları eğik yürüyorlar, daha çok kaş göz işaretleri ile konuşmağa çalışıyorlar. Niye girdim bu tekkeye? Niye girdim?”

1946 yılındaki seçimlerde aday gösterilmedi. Bir müddet Millî Eğitim Bakanlığı müfettişliği (1946-48) ve 1948’de Güzel Sanatlar Akademisinde hocalığının ardından eski görevi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı profesörlüğüne döndü (1949). Son Çağ Türk Edebiyatı Kürsüsündeki bu görevini ölümüne kadar sürdürdü.

1953 yılında altı ay, 1955’te filoloji kongresine katılmak için üç hafta, 1959’da bir yıl kalmak üzere üç defa yurtdışına çıktı. Paris, Fransa’nın diğer şehirleri, Belçika, Hollanda, İngiltere, İspanya, Portekiz, İtalya ve İsviçre’yi gördü. 23 Ocak’ta kalp krizi geçirdi, Haseki Hastahanesine kaldırıldı, ertesi sabah, ikinci bir krizle vefat etti. Mezarı Rumelihisarı’nda, hocası ve dostu Yahya Kemal’in mezarının yanıbaşındadır. Mezar taşında “Ne içindeyim zamanın / Ne de büsbütün dışında” yazmaktadır. Hiç evlenmedi.

Edebiyat Çalışmaları:

İlk şiirleri 1921-23 arasında Dergâh dergisinde yayımlandı. Daha sonra Millî Mecmua, Hayat, Görüş dergilerinde şiir yayımladı. 1932 yılından sonra yazdığı şiirleri Varlık, Ağaç, Görüş, Oluş, Ülkü, İstanbul vd. dergilerde yayımlandı. Şiirlerinin küçük bir bölümünü ölümünden bir yıl önce kitaplaştırdı. Şiirlerinden çok romanları ve edebiyat tarihi araştırmalarıyla tanındı.

Ahmed Hamdi Tanpınar eserleriyle, kişiliği ve kültürüyle önemli bir yazardır. Edebiyatın roman, hikâye, deneme, şiir, tenkit, inceleme, edebiyat tarihi alanlarında eser verdi. Önce hocası, daha sonra dostu olan Yahya Kemal’den Batı edebiyatı ve divan şiirinin zevkini, millet ve tarih hakkındaki görüşlerinin temelini, edebî eserin dille ilgisini ve dili kullanma sanatını aldı. Onun öncülüğüyle, öğrenciliğinde Baudelaire, Verlaine, Mallarmé, Anatole France, Goethe, Dostoyevski’yi yoğun olarak okudu.

Güzel Sanatlar Akademisindeki estetik ve mitoloji hocalığı sırasında plastik sanatlarla olan yakınlığı, ileride edebiyatla, şiirle ilgili yazılarına yansıdı. Lanson, Brunetiére, Thibaudet gibi Fransız eleştirmen ve edebiyat tarihçilerini; Freud, Jung ve Bachelard’ı okudu. Türk musikisi de yoğunlukla ilgilendiği bir alan oldu. Zaman duygusunu, mazi düşüncesini ve rüya estetiğini eserlerinde sıkça işledi ve eserlerinin dokusuna kattı. N. Gürbilek’in deyimiyle akmakta olan zaman, erkek; geçmiş, kadındır onda.

Psikolojik tahlillere geniş yer verdiği hikâye ve romanlarında batılılaşma ve gelenekler arasında kalarak arayışlar ve tıkanmalar içinde bunalan kişileri anlattı. Romanlarının temel sorunsalı, Türk toplumunun yaşadığı Batılılaşma değişimi ve dönüşümüdür. 1948’deki tefrikası geliştirilerek yayımlanan Huzur’da, Cahit Tanyol’un ifadesiyle “Yahya Kemal’in dev kanatlarından sızan ilhamlı ve bereketli ışığın bir taşıyıcıs, bir işçisi” olan Tanpınar, bizi “hakikat”le yüz yüze getirmiştir.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde ironi yoluyla devrinin keskin biçimde eleştirisini yaptı. Mahur Beste, tefrika edildiği biçimde yayımlanmış, aslında tamamlanmamış bir romandır. Bu roman, kökleri Osmanlı modernleşmesi içinde yer alan bir ailenin tarihini, uç bireylerin tasvirleri eşliğinde anlattı. Aynı zamanda o dönemin ilmiye sınıfının çöküşü de romandaki bazı figürler aracılığıyla ikinci bir tema olarak anlatıldı.

Tanpınar’ın ilk iki hikâyesi, “Geçmiş Zaman Elbiseleri” ve “Erzurumlu Tahsin”dir. İlk hikâyesinde olay rüya gibi bir dekor içinde geçer. Hikâyelerinde rüya temasını sıkça işledi. “Abdullah Efendinin Rüyaları” tamamen bir rüya hikâyesidir. “Rüyalar Hikâyesi”nde ise bu doğrultuda çok yönlü açıklamalar ve yorumlar getirdi. Yazarlık hayatı boyunca toplam on dört öykü yayımladı.

Öykülerinde, rüya, gerçek ve zaman kavramlarını tartıştı; onları, psikolojik yoğunluk, şaşırtıcı semboller ve soyutlama yaklaşımlarıyla ördü. Öykülerinde hep bir “güzellik yaratmak” peşinde oldu; çünkü ona göre öykü, hayat güzelleşsin diye yazılmalıdır. Anlattığı her şeyi folklor olmaktan çıkarıp sembollerle sanat katına çıkarttı. Öykülerinde sağlam, üzerinde inceden inceye düşünülmüş bir yapı kurdu. Tanpınar’ın öyküleri, Hüseyin Su’nun ifadesiyle “bütün yazdıklarının iklimini, birikimini, paylaşmalarının yanında, dili ve üslûbu, kurduğu tahkiye dünyası, zaman, rüya, musıkî, kadın, ölüm, hayat, ikinci hayat ve ikinci ben… gibi kendine özgü anlatım renkleri açısından da sanatçı kişiliğinin romancıdan sonra gelen sıfatı olmuştur.”

Sınırlı sayıda şiiri vardır. Son yıllarında serbest şiir denemeleri oldu. Fakat onların mükemmeliyetinden hep şüphe etti. Altı adet olan serbest şiirlerinde sesi ihmâl etmedi. Kafiye yoksa bile asonanslardan, mısra başlarında veya aralarında küçük ses unsurlarından vazgeçmedi. Hece ile yazdıklarında zaman zaman duraksız mısraları denedi. Aruzu hiç denemedi. Ancak, bir çok şiirinde bu veznin kalıplarından çeşitli sesler getirdi. Divan şiirine de Batı şiirine de açık bir şiir ortaya koydu.

Halk şiirine ve folklora ilgi göstermedi. Şiirlerinin temaları olan zaman, rüya, müzik ve sonsuzluğu; tabiat, ölüm, korku, ışık ve renk gibi motiflerle işledi. Onun şiirle ilgili amacını, “şiirde dolayısiyle kendimin, hikâye ve romanlarımda kendimle beraber mümkün olduğu kadar hayatın ve insanların -benden başkalarının- peşindeyim.” cümlesi açıklar. Şiirde en büyük amacı onu içeriği, dili ve şekliyle mükemmeliyete ulaştırmaktır. Şiir için, “dilde rüya hâlini kurmak”tan söz etti. Mehmet Kaplan, Tanpınar’ın şiirlerini gençlik, olgunluk ve serbest nazımla yazılanlar olmak üzere üç döneme ayırır. İlk döneminde karamsar, çaresiz ve hüzünlüdür. Genel olarak şiirinde, ölüm gerçeğinden sanat ve güzelliğe sığındı.

Bilinen ilk düzyazısı 1928’de Hayat dergisinde yayımlanan “Bugünkü Edebiyatımız Hakkında Birkaç Düşünce”dir. Daha sonra yazdığı “Şiir Hakkında” yazısında, daha o yıllarda Türk şiirinde vezne ve kafiyeye karşı başlamış olan husumeti eleştirdi. Ona göre vezin, kafiye, şekil vs. arızî unsurlar “şiirin nizâmını, mükemmeliyet dediğimiz kıvılcımı çıkartmak için, zekânın madde ile mücadelesini temin” etmekteydi. 1930’da Şiir Hakkında adı altında peş peşe makaleler yayımladı. Ayrıca, tarih, estetik, müzik, şehir, hüsn-i hat ve resim konularında deneme yazdı. Denemeleri, Türk nesrinin zengin, derin ve güzel örnekleri oldu.

Tanpınar İçin Ne Dediler?

“Bursa’da Zaman şiirinde hem kozmik âlemi, hem tarihî zamanı bir arada kavrayan, millî tarihle kendi şahsî hayat macerasını birleştiren, hayata karşı derin hayranlık duygusu ile beraber, ‘bir rüyadan arta kalmanın hüznü’nü ve ebediyet iştiyakını bir musiki parçasının çeşitli sesleri gibi birbiri içinde eriten Tanpınar, kompleks duyuş tarzına uygun gene kompleks bir üslûp vücuda getirmiştir. Hiç şüphesiz o, Cumhuriyet devrinin en derin şairlerinden birisi olduğu gibi, aynı zamanda dili de en ustaca kullanan bir sanatkârdır.” (Mehmet Kaplan)

***

“Tanpınar, rüya, gerçek, zaman olgularının tartışıldığı öykülerini, psikolojik yoğunluk, şaşırtıcı semboller ve soyutlama yaklaşımlarıyla, derinlikli, çağrışımı bol bir alana yerleştirir. Elbette bütün bunlar sanatta peşinde olduğu ‘rüya estetiği’ anlayışının bir tezahürüdür. O öykülerinde hep bir ‘güzellik yaratmak’ peşindedir. Çünkü ona göre öykü, hayat güzelleşsin diye yazılmalıdır. Rüyanın, masalın, korkunun hatta yalanın sanatı güzelleştiren unsurlar olduğunu düşünür ve öyküsünü bu öğelere yaslar. Anlattığı her şeyi (hayatın kendisini) folklor olmaktan çıkarıp sembollerle sanat (öykü) katına çıkartır. Ama bu güzellik her zaman yoğun bir dikkatin ve bir düşüncenin dışlaşmasıyla oluşur. Öyküleri öylesine sağlam, üzerinde inceden inceye düşünülmüş bir yapıdadır ki, sanki her satırına tüm düşünsel, sanatsal, felsefi görüşlerini sığdırmaya çalışır.” (Necip Tosun)

***

“Özellikle musikinin, Tanpınar’ın yaşadığı günden uzaklaşmasına ve mâziye sığınmasına zemin hazırladığı zaman zaman öne sürülmüşse de, eserleri dikkatle incelendiğinde, onun mâziye sığınmaktan ziyade, mâziden bir nevi güç alarak, içinde yaşadığı zamanın meselelerine eğilen ve bunlara yeni çözümler bulmaya çalışan bir fikir adamı olduğu da kolayca fark edilebilir. (…)

“Tanpınar’ın Türkiye’nin siyasi ve ideolojik bakımdan büyük çalkantılar geçirdiği 70’li yıllardan sonra, Türk tarih ve kültürünü alışılmışın dışında, daha farklı bir gözle tanımak isteyen değişik kesimlerde ilgiyle okunmasının, fikirleri üzerinde değişik değerlendirmeler yapılmasının, hatta teklif ettiği çözüm yolları itibariyle bazı çevrelerde münakaşa edilmesinin sebebini, onun büyük bir kültür birikimiyle birlikte, meselelere alışılmışın dışında, değişik açılardan bakışı ve çok farklı bir duyarlılığa sahip olmasında aramak gerekir.” (Abdullah Uçman)

ESERLERİ:

Şiir:
Şiirler (1961; yeni bas. daktilolu manüskrisi kitaba eklenmiş olarak 2000),
Bütün Şiirleri (1976),
Seçmeler (Enis Batur tar., 1992).

Hikâye:
Abdullah Efendi’nin Rüyaları (1943),
Yaz Yağmuru (1955),
Hikâyeler (1983, ilk iki kitap ve bunun dışında kalanlar).

Roman:
Huzur (1949; 22 Şubat-2 Haziran 1948 Cumhuriyet gazetesinde tefrika),
Saatleri Ayarlama Enstitüsü (1961),
Sahnenin Dışındakiler (1973; tefrika 1950),
Mahur Beste (1975; tefrika 1944),
Aydaki Kadın (1987).

İnceleme:
Tevfik Fikret Hayatı Şahsiyeti Şiir ve Eserlerinden Parçalar (1937),
Namık Kemal Antolojisi (1942),
19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi I (1949, gen. 2. bas., 1956),
Yahya Kemal (1962),
Edebiyat Üzerine Makaleler (yay. haz. Zeynep Kerman, 1969),
Mücevherlerin Sırrı (1928-60 arası gazete ve dergilerde yayımlanmış ama kitaplarına girmemiş yazı, röportaj ve anket cevapları; yay. haz.: İlyas Dirin, Turgay Anar, Şaban Özdemir, 2002),
Edebiyat Dersleri (Ders notları, haz. Abdullah Uçman, 2002).

Deneme:
Beş Şehir (1946), Yaşadığım Gibi (1970).

Mektup:
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Mektupları (Zeynep Kerman tar., 1974),
Tanpınar’dan Hasan–Âli Yücel’e Mektuplar (haz. C. Y. Eronat, 1997).

Senaryo: İki Ateş Arasında (1998).

Çeviri:
Alkestis (1943)
Elektra (1943)
Medeia (1943) (Euripides’ten),
Yunan Heykeli (Henri Lechat’dan, Zühdü Müridoğlu ile, 1945).

Eserlerinin yeni baskıları Dergâh Yayınlarınca ve daha sonra da YKY tarafından yapıldı.
________________

 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Kapalı
Refbacks are Kapalı





Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 13:46.