Radyo Extra Sanal Radyoculuk hakkında aradığınız her türlü bilgi, makale ve sunumlara bu başlık altından ulaşabilirsiniz. |
|
Seçenekler | Stil |
04 Aralık 2020, 21:06 | #11 |
Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir şey Var
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır Kopmaz kökler salmaktır oraya Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına İnsan balıklama dalmalı içine hayatın Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana |
|
|
04 Aralık 2020, 21:08 | #12 |
Ben seni mutlu etmek istemiştim.
Titreyen gözlerine sığındım ben kuruyan gözlerime inat , acıyla sararmış o narin kirpiklerin sığındı yorgun yüreğime; ikimizde sığınacak bir yürek arıyorduk ve onu bulmanın sarhoşluğu ile yüreklerimiz atıyordu hayata inat, mutluluk senfonileri çalıyordu hislerimizde , birbirine dokunmaya hasret ellerimizde, hayat buluyordu hep o kalbimizi saran mutlu geleceğin umudu, sonraysa sadece bir damla göz yaşında ancak hayat bulabiliyordu senden geriye kalan hislerim, oysa ben seni ucu aydınlığa açılan karanlık bir tünelin sonunda beklemiştim yıllarca, ben seni mutlu etmek istemiştim yüreğimi yüreğinin al renkleri ile boyayarak.. |
|
|
04 Aralık 2020, 21:08 | #13 |
Bir Canı Almak - Radyoda Okunacak Hikaye
Doktordu. Günleri hastanede geçiyordu. Eve yorgun argın dönüyordu her gün. İnsanlar doktorları rahat rahat hayat yaşayan kişiler olarak bilirler hep. Halbuki en stresli hayat belki de onların hayatıydı.. İki çocuğu ve karısı ile beraber mutlu bir hayatları vardı. Bütün gelirlerini ve giderlerini bu üç, bir de kendi dört kişiye göre planlamıştı. Böyle planlı yaşamazlarsa bir gün ekonomik sıkıntıçekebilirlerdi. Sevgi dolu bir kalbi vardı. Çocuklarını ve karısını çok seviyordu. Karısı da iyi bir insandı. Hele hele bu iyilik ve güzelliği çocuklarına aşılamaya çalışması, onu bir kuyumcu kadar hassas yapmıştı. Adeta işliyordu bir gergef gibi ruhlarını çocuklarının. Bu böyle giderken, mutlulukları yolundayken bir gün içlerine sıkıntı ateşi düşürecek bir şey oldu. Belki pek o kadar mühimsenecek bir şey değildi ama onlara göre ekonominin bu kadar enflasyonla basınç yaptığı bir devirde bu büyük bir konu idi. Üç dört aylık hamileydi karısı. Hiç beklenmedik bu haber karşısında ikisi de şoke olmuştu. Bütün planları, hayatlarının programı altüst olacaktı böylelikle. içlerindeki sıkıntı gün geçtikçe büyüyordu. Bu çocuğu istemiyorlardı. Doğmaması gerekti bu miniğin. Hayatlarını bunalıma sokacak bu misafirin evlerine ayak basmaması her şeyden daha iyi olacaktı.. Bir gece baş başa verdiler ve iyice konuyu derinlemesine konuştular aralarında. Ve karar verdiler onu aldırmaya. Çünkü güçleri yetmeyecekti onu yetiştirmeye.. Evet ertesi gün gidecekler ve bu işten iyi anlayan bir doktor arkadaşı tarafından üç dört aylık misafirin hayatına son vereceklerdi. Bir sürü bahaneler ve sebepleri bir bir sıraladılar gece boyu birbirlerine. Ve bu işin bitmesi gerektiğine karar verdiler sabaha doğru. İçlerinde bir huzursuzluk olsa da; bu, hayatları boyunca çekecekleri huzursuzluktan daha büyük olamazdı. Evet o sabah beraberce çocuklarını evde yalnız bırakarak doktora gittiler. Onları yalnız bırakmalarının sebebi ise, çok çabuk döneceklerini tahmin ettiklerindendi. Doktor arkadaşı onlara randevu vermişti ve bu işi çok çabuk bitirebileceğini, hiç sıra beklemeyeceklerini söylemişti. Evde yalnız kalan çocukların büyük olanına iyice tembih etmişlerdi kavga falan yapmamaları için. Küçüğü zaten sözden anlayacak yaşta değildi. Her söylenene baş sallıyor veya sinirlenince 'olmaz' deyip, geçiyordu. Aklı ermiyordu bazı şeylere.. Onlar gittiklerinde çocuklar güzel güzel oynamaya başladılar. Gün ışığı perdeleri açık olan pencereden içeriye sızıyor ve halıların üstünde aydınlık motifler oluşturuyordu. Ama bu motifler gün boyu sürecek miydi? Bu aydınlık bütün günü kaplayacak mıydı? Evet onlar muayenehaneye ulaştıklarında iki kardeş de iyice oyuna dalmışlardı. Hele hele bir de bu oyun büyüğün, babasının ameliyat aletlerini bulmasıyla hareketlenince daha da sevinmişlerdi. Günlerdir yalnız kalmayı özlüyordu zaten çocuk. Küçüğüyle beraber doktorculuk oynamayı, onu ameliyat etmeyi aklına koymuştu nice zaman önce. Ama bir fırsatını bulamamıştı. İşte bugün eline böyle bir fırsat geçmişti. Anne ve babaları dönmeden bu fırsatı değerlendirmeli ve ameliyatı bitirmeliydi. Hatta dikişi bile televizyonlarda gördüğü gibi tamamlamalıydı.Ama onun alnından terleri kim silecekti? Hiç hemşiresi yoktu bu işi yapacak. Olsun; kardeşi bu işi yapardı. Ara sıra alnındaki terleri o silebilirdi. Zaten bu bir oyun değil miydi? Cerrahi oyunu başlamıştı. Kardeşini ameliyat olması gerektiğine iyice ikna etti ağabey. Sonra eline neşteri aldı. Bir sürü pamuk, tentürdiyot gibi malzemeleri de yanıbaşına koymuştu. Sargı bezi, merhemler hepsi vardı işte kutuda. Dikiş için ip ve iğne bulması gerekiyordu. Bunun için annesinin perdeye geçen gün iliştirdiği ipi takılmış iğneyi aldı ve onu da malzemelerin yanına koydu. Onlar bu işle meşgul iken anne ve baba muayenehanede çocuğu aldırmakla meşguldüler. Çocuk ilk bıçağı kardeşine vurduğu anda, doktor da ilk bıçağı vurmuştu cenine. Sanki aynı anda devam ediyordu ameliyat işi. Bir fark vardı aralarında. Biri biraz sonra iyileşecek umuduyla kalbi atan bir miniğin yaptığı ameliyattı. Diğeri bir daha hayata uyanamayacak ceninin karamsar tablosuydu. Fakat her ikisi de bir feryat odağında toplanıyordu bu işin. Çocuk bıçağı kardeşinin şah damarında gezdirdi. Ve birkaç darbe de oralara vurdu.'Buralarda mikrop olabilir' diyordu durmadan. Biraz sonra kardeşinin bütün vücudu kanrevan olmuştu. Yattığı yer kıpkırmızı bir renge boyanmıştı. Diğer tarafta kürtaj masasındaki annesinin içindeki istenmeyen bebek de ölümün kollarına ulaşmıştı. İki ölüm bir anda oldu. İki can bir anda çıktı. Ama bunu kimse bilmiyordu. Çocuk çok korktu kardeşinin durumundan. Onun çırpına çırpına can vermesi onu oldukça ürkütmüştü. Ama küçük olduğu için ölümün ne olduğunu bilmiyordu. Uyusun diye üzerine beyaz bir çarşaf örttü sonra da. Tıpkı televizyonlarda olduğu gibi. Anne ve baba eve dönmeye hazırlanırken çocuk da yaptığı hatayı biraz hissettiği için evden kaçıp saklanmayı kafasına koymuştu. Saklanmak için en emin yer evlerinin önüne devamlı park eden kamyonun altıydı. Orada kimse onu bulamazdı. Çünkü oldukça sakin bir yerdi bu kamyonun altı. Ara sıra burada arkadaşlarıyla saklanırlar ve ellerine geçirdikleri bir kediyle saatlerce oynarlardı. Bunu hatırladı çocuk ve doğrudan doğruya kamyonun altına girdi ve tekere sırtını yaslayıp öylece minik kalbiyle suçunu düşünmeye başladı. Anne baba yola çıkmış evlerine doğru ilerliyorlardı. Bu sırada kamyon sahibi de bir yere yük almak için evinden çıktı. Her şeyden habersiz olarak kamyona doğru yürüdü ve bindi. Kontak anahtarını çevirdi. Anne baba semtlerine yaklaşmışlardı; ama kamyon harekete geçmişti. Onlar daha eve ulaşamadan ağabey kardeşine ulaşmıştı. Evet kamyon bu küçük bedeni bir teker dönüşüyle ezip geçmişti. Bir şeyi ezdiğini fark eden şoför aşağıya indi ve bir de ne görsün; karşı evin çocuğu kamyonun altındaydı. Büyük bir şok geçirdi adam. Büyük birkalabalık toplanmıştı evin önünde. Bugün iki can gitmişti ve bir üçüncüsü de daha doğmadan göklere uçuvermişti biraz evvel... Anne ve baba evlerinin önündeki bu kalabalıktan kuşkulanmışlardı. Olay yerinde başlarına geleni anlayınca anne düşüp bayıldı. Onu hastaneye götürdüler. Baba büyük bir telaş içinde eve koştu. Ve küçüğü bağrına basıp öpüp koklamak istiyordu. Bir evladını kaybeden babanın içinde diğerine odaklanan sevgiyi bu derdi çekenler, bu acıyı tadanlar çok iyi bilirler. Ama eve girdiğinde fersiz gözleri bir noktaya dikilmiş çocuğu görünce babanın bütün hayatı sönmüştü. Bütün dünyası yıkılmıştı. Evin içindeki, dıştan akseden ışık bile artık halılara aydınlık motifler örmüyordu. Her şey karanlıktı artık. Her şey zifiri bir renge bürünmüştü. Evet bir cana bedel iki çocuğunu da almıştı işte Allah. Bu bir ikazdı; ama çok pahalı bir ikaz olmuştu onlar için. Çok pahalı bir ikaz... |
|
|
04 Aralık 2020, 21:08 | #14 |
Aklımda sen - Kısa Radyo Şiirleri
'Bir gece, Gecede bir uyku.. Uykunun içinde ben.. Uyuyorum, Uykudayım, Yanımda sen. Uykumun içinde bir rüya, Rüyamda bir gece, Gecede ben.. Bir yere gidiyorum, Delice.. Aklımda sen. '' |
|
|
04 Aralık 2020, 21:09 | #15 |
Eskisi kadar özlemiyorum seni,
Radyo da okunacak şiirler serisinde bugün "Eskisi kadar özlemiyorum seni" adlı şiiri sizlerle paylaşmak istiyorum. PHP- Kodu
|
|
|
04 Aralık 2020, 21:10 | #16 |
Kız`a bir parti de rastlamıştı. - Radyo Hikayeleri
Kiza bir partide rastlamisti.. Harika birseydi. O gun pesinde o kadar delikanli vardi ki.. Partinin sonunda kizi kahve icmeye davet etti. Kiz parti boyu dikkatini cekmeyen oglanin davetine sasirdi, ama tam bir kibarlik gosterisi yaparak kabul etti. Hemen kosedeki sirin kafeye oturdular. Delikanli oyle heyecanliydi ki, kalbinin carpmasindan konusamiyordu. Onun bu hali kizin da huzurunu kacirdi... "Ben artik gideyim" demeye hazirlanirken, delikanli birden garsonu cagirdi... "Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi.. "Kahveme koymak icin.." Yan masalardan bile saskin yuzler delikanliya bakti... Kahveye tuz!.. Delikanli kipkirmizi oldu utanctan, ama tuzu kahvesine doktu ve icmeye basladi. Kiz, merakla "Garip bir agiz tadiniz var" dedi.. Delikanli anlatti: "Cocukken deniz kenarinda yasardik. Hep deniz kenarinda ve denizde oynardim. Denizin tuzlu suyunun tadi agzimdan hic eksilmedi. Bu tatla buyudum ben.. Bu tadi cok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadi dilimde hissetsem, cocuklugumu, deniz kenarindaki evimizi ve mutlu ailemi hatirliyorum. . Annemle babam hala o deniz kenarinda oturuyorlar... Onlari ve evimi oyle ozluyorum ki.." Bunlari soylerken gozleri nemlenmisti delikanlinin... Kiz dinlediklerinden cok duygulanmisti. Icini bu kadar samimi doken, evini, ailesini bu kadar ozleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmaliydi. Evini dusunen, evini arayan, evini sakinan biri... Ev duyusu olan biri... Kiz da konusmaya basladi... Onun da evi uzaklardaydi.. Cocuklugu gibi... O da ailesini anlatti. Cok sirin bir sohbet olmustu... Tatli ve sicak... Ve de bu sohbet oykumuzun harikulade guzel baslangici olmustu tabii... Bulusmaya devam ettiler ve her guzel oykude oldugu gibi, prenses, prensle evlendi. Ve de sonuna kadar cok mutlu yasadilar. Prenses ne zaman kahve yapsa prensine icine bir kasik tuz koydu, hayat boyu... Onun boyle sevdigini biliyordu cunku... 40 yil sonra, adam dunyaya veda etti. "Olumumden sonra ac" diye bir mektup birakmisti sevgili karisina... Soyle diyordu, satirlarinda... "Sevgilim, bir tanem... Lutfen beni affet. Butun hayatimizi bir yalan uzerine kurdugum icin beni affet. Sana hayatimda bir tek kere yalan soyledim... Tuzlu kahvede... Ilk bulustugumuz gunu hatirliyor musun?.Oyle heyecanli ve gergindim ki, seker diyecekken 'Tuz' cikti agzimdan... Sen ve herkes bana bakarken, degistirmeye o kadar utandim ki, yalanla devam ettim. Bu yalanin bizim iliskimizin temeli olacagi hic aklima gelmemisti. Sana gercegi anlatmayi defalarca dusundum. Ama her defasinda korkudan vazgectim. Simdi oluyorum ve artik korkmam icin hicbir sebep yok... Iste gercek... Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat.. Ama seni tanidigim andan itibaren bu rezil kahveyi ictim. Hem de zerre pismanlik duymadan. Seninle olmak hayatimin en buyuk mutlulugu idi ve ben bu mutlulugu tuzlu kahveye borcluydum. Dunyaya bir daha gelsem, herseyi yeniden yasamak, seni yeniden tanimak ve butun hayatimi yeniden seninle gecirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve icmek zorunda kalsam da.." Yasli kadinin gozyaslari mektubu sirilsiklam islatti. Lafi acildiginda, birgun biri kadina "Tuzlu kahve nasil bir sey" diye soracak oldu... Gozleri nemlendi kadinin... "Cok tatli!..." dedi... Dileriz tuzlu kahve yapsaniz bile, sizi sadece "SIZ" oldugunuz icin sevenleriniz ve o kahveyi sevginin isiginda zevkle icenleriniz olsun.... |
|
|
04 Aralık 2020, 21:11 | #17 |
Seviyorum Seni Deli Gibi - Radyo Şiirleri
PHP- Kodu
|
|
|
04 Aralık 2020, 21:12 | #18 |
Hoş Geldin Her Şeyim
HER ŞEYİM Hoş geldin her şeyim. Benliğim özüm, Arşım ve de gökyüzüm, Söylemediğim o son sözüm, Tozdan sakındığım, Kirpiğim, kaşım, iki gözüm. Hoş geldin her şeyim. Yalan kuyusundan alıp çektiğim, En güzel gerçeğim, Çocukluğum. Gençliğim. İhtiyarlığım. Senle gelen bahtiyarlığım. Emeğim, alın terim. Darlığım. Bolluğum. Varlığım. Yokluğum. Açlığım. Tokluğum. Hoş geldin her şeyim. Herkese kalabalığım. Bir tek sana yalnızım. Ömrümün her mevsimi, Baharım, yazım. Muradım, kaderim, alın yazım. Yüreğim, bağrım. Kalp ağrım. İnce sızım. Gönül hırsızım. Kutup yıldızım. Bana geldin ansızın. Hoş geldin her şeyim. En derin uykum. Rüyam. En güzel tutkum. Dünyam. Sevabım günahım. Sana değil sensizliğedir her ahım. Hoş geldin her şeyim. İzin ver gönül köşkünden içeri geçeyim. Hoş geldin acele ettiğim. Geç kaldığım. Bir bakışına bin ömür daldığım. Hüznüm. Tebessümüm. En güzel şiirim. Hoş geldin her şeyim. İzin ver gönül köşkünden içeri geçeyim. |
|
|
04 Aralık 2020, 21:12 | #19 |
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
KodBağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne. “O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin. Demeyeceksin işte. Yaşarsın çünkü. Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki. Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın. Ve zaten genellikle o daha az sever seni, Senin onu sevdiğinden… Çok sevmezsen, çok acımazsın. Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem. Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin. Senin değillermiş gibi davranacaksın. Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın. Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın. Çok eşyan olmayacak mesela evinde. Paldır küldür yürüyebileceksin. İlle de bir şeyleri sahipleneceksen, Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin. Gökyüzünü sahipleneceksin, Güneşi, ayı, yıldızları… Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak. “O benim.” diyeceksin. Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin… Mesela gökkuşağı senin olacak. İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın. Mesela turuncuya, ya da pembeye. Ya da cennete ait olacaksın. Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın. Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat. İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak… |
|
|
04 Aralık 2020, 21:13 | #20 |
Bekleyiş
Bir ayak sesi duymayayım Kapıya koşuyorum Gelen sen misin diye Bir sarı saç görmeyeyim Yüreğim burkuluyor Ağlamaklı oluyorum Her şey bana seni hatırlatıyor Gökyüzüne baksam Gözlerinin binlercesini görürüm Bir rüzgar değse yüzüme Ellerini düşünmeden edemem Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer Tadı senden gelir Yediğim yemişlerin İçtiğim içkilerin Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı Bu emsalsiz hüzün Seni beklediğim içindir Resmine bakamaz oldum Uykulardan korkuyorum artık Utanıyorum odamdaki bütün eşyalardan Şu sedir hala gelip oturmanı bekliyor Şu ayna karşısında güzelliğini seyretmeni Şu kadeh dudaklarına değebilmek için duruyor masada Ve şu saat geldiğin anda Durabilir sevincinden Zaman çıldırabilir Çünkü benim dünyamda Ölümsüzlük, seni sevmek demektir. Bir çocuk doğmayı bekler Bir ağır hasta ölmeyi Bitkiler yağmur ve güneşi bekler Yalnız bir kadın sevilmeyi Ve düşün ki bir adam İçinde bütün bekleyenlerin korkusu ve ümidi Seni bekler Asılmayı bekleyen bir idam mahkumu gibi Sen gelinceye kadar Pencerem kapalı duracak Rüzgar gelmesin diye Artık perdeleri açmayacağım Gün ışığı girmesin diye Sonra kahrolacağım Bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta Ve günlerce gecelerce haykıracağım Nerdesin diye, nerdesin diye Bir gün bu kapıdan sen gireceksin Biliyorum Ergeç bu bekleyişin bir sonu gelecek Yıllarca sonra Öldüğüm gün bile gelsen Bütün bu bekleyişlerimi ve öldüğümü unutup Çocuklar gibi sevineceğim Kalkıp sarılacağım ellerine Uzun uzun ağlayacağım Ümit Yaşar OĞUZCAN |
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|