IRCRehberi.Net- Türkiyenin En iyi IRC ve Genel Forum Sitesi  
 sohbet
derya sohbet


2Beğeni(ler)
  • 2 Post By Fragile


 
 
Seçenekler Stil
Alt 22 Ocak 2024, 00:40   #1
Özel Üye
Fragile - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart Portekiz Edebiyatı, Sanatı ve Müziğinde Duyguların Seyri

Portekiz Edebiyatı, Sanatı ve Müziğinde Duyguların Seyri



Kent ve melankoli
Güneş çatıların üstünde yavaş yavaş alçalıyor. Deniz kabarmış. Gün batmadan ulaşması gereken çok yer var. Lizbon’u İstanbul’a benzetirler. Benziyor mu gerçekten? Çığlık çığlığa martılar. Uzakta Vasco de Gama köprüsü. Yokuşları inip çıkmaktan yorgun. Havada asılı gibi duran tuhaf bir yakarış hâli. Saudade bu. Kelime on üçüncü yüzyıla kadar uzanan bir geçmişe sahipmiş. Bazıları keşifler sırasında ortaya çıkmış olabileceğini söylüyor. Bilinmeyen denizlere, okyanuslara yolculuk ederken suların karanlıklarında kaybolanlara, savaşta ölenlere, gittiği yerden geri dönemeyenlere duyulan hüzün anlamında. Eksikliğe, yokluğa, bir daha kavuşulamayacağına dair tanımsız bir his. Yahya Kemal’in Sessiz Gemi’sini tekrar düşünmek zamanı belki de. Ünlü fadista (Fado söyleyen kişi) Celeste Rodrigues, Fado’nun onun için hüzün anlamına gelmediğinden bahsetmiş. Güzel olanın hüzünlü olamayacağından. Hatta bu duyguyu hissedebilmenin zevkinden dem vurmuş. Siyahlar içinde söylermiş şarkılarını. Yolcunun kulağında geleneksel Portekiz gitarının ezgileri. Fado’da teslimiyet, kader ve dolu dolu melankoli var. Ağıt gibi iç yakıcı melodiler. Popüler gelenek saudade kelimesini keşifler çağında denize açılanların ardından yoksul ailelerin yaşadığı kayıp duygusuyla ilişkilendirir. Melankoliyi belki de kolektif özlem duygusuna bağlı değerlendirmek gerekli.

Yolcunun gözlemleri
Paket taşı döşeli inişli çıkışlı sokaklar, dar kaldırımlar ve azulejolarla (seramik duvar karoları) bezenmiş renkli binaların arasından yürürken şirin kafelerden yükselen taze pişmiş yöresel tatlıların, kurabiyelerin kokusuyla kendinden geçiyor âdeta. Geçmez mi insan hiç? Çocukluğunu, geçmişin naifliğini, biricik arkadaşlarıyla buluştuğu minik pastaneleri anımsıyor. Sahilde şehrin nabzı hızlanıyor. Tagus (Tejo) nehrinin yanı başında anıtsal kocaman bir heykel Padrão dos Descobrimentos. İşte bu noktadan dünyanın ilk global kasabası olmak için okyanusa doğru yelken açmışlar. Ne büyük cesaret, hele o yüzyıllarda.

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Anıtın başında denizci Prens Henry, ardında Keşifler Çağı'nın önde gelen otuz iki figüründen oluşan bir kortej. İçinde kimler yok ki. Kral Afonso V, Vasco da Gama, Brezilya'yı keşfeden Pedro Álvares Cabral, dünyanın etrafını dolaşan yine Portekizli Ferdinand Macellan. Vasco de Gama ve Macellan’ı coğrafya derslerinden anımsayabilir belli belirsiz. Irmağın karşı tarafında UNESCO dünya mirası Jerónimos manastırı kaşiflerle şairlerin izleriyle dolu. Denizle ilgili sembollerle süslenmiş avlularda kayboluyor. Duvarlarda gölgeler. Hemen yanındaki kilisede Vasco de Gama ile Portekiz edebiyatının en önemli destansı eseri Lusiad’ın şairi Luís de Camões’in mezarları karşı karşıya. Vitraylardan süzülen ve mezarlara yansıyan ışık oyunları gerçekten göz kamaştırıcı. Goethe’nin “Işık. Biraz Daha Işık” sözü yerini bulmuş sanki.

Edebiyat ve sanat yolculuğu
Portekiz edebiyatı, keşifleri, sömürgecilik ve siyasi çalkantılarla dolu ülkenin karmaşık geçmişini yansıtan bir hikâyeye sahip. Portekiz yüzyıllar boyunca dünyayı büyük ve güçlü ülkelerden daha fazla etkilemiş. The First Global Village kitabının yazarı Martin Page'e göre Portekizli Cizvitler Japoncaya yeni sözcükler kazandırdılar. Örneğin “teşekkür ederim” anlamına gelen “orrigato” Portekizlilerin armağanıymış. Tempura tarifini de Japonya’ya onlar getirmiş. Japonlara depreme dayanıklı binaları nasıl inşa edebileceklerini bile öğretmişler. Acı biberi Hindistan’a götürmüşler. Böylece köri yemeği icat edilmiş. Araplar ülkeye geldiklerinde yanlarında muz, hindistancevizi, şeker kamışı, palmiye yağı, mısır, pirinç, soğan gibi sebze ve meyveleri getirmişler. Sintra kenti nesiller boyu Henry Fielding, Alfred Lord Tennyson, Lord Byron, Ian Fleming, Graham Greene gibi yazarlara ilham kaynağı olmuş. İspanya ile karşılaştırıldığında az sayıda eser bulunmasına rağmen, Arap Endülüs uygarlığını kuran Kuzey Afrika’dan gelen Morolar (Moors) Portekiz dilinde ve kültüründe derin izler bırakmışlar. Koridorlar, evlerin, yapıların duvarları ve iç mekânlar canlı tasarımlarla, desenler ve azulejo adı verilen seramik karolarla göz kamaştırıyor. Azulejo Arapça cilalı taş anlamına gelen bir kelimeden türemiş. Masmavi seramikler baştan çıkarıcı. Elinden fotoğraf makinası düşmüyor yolcunun. Bir fotoğraf, ardından bir tane daha.

***
Azulejo sanatı zamanla Barok dokunuşlarla, Manueline (Portekiz geç gotik sanatı) ayrıntılarıyla birleşerek dönüşüme uğramış. Rönesansta İspanyol ve Portekiz sanatı Avrupa'nın diğer bölgelerindeki kültürel hareketlerden etkilenmiş. İber Yarımadası sanatı kendine özgü karakterini korumayı başarmış. Dev bir mozaiğin parçaları gibi eserler. Biraz dikkatle bakınca kimsenin gözünden kaçamayacak kadar belirgin özellikler bunlar.

"Os Lusíadas" Vasco da Gama'nın deniz maceralarını anlatıyor. On sekizinci yüzyılda aydınlanmanın etkisi edebiyatta da değişimi getirmiş. António José da Silva gibi yazarlar eserlerinde klasik formları toplumsal eleştiriyle birleştirmişler. 1755 Lizbon depremi büyük yıkıma sebep olmuş. Siyasi sosyal çalkantılar Portekiz edebiyatını da etkilemiş. Yirminci yüzyılın başına denk gelen modernizmi de unutmamak gerekli.

Nobel Edebiyat Ödüllü José Saramago çok sevdiği ülkesini boydan boya kat ederek, gözlemlerini, kadim mitlerle harmanlamış ve yeni bakış açılarıyla dopdolu melez bir seyahat günlüğü kaleme almış. Journey to Portugal: In Pursuit of Portugal's History and Culture.

Huzursuzluğun vazgeçilmez babası Fernando Pessoa karşısına çıkıyor yolcunun. Şehirde yazara ait ayrıntılar bol. Paralel evrende kurduğu hayalleri gibi okuduklarını da yeniden anımsıyor. Binlerce satırdan kimileri daha fazla aklına takılmış. Bitmeyen akşamlarda yalnızlık kokan labirentlerin hüzünleriyle içini ferahlattığını söylüyor ya Pessoa usta. İşte saudade kavramına dair biricik ipuçları. Kederler içinde kalemi kavrıyor. Rahatsızlık döngüsünün de, kendi ikilemlerinin de farkında. Pessoa'nın farklı duyguların çeşitli yönlerini ayrı metinsel kişilikler aracılığıyla kendini ifade eden eserleri. Düzyazılarıyla şiirleri bellek ve nostaljiyle bağlantılı melankolik bir kenti betimliyor. Şiirde de yeni formların ve felsefi fikirlerin öncüsü o. Ama Lizbon eksilmeyen güneşiyle olumlu enerjiler saçan ışıltılı bir kent aslında. Edinburg’da gotik bir metin yazılabilir belki ama Lizbon sanki en karamsar yazarı bile neşeye davet eder gibi. Zaten Pessoa da “Lizbon’un güneşinde parlayan renk demetlerini” övmeyi ihmal etmemiş.

Kitapçılarda soluklananlar
Pastéis de nata yemek için Martinho de Arcada’da mola verir, birkaç saat yazarsa kendini Pessoa’nın heteronimlerinden biri gibi hissedebileceğini düşünüyor. Onun sık uğradığı kafe burası zira. Yanılgı belki de. Ama olsun, yanılmak bile keyifli. Guinness Dünya Rekorları'na göre 1732’den beri faaliyette olan en eski kitapçıya, Livraria Bertrand’a uğruyor. Sokağın hemen karşısındaki 1913’den kalan Livraria Sá da Costa nadide kitaplarla eski harita koleksiyonuna sahip. Aydınların ve kitapseverlerin buluşma yeri. Ortalık mis gibi cilt cilt kitap kokuyor. Okur yazar olup buralarda aklını kaybetmemek mümkün mü? Saramago kitaplarının yan yana dizildiği bölüme geliyor. Körlük romanında felaketin, insanın hem iyi hem de kötü yönlerini ve içindeki ilkel insanı ortaya çıkarma potansiyelini alegoriyle anlattığını anımsıyor.

Kent turist kaynıyor. Özellikle pandemi sonrasında ekonomik zorluklar farklı kültürlerden oluşan halkın belini ciddi anlamda bükmüş. Fiyatlar epey artmış. Yine de çok güleryüzlüler. Pek belli etmiyorlar. Bu arada pastéis de nata tarifini de öğreniyor. Yumurta sarısı, un ve tarçın gibi temel malzemeler kullanılırmış. Sıcacık fırından çıkma Portekiz tatlısı. Hele o tarçının kokusu.

Yorgun yolcunun aklında o sırada Celeste Rodrigues’un Fado’larından bir iki dize var.

“Gölgemin hızla uzaklaştığını hissediyorum

Gölgem benden bıktı, ben de gölgemden bıktım”








Oggito
 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Kapalı
Refbacks are Kapalı





Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 16:29.