IRCRehberi.Net- Türkiyenin En iyi IRC ve Genel Forum Sitesi  
 sohbet
Sohbet chat


💬 Bu Alana Reklam Ver ! 🎉 Hemen Katıl!
 
 
Seçenekler Stil
Alt 13 Mart 2025, 20:40   #11
Standart

KARAGÖZ İLE HACİVAT: BİZANS ALTINI
Karagöz bir gece rüyasında kendini Pınarbaşı Meydanı'nda toprağı kazarken görür. Kazar, kazar ve sonunda bir küp Bizans altını bulur. Çok sevinir ve oynamaya başlar. Daha sonra kan ter içinde uyanır. Sabahı bekleyemez, alacakaranlıkta kazmayı, küreği kapar ve yola çıkar.

Pınarbaşı Meydanı'na geldiğinde acele tarafından kazmayı toprağa vurur. Kazdıkça kazar. Sabahleyin işe giden Bursalılar, Karagöz'ü görürler. Toprağı neden kazdığını sorarlar. Karagöz rüyasını anlatır. Adamlardan bazıları Karagöz'e katılır. Onlar da kazma, küreklerini alıp gelirler ve biri o yanda, biri bu yanda kazmaya başlarlar.
Öğle vaktine doğru Hacivat olaydan haberdar olur. Evde bulunan babadan kalma bir Bizans altınını cebine koyar ve yola çıkar. Hacivat geldiğinde Karagöz rüyasını ona da anlatır. Hacivat sırf muziplik olsun diye dinlenen birinin kazmasıyla toprağı biraz kazar ve altın buldum diye bağırır. Yanındaki Bizans altınını gösterir. Buna sevinen Karagöz altını alır, cebine atar ve orayı daha derin kazmaya başlar.
Akşam üstüne doğru meydan baştan aşağı kazılır ama başka altın bulan olmaz. Karagöz tamam der ve işi bırakırlar. Karagöz meydandan ayrılmadan Hacivat önüne çıkar:
" Aman Karagözüm, ben şaka yapmıştım. Altını evden getirmiştim. Altınımı ver de gideyim, " der.
Karagöz: " Oldu mu şimdi Hacivat? Altını burada buldun. "
Hacivat: " Hayır, ben onu evden getirmiştim. "
Karagöz: " Senin evde altın ne arar? Bu altın rüyamda gördüğüm altınlardan biri. "
Hacivat: " Aman Karagözüm, etme, eyleme, beni buraya geldiğime pişman etme. "
Oradaki adamlar Karagöz'den yana taraf olunca Hacivat susar ve bir kenara oturup ağlamaya başlar. Karagöz altını epey bir akçe karşılığında satar. Kışın dört ay evde sırtüstü yatar, çalışmaz ve akçeleri bitirir. Yazın gelmesiyle birlikte iş aramaya başlar.***

SON

------------------------------------------------------------------------------------


SİVRİKOZ ZAMANA KARŞI
Sivrikoz'un küçük yaşlardan itibaren kafasına takılan sorular vardır. Yıllar geçtikçe bu sorular daha da belirginleşir. Annesine, babasına, amcasına, dayısına bu soruları sorar fakat gelen cevaplar tatminkar olmaz. İyi, güzel diyorsunuz da benim beklediğim cevaplar bunlar değil, der. Babası bir gün: " Sivrikoz beklediğin cevaplar bunlar değilse sen sorduğun soruların cevabını biliyorsun demektir. " der de Sivrikoz babasına cevaplardan tam olarak emin olmadığını söyler. Sivrikoz'un sorduğu sorular nedir?
Acımasızca geçen zaman, insanları neden yaşlandırıyor?
İnsanların görünüşleri neden değişiyor?
Zaman geçtiği için, insanlar yaşlanıyorsa zamanı durdurmak mümkün değil midir?
Sivrikoz bir gün babası Hacivat'tan izin alır ve zamanı arayıp bulmak, onunla hesaplaşmak için, yola çıkar. Sonraki günlerde zamanı arar, her önüne gelene zamanı sorar ama kimse zamanın nerede olduğunu bilmemektedir. Günlerden bir gün bir ormandan geçerken bunalır, olanlar canına tak der ve bağırır: " Ey zaman, kimsin sen, neredesin, aramaktan bıktım, çık ortaya, yetti yaptıkların. "
Birden ormanda sert bir ses yankılanır: " Hey genç, beni mi aradın? Senin adın nedir? "
" Benim adım Sivrikoz. Seni aradım. Soracak sorularım var. Neden insanları yaşlandırıyorsun? Şimdinin ihtiyarı bir zamanlar gençtim, güçlüydüm diyor. Geçtin de ne oldu? Ne kazandın? İnsanlar belli bir yaşa gelince o insan için zamanı durdur. Yaşlanmasın ama yaşasın. Genç kalsın. "
" Sen neler diyorsun Sivrikoz? Daha önce kimse benim işime karışmıyordu. Ben de istediğim gibi kendimi kuruyordum. Genç ve güçlü birini, yaşlı, iki büklüm bir ihtiyar haline getirmek benim için önemli. Ben o ihtiyarın genç halini hatırlar ve gülümserim. Ama sen istemiyorsan bundan sonra kimseyi yaşlandırmam. "
Zamandan söz alan Sivrikoz sevinçle oradan uzaklaşır. Sonraki günlerde zaman sözünü tutmaz ve insanları yaşlandırmaya devam eder. Durumu fark eden Sivrikoz çok üzülür ve bir daha zamanı ne arayıp, ne sorar.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

 
Alt 13 Mart 2025, 20:43   #12
Standart

-----------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: İBİŞ SIRTLAN AVINDA
İbiş ok ve yay alarak Uludağ'a sırtlan avına çıkmış. Gezmiş, dolaşmış, ortalıkta hiç sırtlan yokmuş. Derken, Serdar Yıldırım'a rast gelmiş. Serdar yaşadığı zamandan 650 yıl gerideymiş. Elinde tüfek varmış, belinde fişek doluymuş. İbiş'e aslan avına çıktım, demiş.
İbiş: " Hani ok, hani yay? Neyle vuracaksın aslanı? "
Serdar: " Bak İbiş, ok ve yay ilkel silahlar. Bu gördüğün tüfektir. Tüfeğe şu fişeklerden koyarsın, sonra tetiği çektin mi, dan, hop aslan yerde. "
İbiş: " Küçücük fişek mi aslanı yere düşürecek? Fişek aslana çarpar sonra aslan sana kızar. Kaçarken tozu dumana katarsın. Hele yakalamasın aslan seni, bir lokmada yutar. "
Serdar: " Öyle değil işte. Fişek aslanın vücudunu deler geçer. "
İbiş: " Dediğin gibi olsun. Sen bu tüfekle aslan avladın mı? "
Serdar: " Avlamam mı? Yüzden çok aslan vurdum."
İbiş: " Yüzden çok mu? Hepsini Uludağ'da mı vurdun? "
Serdar: " Tabi ya ne sandın? "
İbiş: " Ama Uludağ'da aslan yok diyorlar. "
Serdar: " Var canım, olmaz olur mu? Ormanın derinlikleri aslan kaynıyor. İstersen gidelim, bak Uludağ'da aslan var mı, yok mu, kendi gözlerinle gör. "
İbiş: " Çok isterdim ama şunu başka bir güne bıraksak. "
Serdar: " Sen nasıl istersen İbiş. Aslan avı cesaret isteyen bir iş. Kolay olsaydı her önüne gelen aslan avcısı olurdu."

İbiş ile Serdar çene yarıştırırken ileriden iki avcının geldiğini görmüşler. Bunlar Karagöz ile Hacivat'mış. Karagöz ile Hacivat, İbiş'i tanıyorlarmış, Serdar ile de tanışmışlar.
Karagöz Serdar'ın aslan avına çıktığını duyunca şaşırmış. Tüfek, fişek olayını duyunca aklı karışmış. Serdar, ben bu tüfekle Uludağ'da yüz aslan vurdum, deyince kaşları çatılmış.
Karagöz: " Bak Serdar, bol keseden konuşma. Ben böyle şeylere kızarım. İbiş de atar tutar ama sen onu beşe katladın. İbiş'i dövdüm, seni de döverim. "
Bunun üzerine Serdar: " Geçen kış aralık ayında Uludağ'a çıkmıştım. Ne bereketli avdı. Dört tane gergedan avladım. " deyince Karagöz Serdar'ın üstüne atıldı. Aralarında bir boğuşma başladı. İkisi birlikte yere yuvarlanınca Serdar İbiş'in yardımıyla Karagöz'ün elinden kurtuldu, kaçmaya başladı. Karagöz Serdar'ın peşine takıldı. Az sonra yorulan Karagöz bir taşın üstüne oturarak Hacivat'ın ve İbiş'in gelmesini beklemeye başladı. Onlar geldikten sonra Karagöz: " Geyik gibi koşuyor, yakalamak ne mümkün. "
Hacivat: " Aman Karagözüm, yakalayamadın iyi oldu. "
Karagöz: " Nee? Sen hangi taraftansın Hacivat? "
Hacivat: " Ben senin tarafındanım Karagözüm. "
Karagöz: " Ama ondan tarafa çıktın. "
Hacivat: " Serdar İbiş'le konuşurken, biz araya girdik. Nasıl olsa bir şey vuracağımız yok. Bırak anlatsın. Avda böyle hikayelerin anlatılması ava renk verir. Ortam neşelenir. Bol bol gülünür. "
Karagöz: " Orhan neşelensin, gülsün. Ben gülemem. Boş keseden böyle avcı hikayelerini duyunca kan beynime çıkıyor. "
Hacivat: " Canım Karagözüm, büyüklük göster. Bırak gelsin, anlatsın. "
İbiş: " Sen büyüksün, yücesin, güçlüsün Karagöz Baba. He mi, geliversin mi? "
Karagöz: " Siz bu kadar istedikten sonra.. Gelsin bakalım. "

Hacivat'ın çağırmasıyla Serdar anında onların yanında bitti. Karşısındaki Karagöz'ün kara gözlerinin içine bakarak avcı hikayelerinin son versiyonunu anlatmaya başladı:
" Bir çakal varmış. Bu çakal tilkiden kurnaz, kurttan kavgacıymış. Kaplanları rakip bilmiş. Uludağ'da günün her saati kaplan kovalarmış. Kaplanların çakal karşılarına çıkacak diye ödü koparmış. Olaydan haberim oldu. Tüfek, tesisat kuşandım. Tam tekmil çakalı aramaya koyuldum. Çakala benim onu aradığımı söylemişler. Çakal yüz arkadaşını toplayıp geldi, benim etrafımı sardılar. Tüfekle çaktım aldım. Son kalan çakal, çak al beni de, dedi. Çaktım o çakalı da aldım. Dünya kurulalı beri böyle bir avcı görmekse Uludağ'ın kısmeti oldu. Uludağ benimle ne kadar gururlansa azdır. "

Müdahale etmemek için kendini zorlayan, hırstan dudağını ısırarak kanatan Karagöz dinamit gibi patladı. Önüne çıkan İbiş'e vurdu, Serdar'a vurdu. Yere yuvarlanan İbiş'le Serdar, kaçıp gitti. Karagöz'ü sakinleştirmek Hacivat'a düştü. İleride dere boyunda İbiş'le Serdar yüzlerini yıkayıp, su içtiler, biraz kendilerine geldiler.
İbiş: " Karagöz amma kızdı ha. Arada ben de tokadı yedim. Gülüp geçeceği yerde kızıyor. "
Serdar: " Doğru İbiş. Ben böyle hikayeleri eğlencelik olsun diye anlatıyorum. Son hikayeyi anlatırken, onun gülmese bile kızmayacağını düşündüm. Gülmedi ama kızdı. Hem çok kızdı. Hacivat'ın güldüğü yanına kar kaldı. Sen ne kar ne zarardasın. Ben de bu işten sebeplendim. "
İbiş: " Nee, sebeplendin mi? Tokadı yedin yeri öptün, sonra? "
Serdar: " Bir haftadır ağrıyan çürük dişim vardı. Sallanıp duruyordu. Korkudan dişçiye gidememiştim. Karagöz bir tokatta o dişi bana yutturdu. Buraya gelirken konuşmadık ya dilimi diş oyuğunda tutup kanı durdurdum. Derede ağzımı çalkaladım. İnanmazsan gel de bak. "
İbiş gelir, bakar: " Gerçekten oradan yeni diş çıkmış. Belli oluyor. " der ve kahkahalarla güler.

SON

 
Alt 13 Mart 2025, 20:51   #13
Standart

KARAGÖZ İLE HACİVAT: AYAKLI KÜTÜPHANE
Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşır.
Karagöz: "Hacivat, evi taşımışsın? "
Hacivat: " Doğru taşıdım. "
Karagöz: " Nereye taşıdın? "
Hacivat: " Şu kilisenin beş ev yukarısına. "
Karagöz: " Kilis'e mi taşındın? "
Hacivat: " Kilis demedim Karagözüm. Kilise dedim. "
Karagöz: " Kilis'e taşındığına göre Konya'yı görmüşsündür. "
Hacivat: " Konya da nereden çıktı? "
Karagöz: " Kilis'e giderken kervan Konya'dan geçer. "
Hacivat: " Ne Konya'sı, ne kervanı? "
Karagöz: " Mervan dayım Konya'da otururdu. Çocukken gitmiştik. "
Hacivat: " Dayının adı Mervan mıydı? "
Karagöz: " Van daha ileride Acem sınırında. "
Hacivat: " Eee? "
Karagöz: " Orada bir göl varmış. Deniz kadar büyükmüş. "
Hacivat: " Göl deniz kadar büyük olur mu? Deniz gölden büyüktür. "
Karagöz: " Marmara Denizi, Ege Denizi. "
Hacivat: " .... "
Karagöz: " Karadeniz, Akdeniz. "
Hacivat: " Bunları niye sayıyorsun? "
Karagöz: " Saymayı bilirim, bir, iki, üç. "
Hacivat: " Sonra. "
Karagöz: " Üç, iki, bir. "
Hacivat: " Sonrası yok mu? Sen kaça kadar okudun? "
Karagöz: " Üçe kadar. Matematikte birinciydim. "
Hacivat: " Belli, sondan birinci. "
Karagöz: " Okumam da iyidir. "
Hacivat: " Şu dükkanın levhasını oku bakalım. "
Karagöz: " Kem küm. "
Hacivat: " Sonra. "
Karagöz: " Ham hum. "
Hacivat: " Senin neden üçe gidemediğin belli. "
Karagöz: " Üçe gidecektim ama evden göndermediler. "
Hacivat: " Neden? "
Karagöz: " Çok şey öğrenmiştim, beynim dolmuştu. "
Hacivat: " Yapma ya? "
Karagöz: " Bana ayaklı kütüphane diyorlardı. "
Hacivat: " Ayaklı kütüphane ha? "
Karagöz: " Sen de bir şey bilmiyorsun Hacivat? Sen kaça kadar okudun? "
Hacivat: " Beşi bitirdim. "
Karagöz: " Beşi mi? Ben senden çok okumuşum. "
Hacivat: " Vay vay! Üç mü büyük, beş mi? "
Karagöz: " Sen de amma cahilsin be Hacivat. Tabi ki üç büyük. "

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Kapalı
Refbacks are Kapalı





Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 14:39.