IRCRehberi.Net- Türkiyenin En iyi IRC ve Genel Forum Sitesi  
 sohbet
derya sohbet


Felsefe Felsefe hakkındaki tüm konulara bu başlık altından ulaşabilirsiniz.

 
 
Seçenekler Stil
Alt 11 Mayıs 2020, 00:16   #1
She
✰ ÖzeL..
She - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart Büyük akillar benzer düsünmez..

Lotoyu genelde yanlış insanlar kazanır. Çünkü doğru rakamlar, kazandığı parayı hayalindeki şehrin oluşması ya da bir hastane kurulması yolunda harcayacak kişiler için, nadiren yan yana gelir. Bu yüzden Oxford'da eğitim görmüş filozof Matthew Steward'ın kendi şansını yarattığını görmek hem çok şaşırtıcı hem de çok sevindirici. Matthew Steward başarılı bir yönetim danışmanlığı firması kuruluşuna yardım etmiş ve buradan sağladığı kârlar, onun kendisini düşünce hayatına adamasına yol açmıştır.

Yeni hayatın bir kısmı 17. yy. dalavereciliğinin hikayesine dönüştü. Bu hikaye çarpık filozof Gottfried Wilhelm Leibniz'in Steward'ın halen sürdürdüğü modern felsefenin yaratıcısı Brauch de Spinoza ile uğraşlarıydı.

Spinoza sadece doğa kanunlarının sebep - sonuçlarına dayalı, düzen ve amaçtan bağımsız bir evren öne sürdü. Bu kainatın Tanrısı, aslı doğa olarak tanımlanabilecek hiçbir şeye müdahale etmeyen bir varlıktı. Spinoza insanoğlunun mevcut durumdan ve kendine göz kulak olmaktan sorumlu olduğuna inandı ve bütün bunlarda özgürlüğü gördü. Steward bu durumu: "iki ya da üç yüzyıldır beklenen felsefi gelişmeler" olarak tanımlar. (Einstein'a tanrıya inanıp inanmadığı sorulduğunda: "Ben Spinozanın tanrısına inanırım." diye cevaplamıştır.)

Steward "Saray Mensubu ile Sapkın Düşünceli Kişi" de çok saygın ve bilindik düşünürleri "gürültü" olarak ele alıp metafizik düşüncelerle alakalı yeni bir sayfa açarak hemen hemen imkansızı başarmıştır. Steward konuşan iki karakteri dönemin insanları olarak göstererek onların alışkanlıklarını, sosyal hayatlarını renkli ve açık bir biçimde anlatır. Steward akıcı ve neşeli bir yazardır. Onun ilaveleri verimli bir nüktedanlık gösterir. Steward şöyle yazar: "Leibniz'in kariyeri boyunca gösterdiği politik faaliyetlerinin merkezi tek bir sloganla özetlenebilir; Spinoza'yı durdurun!" ve ekler; "Leibniz'in Spinozism paranoyası Leibniz'in yaşadığı çağın bir özelliğidir." Okurlar içinde bulunduğumuz çağı o çağdan daha üstün görmesinler diye Steward anti- Spinoza kampanyasıyla anti- komünizm mücadelesini kıyaslar ve her ikisini de cadı avına benzetir.

Spinoza'nın zamanında dar görüşlü düşünürlerin karşıt fikirlere ve popüler düşüncelere karşı duydukları şüpheye hâkim olan ve zengin patronları dize getiren soru şuydu: "Eğer Spinoza'nın tanrısına inanıyorsanız aslında sürgün, hapis ya da ölümle cezalandırılabilecek bir suç olan ateizmin içinde bulunmuyor musunuz?" Leibniz buna inanıyordu. Spinoza'yı, zircirlenip kamçılanmayı hak eden kötü, şeytani bir insan olmakla suçlayan piskopos ve onu aforoz eden Amsterdamlı Yahudiler gibi birçokları da böyle düşünüyordu. Steward'a hâkim olan muamma ise; Spinoza'nınkilerden farklıymış gibi gösterdiği fakat aslında ondan kopyaladığı öğretileri ile kendi ateizmini maskelemek için Spinoza'ya tepki olarak alaycı bir biçimde kendi felsefesini oluşturan Leibniz'in Spinoza'nın tanrısına inanıp inanmadığıdır.

Steward'ın , Leibniz'in mektuplarından ve yazılarından çıkardığı en çok tartışma yaratan ipucu 1976'da ortaya koyduğu, Leibniz 30 yaşındayken kendi felsefesini tam manasıyla geliştirmeden önce Spinozayı ziyarete gitmiş olmasıdır. Leibniz arkadaşlarına yazdığı mektuplarda bu buluşmayı hiçbir hoşnutsuzluğun yaşanmadığı, sadece Spinoza ile anektod değişimi yaptıkları üzerinde çok da durulması gerekmeyen bir buluşma olarak anlatmıştır. Stewart , aslında bu ziyaretin günler aldığını ve Leibniz'in oyunsu alaylarının " Tanrının varlığına dair kanıtlar " içerdiğini yazmıştır. Leibniz, bunu Spinoza'nın yanında yazmış ve ona okumuştur.

Steward sadece Leibniz'le alay etme amacı gütmemiştir. Onun verimli çalışmalarını ve matematikteki ilerlemelerini kabul etmiştir. Steward'ın temel gayesi Leibniz'in düşüncelerinin derinliğini Spinoza'ya borçlu olduğunu göstermektir. Steward, Spinoza'nın insan ruhunun ve bedeninin ayrılmaz bir biçimde birbirine bağlı olduğuna ve bunların doğa kanunları gölgesinde birlikte geliştiğine inandığını ve Leibniz'in bu düşünceden rahatsız olduğunu açıklar. Çünkü bu düşünceden varılan sonuç şudur: Ruh da bedenle birlikte ölür.

Leibniz ruhun ölümsüz olduğunu kanıtlamak için ruh ve bedenin birbirinden ayrı olduğunu göstermeye çalıştı. Leibniz her şeyin ve herkesin birer Monad ( birliktelik / beraberlik ) olduğu ve Tanrı tarafından belirli bir yolda hareket etmeleri için önceden programlandıkları kanısına vardı. Ona göre her bedene ayrı bir ruh eşlik ediyor ve bunlar tesadüfen aynı şeyleri yaşıyordu. Leibniz, Tanrının bir monad olduğunu ve bu yüzden onun monadların monadı olduğunu söylemiştir.

Spinoza'nın yumuşak doğası Einstein için yeterli bir tanrı olmuş olabilir. Fakat bu Leibniz için yeterli değildi. Zaten bu, Tanrı'ya hizmeti insanlara hizmetten öte tutanlar için de tatmin edici değil. Stewart bu Tanrıyı şöyle tanımlıyor: "Spinoza'nın tanrısı doğa kanunları dışında hiçbir istisnaya olanak vermez, sizin için mucizeler göstermez, size hiç sevgi göstermez, sizin iyi olup olmadığınıza dair hiçbir endişe taşımaz. Kısacası o size zaten sahip olmadığınız hiçbir şeyi vermez. Başka bir deyişle Spinoza'nın tanrısı sadece kendi başının çaresine bakabilenlere yardım eder."





Alıntı
________________

~ E & B ~
 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Kapalı
Refbacks are Kapalı





Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 22:22.