IRCRehberi.Net- Türkiyenin En iyi IRC ve Genel Forum Sitesi  
 sohbet
Sohbet chat


Engelli Bireyler Engelli bireyler hakkında aradığınız herşeye bu başlık altında ulaşabilirsiniz

💬 Bu Alana Reklam Ver ! 🎉 Hemen Katıl!
 
Seçenekler Stil
Alt 13 Ağustos 2025, 00:44   #1
GungorenFm.Com
Selma - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart CEZA KANUNUNDA DÜZENLENEN AYRIMCILIK SUÇU

CEZA KANUNUNDA DÜZENLENEN AYRIMCILIK SUÇU:



5237 sayılı Türk Ceza Kanunu eski ceza kanun’un dan farklı olarak 122. madde ile ayrımcılık suçunu düzenlemekte ise de, 02.03.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6529 sayılı Kanun’un 15 maddesi ile 5237 sayılı TCK.nun 122. Maddesinde yapılan değişiklik ile anılan Kanun’un 122. Maddesinin kenar başlığı, “NEFRET VE AYRIMCILIK SUÇU” OLARAK değiştirilmiş; daha önce bu suçun genel kast ile işlenmesini yeterli görmüş olduğu halde söz konusu değişiklik ile artık suçun işlenmesi için özel kastın varlığını aramıştır.

Getirilen bu düzenleme özellikle engelli kişiler için önemli bir düzenleme olarak nitelendirilebilir ise de, suçun işlenmesi için nefret saikinin getirilmiş olması suçun engellileri koruma amacına hizmet ettiğinin söylenebilmesi oldukça güçtür.

Ancak bu düzenlemeden söz etmeden önce ayrımcılık ile ilgili bir değerlendirme yapmanın uygun olacağı kanısındayız.

Ayrımcılık yasağı, adaletin tesisi için vardır. Adalet ise kavramsal olarak eşitlik ile birlikte anılmaktadır. Ayrımcılık yasağının, hukuki anlamda eşitlik ilkesi ile ifade edilmesi adeta bir zorunluluktur. Ayrım yapmama ve eşitlik etrafında dönen fikirler, tartışmalar ve tezler, tarih kadar eski ve derinliklidir. Bu anlamda “ayrımcılığa” ilişkin olarak ifade edilmesi gerekenler doğal olarak bu metnin kapsamının üzerindedir. Tarih boyunca engelliler bulundukları toplumlarda çok ciddi ayrımcılık uygulamaları ile karşı karşıya kalmışlardır. Çoğunlukla engellilik olgusuna karşı ön yargılı yaklaşımlardan kaynaklanan ayrımcılık uygulaması ne yazık ki birçok ülke ile birlikte ülkemizde de son bulmuş değildir. Ne var ki, tarihsel süreçte uluslararası hukuk bakımından ortaya konulan ayrımcılığı bertaraf etmeye yönelik girişimler, bu konudaki karamsarlığımızı büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır. Bu bağlamda, anılması gereken ilk belge, “Birleşmiş milletler insan hakları evrensel bildirgesi”dir. İnsanların eşitliği Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiş bulunan bu belge ile ilan edilmiştir. Anılan bildirgenin birinci maddesine göre, “bütün insanlar özgürlük, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar.” Kuşku yok ki, insanların her açıdan eşit olmaları mümkün değildir. Hak ve onur eşitliği insanların aynılığına dayanır.

İnsan Hakları sadece insan olmak yönü ile her insanın aynı saygıyı görmesini gerektirir. Bundan dolayı kimseye hak ve özgürlüklerinin kullanılması veya bunların kısıtlanmasında, hiçbir nedenle ayrımcı muamele yapılmamalıdır. İşte bu nedenle, insan hakları alanında ayrımcılık yasağı ile ilgili düzenlemeler eşitlik hakkı ve hoşgörü yaklaşımlarının da ilerisinde olması itibariyle özel bir öneme sahip bulunmaktadır.

Zaten insan hakları azınlık, yabancı, ırk, cinsiyet, din, servet, Engellilik vb. gibi hiç bir ayrım gözetmeden tüm insanların sadece insan olmalarından dolayı yararlanması gereken hak ve özgürlüklerdir. İnsan Hakları Evrensel bildirgesinin 2.Maddesinde de ayrımcılık yasağı özel olarak düzenlenmiştir. Söz konusu 2.madde, “ 1. Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka herhangi bir düşünce, ulusal ya da toplumsal köken, servet, doğuş veya başka herhangi bakımdan ayrım gözetilmeksizin bu Bildiride ilan olunan tüm haklardan ve özgürlüklerden yararlanabilir.

2. Ayrıca ister, bağımsız ülke uyruğunda olsun, isterse vesayet altında bulunan, özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke uyruğunda olsun, bir kişi hakkında uyruğu bulunduğu devlet veya ülkenin siyasal, hukuki veya uluslar arası statüsü bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir.” şeklindedir.

Belirtilmelidir ki, insanların bir takım haklara sahip olduklarını ilan etmek yeterli değildir. Tüm insanların bu hakları gerçekten kullanabilecekleri bir ortamı sağlamak gerekmektedir. Bu anlamda insan haklarını uluslararası düzeyde tanıyan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi her ne kadar insanlara bir kısım haklar tanınması gerektiğini ilan etmiş ise de bu belge hukuki anlamda bir antlaşma olmayıp gerçek hukuksal sonuçlar doğurması mümkün bulunmamaktadır. Ancak bu antlaşmanın ahlaksal sonuçları çok önemli olmuştur. Sonradan yapılan uluslararası antlaşmalar ve bölgesel düzeydeki düzenlemeler bu metni tamamlamışlardır.

İnsan haklarının uluslararası bölgesel örgütler düzeyinde ele alınması ve korunmaya çalışılması dünyanın çeşitli bölgelerindeki sosyal, dinsel ve hukuksal yapılar gereği bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim, bunu izleyen zamanlarda Avrupa insan hakları sözleşmesi yayınlanmış, sözleşmenin 14. Maddesindeki ayrımcılık yasağı da sözleşme ve eki olan protokollerdeki mevcut normatif hükümleri tamamlayan hak ve özgürlüklerde eşitlik ilkesi olarak ve dolaylı yada tamamlayıcı bir hak olarak yer almıştır.

Engellilerin uğradığı ayrımcılığın önlenmesine yönelik olarak Birleşmiş milletler tarafından1993 tarihinde kabul edilen “engellilere fırsat eşitliği konusunda standart kurallar” Avrupa sosyal şartı ve ILO Sözleşmesi ayrımcılığı yasaklayan önemli düzenlemeler getirmişler ise de, bu düzenlemelerin bir kısmının istişari nitelikte olup bağlayıcı özelliği bulunmaması sebebiyle ülkelerin iç hukukları bakımından engelliler lehinde etkili hukuksal sonuçlar yaratamamıştır. Ancak, Özellikle, 13 Aralık 2006 tarihinde birleşmiş milletler tarafından kabul edilip, 30 Mart 2007 tarihinde imzaya açılan ve 80 ülke ile birlikte ülkemizin de imza koyduğu 03Mayıs 2008 tarihinde 20 ülkenin imzalaması ile birlikte yürürlüğe giren “BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ENGELLİ KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR SÖZLEŞME” dünyada ve ülkemizde yaşayan engelli kişiler açısından büyük bir devrim olarak nitelendirilmelidir. Türkiye bu sözleşmeyi 2009 yılında Anayasa’mızın 90. Maddesinin öngördüğü usul ve esaslara göre 5825 sayılı Kanun ile uygun bularak yürürlüğe koymuştur. Bu sözleşme özellikle ayrımcılık ile ilgili çok önemli düzenlemeler getirmiştir. Sözleşmenin yürürlüğe girmesinden sonra anayasamızın 90. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenlemeye bağlı olarak sözleşme hükümlerinin yasa gücünde sayılması hatta kanun hükümleri ile uluslar arası sözleşmelerin bağlayıcılığı nedeniyle sözleşme hükümlerinin çatışması durumunda sözleşme hükümlerine üstünlük tanınması iç hukuk düzenlemesinde yer almasa bile engellilere yönelik uygulamalar anılan sözleşmedeki ayrımcılık yasağı kapsamına girmiş ise, ceza kanun’unun 122. maddesinde yer alan düzenleme dolayısıyla bize göre, engelli kişilere ayrımcı uygulamayı yapan kişilerin cezalandırılması kanımızca kaçınılmaz hale gelmiştir.

Belirtmeliyim ki, 6529 sayılı Kanun ile 5237 sayılı TCK.nun 122. Maddesinde yapılan değişiklik sonrası maddenin kenar başlığına “NEFRET” tümcesini eklemiş ve suçun işlenmesini özel kasta bağlamış ise de, ayrımcılığı suç saymıştır. Gerçekten de, anılan kanun’un 122. maddesine göre: “Kişiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, engellilük, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yaparak;



a) Bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya bir hizmetin icrasını veya hizmetten yararlanılmasını engelleyen veya kişinin işe alınmasını veya alınmamasını yukarıda sayılan hâllerden birine bağlayan,



b) Besin maddelerini vermeyen veya kamuya arz edilmiş bir hizmeti yapmayı reddeden,



c) Kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını engelleyen,



Kimse hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.” Belirtelim ki,

Ne ayrımcılığı suç sayan Ceza kanunu, ne de engelliler ile ilgili düzenlemeler getiren iç hukuksal metinlerde ayrımcılık tanımlanmış değildir. Sadece 5378 sayılı Kanun’un 3. Maddesinde ayrımcılığın ne olduğunun tanımlandığı görülmektedir. 5237 sayılı “TÜRK CEZA KANUNU”nun saydığı bir takım hizmetlerin sunulmamasının maddede belirtilen nedenlere bağlı olarak yerine getirilmemesi durumunda ayrımcılık yapıldığı öngörülmekte ve bu eylem cezalandırılmaktadır. Velev ki, sözkonusu eylem,, nefret saikiyle gerçekleştirilsin.

Ayrımcılığın ille de bir tanımını yapmak gerekirse; Yukarıda sözünü ettiğimiz “Birleşmiş Milletler Engelli Kişilerin Hakları Sözleşmesinin tanımının tatminkar bir tanım olduğu söylenebilir. Anılan metnin 2. maddesinde tanımlanan engelliğe dayalı ayrımcılık: siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, medeni veya başka herhangi bir alanda insan hak ve temel özgürlüklerinin tam ve diğerleri ile eşit koşullar altında kullanılması veya bunlardan yararlanılması önünde engellilüğe dayalı olarak gerçekleştirilen her türlü ayrım, dışlama veya kısıtlamadır.” Ayrıca anılan düzenleme, ayrımcılığın kapsamına makul düzenlemelerin gerçekleştirilmemesi dahil her türlü ayrımcı uygulamaları da dahil etmektedir. Belirtelim ki, Ceza kanun’unun ayrımcılığı suç sayan düzenlemesi Anayasanın 10. maddesine dayanmaktadır. Anılan maddeye göre: “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”

6529 sayılı Kanun ile 5237 sayılı “TÜRK CEZA KANUNU”nun 122. Maddesinde yapılan değişiklik öncesinde var olan düzenlemenin gerekçesine bakıldığında;

“Madde, İNSANLAR arasında, yürürlükteki kanun ve ni***zamların izin vermediği ayırımlar yapılarak, bazı kişilerin hukukun sağladığı olanaklardan yoksun hâle getirilmelerini cezalandırmaktadır.

Madde suçun maddî unsurlarını üç ayrı bentte ayrı, ayrı belirtmiştir. Bu fiiller, maddede sayılan ayırım nedenlerine dayanılarak bir taşınır veya taşınmaz malın satılmaması, devredilmemesi veya bir hizmetin icra olun***maması, hizmetten yararlanmanın engellenmesi, kişinin işe alınması veya alınmamasının bu ayırım nedenlerine bağlanması, besin maddelerinin veril***memesi, kamuya arz edilmiş bir hizmetin yapılmasından kaçınılması, kişinin herhangi bir ekonomik faaliyette bulunmasının engellenmesidir.

Ancak menfi nitelik arz eden ve ihmal tabiatında bulunan bütün bu ha***reketler maddenin birinci fıkrasında gösterilen saiklere bağlı olarak gerçek***leştirilecektir; yukarıda belirtilen olumsuz hareketler, kişilere karşı köken***leri, cinsiyetleri, aile durumları, örf ve âdetleri, kişilerin değişik felsefî inançları, ayrı bir etnik gruba mensup bulunmaları, farklı ırk, din, mezhep mensubu bulunmaları nedeni ile gerçekleştirilmiş olacaktır. Yoksa söz gelimi iş sahiplerinin beğenmedikleri kişileri işe almamalarının cezalandı***rılması söz konusu değildir. Amaç, vatandaşlar arasında çeşitli etmenlere dayanan grup mensubiyeti nedeniyle ayrım yaptırmamaktır. Madde böylece aslında millet bireyleri arasında bölücülük yapılmasını önlemek amacını gütmektedir.” Biçiminde bir gerekçe ortaya koymaktadır.

Bu suçun maddi unsuru: nefret saikiyle, maddede üç bent halinde sayılan fiillerin ayırım nedenlerine dayanılarak bir taşınır veya taşınmaz malın satılmaması, devredilmemesi veya bir hizmetin icra olun***maması, hizmetten yararlanmanın engellenmesi, kişinin işe alınması veya alınmamasının bu ayırım nedenlerine bağlanması, besin maddelerinin veril***memesi, kamuya arz edilmiş bir hizmetin yapılmasından kaçınılması, kişinin herhangi bir ekonomik faaliyette bulunmasının engellenmesidir.

Engelliler bakımından ayrımcılık suçu işlenebilmesi için suçun mağduru olan engellinin ağır engelli olması gerekmemektedir. Zira 5378 sayılı kanunla Ceza kanun’un 122. maddesine eklenen hüküm “Engellilik nedeniyle kanunda sayılan fiillerin işlenmesini ayrımcılık saymış ve cezalandırmıştır. Yalnız, Kavramın kapsamı geniş tutulduğunda amacı aşan uygulamalar söz konusu olabilecektir. Önemli olan kişilerin engelliliklerinin etkili olmadığı konularda bu engellilik bahane edilerek ayrımcılığa kalkışılmasıdır. Örneğin: Tam bir beden gücünün ve üstün bir hareket yeteneğinin arandığı güvenlik elemanlarının alınması sırasında engelli olmasa da önemli derecede romatizmal rahatsızlığı bulunan kişilerin tercih edilmesi ayrımcılık değildir. Ancak engelliler arasından alınması gereken elemanın alınacağı konuya etkili olmayan bir engellilik, hastalık veya eksikliğin bahane edilmesi madde kapsamında değerlendirilmelidir. Örneğin: Engelli açığını ceza ödememek için kapatmak isteyen bir işveren piyanist almak için ilan verdiği halde ilan üzerine gelen görme engelli bir kişiyi sırf bu engeline bağlı olarak işe almaz ya da sınava bile tabi tutmaz ise, ayrımcılık suçu işlemiş olacaktır. Ayrımcılık suçu bakımından önemli olan bir husus da, eylemin bireylerle sınırlı ve ilgili olarak yapılmış olmasıdır. Önceden belirlenen ve belirli bir kişiyi hedef ve konu almayıp örneğin işe alınma bakımından herkes için ortak koşullar taşıyan düzenlemeler ayrımcılık içerse de başka suçlara ve değerlendirmelere konu olurlar. Ancak bunların ayrımcılık suçundan dolayı cezalandırılmaları da mümkündür. Örneğin bir kurum sosyal hizmet uzmanlığı için açtığı sınava engelli kabul etmez ise, sınava girmek isteyen kişinin sırf engelli olmasından dolayı gösterdiği olumsuz davranışı nedeniyle şayet bu eylem nefret saiki de içeriyorsa, Ceza Kanun’unun 122. maddesi gereğince cezalandırılacaktır. Kanunda sayılan bir taşınır ve ya taşınmaz malın satılması, bir hizmetin icrası veya yararlanılması, kişinin işe alınıp alınmaması besin maddesinin verilmemesi, kamuya arz edilmiş bir hizmetin sunulmasının engellenmesi halleri nispeten anlaşılabilmektedir. Örneğin bir noter avukata vekalet vermek isteyen bir görme engellinin iki tanık getirmemesi nedeniyle vekalet düzenlemez ise bu noter kamuya sunduğu hizmeti kanunda yer almamasına rağmen tanık istemek suretiyle sunmadığından ayrımcılık suçu işlemiş olur. Zira burada sırf engelli olması nedeniyle yasada olmayan bir durumu engelliye dayatmakta ve onu kamuya sunduğu hizmetten mahrum etmektedir. Ancak, kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasının engellenmesi hali tartışmalıdır. Olağan bir ekonomik etkinlikten ne anlaşılması gerektiği yeterince açık değildir. Olağan ekonomik etkinlik bir kişinin parasal yararlanmasına dayanan her türlü alış veriş ya da sözleşme ilişkisi olarak değerlendirile bilse de tam olarak tereddütleri giderememektedir. Acaba bir görme engelliye her hangi bir banka şubesine gittiğinde ondan tanık istenmek suretiyle hesabı bulunan bu banka şubesinden para çekmesi önlendiği için olağan ekonomik etkinliğinin engellendiğinden bahisle bu engellemeyi yapan banka görevlisi hakkında ayrımcılık suçundan dolayı ceza verilebilecek midir? Kanımızca verilecektir. Çünkü, banka görevlisi bankadan para çekmek isteyen ve ekonomik bir etkinlikte bulunacak olan engellinin o günlük ekonomik faaliyetine engel olmuştur. Ancak zaman içinde bu suçun işleniş biçimi ile hangi hallerde kişilerin fiillerinin ayrımcılık suçu sayılacağı sorunu Yargıtay kararları ile sağlıklı bir çözüme kavuşacaktır. Ancak, yukarıda verdiğimiz örnek olaylarda suçun işlenmesi sırasında nefret saikinin var olup olmadığının ispatı da pek kolay olmayacaktır.

Bu suçun manevi unsuruna gelince; Ayrımcılık suçu özel kastla işlenmesi gereken bir suçtur.
________________

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Lütfen Üye Olmak için TIKLAYIN...] Selma
 
 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Kapalı
Refbacks are Kapalı





Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 07:51.