19 Temmuz 2021, 02:38 | #1 |
Melih Cevdet ANDAY - Kolları Bağlı Odysseus - Bütün Bölümleri
Sözlerim varsa
Var demeksin Birinci Bölüm 1. Ağır bir zamandı sürekli ve anısız Gözden önceki göz içinde yalnız Somut hayvanlar yürürdü hayvanlarla Ağaçtan önceki ağaçlar büyürdü Açardı hasatsız gökyüzünü Ustan önceki sabah kanlarla Bulut tapınağında bir yıldız 2. Evreni tostoparlak uyur böcek Düşünde gökleyin kocaman Gök mü yoksa böcek mi önce Duruşur bir anda geçmişle gelecek Geyik akarsurları özlediğince Hem su hem geyiktir akan Düşle gerçekleyin iç içe 3. Bildik bakışları ile süzerdi beni Aynasında sarılaştığım nehir Çekirgelerle büyürdüm üç adımda bir Çekirgeler kuru yıldızları yerdi Acıkmış bir güneşin öğle dikenleri Çıngıraklarla havayı titretir Tanrısal uykularını bilerdi 4. Ey çocukluk, mutluluk simyacısı! Alevini bul getir yanmış bakırın Batı bulutundaki alı indir yere Ne oldu tomurcuğun içindeki ısı Kırmızı yıldızla mı damladı altın Saydam sapın özündeki ambere? Bul getir korkusuz büyücü, gizci başı! 5. Yerin üstünde gördük bunu unutma Herkes yeniden başladı ve unuttu Kalıntılarla uzak anılarla yakın Kendi görütünde bir kırmızı karaca Ne güzel yangındı o yangın Herkes yeniden başladı ve unuttu Yaktığımız mutluluğu unutma 6. Ey doğa, büyük doğa, sağır kral! Tasında mermer yaz yağmuru Kesik bacağında güneş halhal Çağırıyorsun eski bahçene çocukluğu Sendin senin mutlu uyruğundu Sonra baktım pencereme vuran dal Görünüp görünüp yok oldu 7. Ekşi salkımdan şarabı çıkaran kim Toprağı ateşten, ateşi sudan Bitkiyle, böcekle, benimle oluşan Sonra kitaplarda okuyup öğrendiğim Görünmez ışınlar, iç içe yörüngeler Bensiz mi yanar, bensiz mi döner Yasaların içgüdümdü benim 8. Unutamam o güz ikindisini Her yanda alı al bir mutluluk Terli bir at gibi gülümseyiverdi Düşle gerçek arası dörtnala Bir koşudan sanki çoğala çoğala Gelip yitivermişti çarçabuk Beyaz kulelerle bayraklar ortasında 9. Şimdi ondan ne ki kaldı Unutulmuş bir kapı belki kaldı Değişmez biçim, arı renk, ölümsüz birlik O zorunlu kendiliğindenlik Anılarla geldi gitti kaldı Duyularda bir ürperti kaldı Artık eski bahçelerde değildik 10. Duyular eski ağaçlarım benim Her gece bütün kuşlarını yiyen Alaca bulaca fener alayı Unutup gidilmiş körebelerim Bilinçsiz bir inatla yeniden Yeniden boyuna yeniden Kurup kaldırıyorsunuz bu sofrayı İkinci Bölüm 1. Büyüdük çocukluğumuzdan Büyüdük tarihe usulca Biz bir yana, doğa bir yana Doğanın yanında bir başka doğa Karşıdan bize gözlerimiz mi bakan? Ve güneş altındaki ölümlü tanrılara Hala şaşkınlık içindeki yonutlarda Susar doğadan ayrı düşmüş insan İnsanın boşluğunda doğa 2. Belli değil biz mi, doğa mı Kimdi kim bu ayrılığı isteyen? Belki kör bir çocuk küstü ağladı İlk karın çılgın geyiğinden; Belki de bir sakar büyücü karı Aşımıza tan yeri ağarırken Ağulu, esrik bir göktaşı Düşürdü bileziğinden Çıldırmış evrenler artığı 3. Kaşla göz arasında oldu olan Birdenbire ilk göz süreksiz ve anısız İlk kuş kanadınca ürkek ve yalnız Ağaçtan önceki ağaçlarla tek bir an Tüyleri diken dikendir hayvanın Işığın püsküllü atları şaşkın Gözün gözü daha kocaman Ve hiç göz değmemiş ormanın Tembel devi boş bulundu apansız 4. İşte o zaman bir akarsu Geçtiği yerlerden bir daha geçti İsteyerek ikiledi kendini Gök bir daha, bulut bir daha Saklı bir deniz denizin altında Yaprağının altında yaprak Göründü görünecek ucu Uçan kuş gene uçuyordu Kendi gibi olmaya çalışarak 5. Oysa giden bulut değil, yaprak değildir Renk bir düşünce gibi büyür çünkü Tutamam tuttuğum dalda belki elim var Bakıp unutmuşum gözlerimi denizde Gökyüzü belleğim olur çünkü gittikçe Ne duyu, ne görü, sade yıldızlar Bütün müyüm, parça mıyım, kim bilir? Yitmiş gitmişim güneşlerle yüklü Yiten güneş değil, toprak değildir. 6. Bağlantısız bir düzende ordan oraya Koştukça artıyordu yalnızlığım Bir dinothorium’un gözünden baktım Kendime – Ne çılgınlık! – yabancı ve uzak Denizi köklerinden çıkarmış da Sallıyordu gagasında bir martı Rüzgar tüyleniyordu bir kuşta Yavaş yavaş yoğunlaşarak Gök gürültüsü az sonra artık ağaçtı. 7. Kaç kez unuttum sevinci Yağmurlu bir gezegendi çiçek Kulaklarım çiçek sesleriyle dolu Kokusunu gördüm onun giderek Geceler gündüzler yaratıyordu Gecenin gündüzün yardımı ile Madenlerin, rüzgarın, göğün yardımıyla Madenleri, rüzgarı, gökyüzlerini, Çiçeği yaratıyordu kendi kendine. 8. Kendi kendine geçip giden mavi Kanatlı atında dalganın Yarıya indirgemiş daireyi Sallanın maviler sallanın Varabilir misiniz yayın ötesine? İki nokta arasında sürekli Ve sonsuz bir koşu ki tanrım Gökler de yarım, dalgalar da yarım Dalgaları gökler tamamlıyor geçtikçe. 9. Esriktim artık çalkantıdan Birlikte var olmanın rastlantısı Aldı götürdü beni bir an Değişen biçimler içinde… Artık üçgen yağmurları mı Gök piramitleri mi iç içe Değirmi denizler mi istersin yansıyan Küsuf konilerinde sapsarı Gel birliği yeniden kur ey gece! 10. Ama saat kaç, kim bu başucumdaki? Saf olayın yenilenmesi mi su? Ağaçlar gerisin geri eski yerine Açılarla aralıklar tıpatıp doğru Ama saat kaç, kim bu başucumdaki? Kim ölçüyor, soran kim, neye göre? Düzen sevgisi mi, yoksa korku mu? Düşünülmeyenden düşünülene? Ama saat kaç, kim bu başucumdaki? Üçüncü Bölüm 1. Us iki akımlıdır. Ben doğayı Nesneleştirdim ve sayılarını Buldum. Şimdi ne olacak idiyse Her şey onun zorunu içindedir. Ağaca yeşil bakmak lazım Yan yana getirmeli yedi rengi Sessizliği yoğunlaştırmalı ki Yeri katılaştırsın ayaklarım… Ey bilinç! Sevgim de, hüznüm de Eski bir zamandan gelmedir Şimdi saltanatımda yapyalnızım. 2. Bulut bir biçim değildir artık, bir Tasarı, bir entr’acte, bir istektir; Olumsuz bir tanımdır gökyüzü Boyuna ilkel ve matematiksiz Sıkar durur tanrıları boş yere… Çünkü eski bahçelerde değiliz Eskidendi elmanın ağaçtan düştüğü Şimdi yalnız 1/2 Kapsar yıldız kaymalarını Ayıklamalı evren görüntünü Usa uygun bir düzene koymalı. 3. Ben bu ellerimi hiç görmemiştim Çünkü onlar benim ağaçlarımdı Şimdi ışığı söndürsem ve Kalkıp tutsam ağaçlarımı Ellerim midir, yoksa ellerimin Adları mı? Çünkü şimdi ben de Bir ararenk, bir bildiriyim; İlkyaz, ilkyazın gerçeğinden Başka nedir? Olağan biçimlerin Yerce yenilenmelerinden Olağanüstü yabancılıkları. 4. Kaç sabah var, yazık, onca güneş var Sayısızlıkta başın dönünceye kadar Gördüm denizi, ama ad verdim ona. Durdurdum. Unutkan kuşlariyla yarın Deniz değildir artık o, uğultulu Bir varsayım, arcaique bir duyu… Çoğul! Tekdüze tür! Sen bir kadınsın İstediğince kendini tekrarla Anımayın ey ölümlü anılar! Evrenin karşı durmasıdır bu Karşı durması usumuza. 5. Kara bastın mı üşümeli Üşümek bir sözcüktür, üşümeye benzer. Gecedir diye bakmalı geceye Tıpkısıdır gecenin, bir sessiz bir sesli. İçtenliği kökünden yok etmeli Çünkü sen bir nesneye karşılık değilsin; Yapaysın ve güçlüsün artık. Benze, Benzet, yakıştır, doğamsı göster! Ölümsüzlüğünü yaratmak için Koru kendini bir gerçeğin Yanı başında sözcüklerle. 6. Ah olacağı buydu oldu, Duygularla öyle çok uğraştım ki Artık aramızda ne bir sır Ne güven, ne inan, ne uyum… Sonunda tükettim ruhumu: Sevinirken sevincimi seyrediyorum Korkumla korkmuyorum şimdi. Madem bir kapı aralıktır, Sen sonuna kadar aç onu. Artık bendeki insandan kurtuldum Sevgisiz yaşayacağım sevgiyi. 7. Kıpısızsa yörüngenin ortasında söz Devinisiz gelişim ne ki This is the mythology of modern death Biçimden ayrı düzen, kalıptan ayrı biçim Bir yanda uygunluk, bir yandan uyum Varlık değil, ölüm değil, öteki. Sesle sessizlik arasındaki ses Bilgisiz inanım, inansız bilim Töz bir yerde, bir yerde öz Duyumsuz duygu, duyusuz duyum Gerçekle ülkü arasındaki. 8. Sende martılardan kalma bir şey var Ellerin gece bir denize yağmur yağandaki Issızlığı sürdürüyor ellerinde (İlkel ya da çocuksu hep bir) Issızlığı ve ululuğu ki Bilinçsiz özgürlüğün kalıntısıdır belki de (Kapımayın ey ölümsüz kapılar) Eski bilgiler saklı belleğinden Uyandır o gücü uyandırabilirsen (Usul ya da tutkulu hep bir) Bilinçli tutsaklığını tekmele. 9. Ey doğa, büyük doğa, güzel ana! Sen varsın, de bana, gözlerin de var, Deniz var deniz, onu kim tüketebilir! Bırakmaz beni tek başıma Ağacın gövdesine güveniyorum Arı gün bak işte değişiyorum Yeniden yaşamağa başlıyor ellerim Tanrımayın ey ölümsüz tanrılar Ah güvercin gibi kanatlarım olaydı bir En kardeş yerlerimi tek başıma Uçardım ve rahat ederdim. 10. Hatırlar mısın? Eski kokuları hatırla! Ben bu çiçekleri dererdim Hangi çiçekleri? O değil, şarkılardı Şarkılar vardı can sıkıntısında… Ağlayan kim? Ben değilim. Vardığım kupkuru bir kıyı Deniz kabukları, martı leşleri… Eskiden ben bu denize girerdim Hangi denize? Ölüm sessizliği Ve cırlak güneş aydınlığı İçinde dağa taşa benzemişim. Dördüncü Bölüm 1. Kara gemi Okeanos ırmağının Akıntısından kurtulup tanrısal Denizde Ayaye adasına varınca Onu kumsala çektik ve uykuya Dalarak tanrısal şafağı bekledik. Sabah sisi içinde doğan Gül parmaklı şafak Elpenor’un yüzüstü yatan ölüsünü Bulmuştu ilk önce kıyıda. Martı leşleri ve deniz kabukları arasında Törenle gömdük onu kederli Gönülle ve yanık yüzle şaraptan İçerek dinledik Kirke’yi. 2. Tanrıçaların en tanrısalı Güzel belikli Kirke eyitti: “Sen Odysseus iki ölümlüsün Hades’i gördün daha yaşarken Güneş doğmayan neşesiz ülkeyi Günlerce karanlıkta kaldın Çünkü İthaca yaşatıyordu seni Tanrısal denizde ordan oraya Bin yıldır aradığın ada… Konağının sarsılmaz temeli İkarios kızı Penelopeia Ve erdemli dölün Telemakhos Bütün ülkün ve sevgin olan İthaca.” 3. “İyi dinle söyleyeceklerimi Her şeyi olduğu gibi anlatacağım sana Ki yeni uğursuzluklar yüzünden Denizler ortasında kalma bir daha. Önce Sirenlere rast geleceksiniz Koruyun onlardan kendinizi Yabansı ezgilerle büyüleneceksin Ordan çarçabuk uzaklaşmalı ki Büsbütün yok olmasın İthaca. Sirenleri aştıktan sonra kürekçilerin İki yol çıkacak karşına birden Acaba bunlardan hangisi? Artık onu orda sen bileceksin!” 4. Oysa İthaca’yı hiç görmemiştim Penelopeia yoktu, Telemakhos da, Ama İthaca kafamda onlardan kurulu idi. Tanrıçaların en tanrısalı Kirke’nin bile söyleyemediği Bu yolu bulup geçeceğim; Ama ne denli güçlü olursa olsun Bilerek varmak istiyorum şimdi Sirenlerin ezgilerini dinleyeceğim Dedim ve büyük bir mum peteğini Tunç hançer ucu ile ezdim çabucak Tıkadım kürekçilerin kulaklarını bir bir Orta direğe bağlattım kendimi. 5. Kürekçilerim hasatsız denizi Köpürttüler kürekleriyle, Tez yürüyüşlü gemi gün batarken Ulaştı Sirenlerin adasına, Yüreğim kopacak gibiydi Kanatlanıp uçacak gibiydi, ama Sirenlerin izi bile yoktu ortada. Yalnız bir ezgi, ta derinden Ta içerimden gelen bir ezgi Başladı yavaş yavaş yükselmeğe; O yabansı, o büyülü türküleri ben Söylüyordum sağır gemicilere Yalnız ben duyuyordum Sirenleri. Kirke, bilge tanrıça, selam sana! Sağ salim geçtim kendimi.
________________
Fuego, sonrisas, realidad y dolor . . . Bırak elinde ki kalemi diyorlar, bırak şeytan doldurur. Ve bugün imge dediğin her şey, bir anda bizim gibi bir katil olur.. |
|
|
19 Temmuz 2021, 02:48 | #2 |
yureginize saglik
________________
No MoRe DramA
|
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|