![]() |
| | #1 |
| Bazı sabahlar insan, kendine uyanmaz. Gözlerini açar ama içi hâlâ uykudadır. Aynada gördüğü suret yabancı gelir; tanıdık ama uzak, kendine ait ama ait olmayan bir gölge gibi. Zamanın geçişiyle değil, ağırlığıyla yorulur insan. Takvim yaprakları düşerken değil, düşen her yaprakta eksilen bir şeyleriyle yaşlanır. Hayaller mesela… Bir zamanlar gökyüzüne çizilen umutlar, şimdi tozlu raflarda unutulmuş defterlerin arasında sessizce bekler. Ne bir sesleniş, ne bir isyan. Sadece sessizlik. En gürültülü olanından. Çocukken büyümek isteriz. Büyüdüğümüzdeyse çocukluğumuzu hatırlayacak kadar bile vaktimiz olmaz çoğu zaman. Koşarken unuturuz neden koştuğumuzu. Başarmak için yaşarken, yaşamayı kaçırırız. Peki ya içimizde sakladığımız o eski biz? En son ne zaman onunla konuştuk? Belki bir pencereden dışarı bakarken, belki de bir şarkının ortasında... Kısa bir anda, zamana sıkışmış bir "ben" belirir: Sessiz, kırgın, ama hâlâ oradadır. İnsan çoğu zaman kendinden sürgündür. Kalabalıklar içinde yalnızlığını saklar, gülerken bile ağlamaya yakın durur. Kimse anlamasın diye en çok kendini kandırır. Çünkü en çok kendini affedemez insan, en çok kendine kırılır. Ama ne olursa olsun, içinde bir şey hep bekler: Yeniden başlama cesareti. Gecenin en karanlık yerinde bile doğacak bir sabaha inancı. Çünkü insan unutur gibi olur, ama aslında hep hatırlar: Bir zamanlar inandığı her şey hâlâ içinde bir yerlerde yaşıyor. Belki de tek yapmamız gereken şey, biraz durmak. Susturmak hayatın gürültüsünü ve yeniden dinlemek Kendimizi. | |
| |
| Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |