Tekil Mesaj gösterimi
Alt 19 Mayıs 2020, 04:41   #5
BLueMooN
Euzu billahi mineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim
BLueMooN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart



Atatürk, kendisine nasıl görev verildiğini söylevinde şöyle ifade eder: “Beni İstanbul’dan sürüp, uzaklaştırmak, isteyenlerin bana bu geniş yetkiyi nasıl verdiklerine şaşabilirsiniz. Hemen söylemeliyim ki, onlar bana bu yetkiyi bilerek ve anlayarak, vermediler. Yetkiye ilişkin yönergeyi de ben kendim yazdırdım.”

Ve devam eder:

“Ben 1919 senesi Mayısının 19’unda Samsun’a çıktığım gün elimde, maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk milleti’nin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran, yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu ulusal kuvvete, bu Türk Milleti´ne güvenerek işe başladım.”

ATATÜRK İSTANBUL´DAN AYRILMADAN ÖNCE PADİŞAH VAHDETTİN´İ ZİYARET ETTİ. BU GÖRÜŞMEYİ MUSTAFA KEMAL PAŞA SÖYLE AÇIKLIYOR:

Yıldız Sarayı´nın ufak bir salonunda Vahdettin´le adeta diz dize denecek kadar yakın oturduk. Sağında, dirseğini dayamış olduğu bir masa ve üstünde bir kitap var. Salonun Boğaziçi´ne doğru açılan penceresinden gördüğümüz manzara şu. Birbirine paralel hatlar üzerine düşman zırhlıları!. görülüyor. Bordalarındaki toplar sanki Yıldız Sarayı´na doğrulmuş! Manzarayı görmek için oturduğumuz yerlerden başlarımızı sağa sola çevirmek kafi idi.

Vahdettin hiç unutmayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı: “Paşa, Paşa şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin, bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir ( Elini demin bahsettiğim kitabın üstüne bastı ve ilave etti) tarihe geçmiştir.”

O zaman bunun bir tarih kitabı olduğunu anladım. Dikkatle ve sükûnla dinliyordum: “Bunları unutun, dedi, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa Paşa, devleti kurtarabilirsin”!”

Bu son sözlerinden hayrete düştüm. Acaba Vahdettin benimle samimi mi konuşuyor? O Vahdettin ki ecnebi hükümetlerin yüzüncü derece aletleriyle temas arayarak, devletini ve saltanatını kurtarmaya çalışıyordu. Bütün yaptıklarından pişman mı idi? Aldatıldığını mı anlamıştı? Fakat böyle bir tahminle başka bahislere girişmeyi tehlikeli addettim. Kendisine basit cevaplar verdim: “Hakkımdaki teveccüh ve itimada arz-ı teşekkür ederim. Elimden gelen hizmette kusur etmeyeceğime emniyet buyurunuz.”

Söylerken, kafamdaki muammayı da halletmeye uğraşıyordum. Çok iyi anladığım, veliahtlığında, padişahlığında, bütün his ve fikirlerini, temayüllerini tanıdığım adamdan nasıl yüksek ve asil bir hareket bekleyebilirdim? Memleketi kurtarmak lazımdır, istersem bunu yapabilirmişim. Nasıl? Hemen hüküm verdim: Vahdettin demek istiyordu ki hiçbir kuvvetimiz yoktur. Tek mesnedimiz İstanbul’a hakim olanların siyasetine uymaktır. Benim memuriyetim, onların şikayet ettikleri meseleleri halletmektir. Eğer onları memnun edebilirsem memleketi ve halkı bu siyasetin doğru olduğuna inandırabilirsem ve bu siyasete karşı gelen Türkleri uslandırırsam, Vahdettin´in arzularını yerine getirmiş olacaktım. “Merak buyurmayın efendimiz; dedim, nokta-i nazar-ı şahanenizi anladım. İrade-i seniyeniz olursa hemen hareket edeceğim ve bana emir buyurduklarınızı bir an unutmayacağım.” “Muvaffak ol” hitab-ı şahanesine mazhar olduktan sonra, huzurundan çıktım. Naci paşa, padişahın yaveri; fakat benim hocam, derhal benimle buluştu. Elinde ufak muhafaza içinde bir şey tutuyordu. “Zat-ı şahanenin ufak bir hatırası” dedi. Kapağının üzerine Vahdettin´in imzası ile işlenmiş bir saatti. “Peki, teşekkür ederim” dedim.


ATATÜRK´LE İLGİLİ BİR ANI

Samsun´a çıktığı zaman üstü başı yırtık, papuçları patlak, silahsız bir nefer gördü.Yüzünün rengi bakıra dönmüş olan bu asker, ağlıyordu.Atatürk:

-‘´Asker ağlamaz arkadaş, sen ne ağlıyorsun?´´

Nefer irkildi, başını kaldırdı. Bu sesi tanıyordu ve bu çehre ona hiç de yabancı değildi.

Hemen doğruldu, Anafartalar´daki Kumandanını çelik yay gibi selamladı. O sualini tekrar etti:

-‘´Söyle ne ağlıyorsun´´

İç Anadolu´nun yürekli çocuğu içini çekti.

-Düşman memleketi bastı, hükümet beni terhis ediyor. Silahımızı elimizden aldılar.

Toprağıma giren düşmanı şimdi ben ne ile öldüreceğim?

Büyük Kumandan:

-‘´Üzülme çocuğum, gel benimle´´ dedi ve Samsun deposundan nefere silah verdirdi.

Atatürk´ün yanına katılan ilk bahtlı Mehmetçik budur.

Kaynaklar:
Samsun.bel.tr
Murat Bardakçı, Hürriyet gazetesi.

________________

"Vatan ne Türkiyedir Türklere, ne Türkistan Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan"

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]