 | Ahmed ARİF'ten Kesitler — Bir bilsen kimlere tasa, kedersin, anlar mısın, şaşırıp ağlar mısın ki? Bir bilsen kardeşlerim ne can çocuklar ve bilsen nasıl vurur beni bu duvar.
— Öyle yıkma kendini, öyle mahzun, öyle garip. Nerede olursan ol, içerde, dışarda, derste, sırada, yürü üstüne üstüne, tükür yüzüne celladın, fırsatçının, fesatçının, hayının.
— Kaç bin yıllık hasretimin koncası, gözlerinden, gözlerinden öperim, bir umudum sende, anlıyor musun?
— İçmek! Gözlerinde içmek ay ışığını. Varmak! Gözlerinde varmak can tılsımına. Gözlerin hani?
— Terk etmedi sevdan beni, aç kaldım, susuz kaldım, hayın, karanlıktı gece. Can garip, can suskun, can paramparça. Ve ellerim, kelepçede, tütünsüz uykusuz kaldım, terk etmedi sevdan beni.
— Ne alnımızda bir ayıp, ne koltuk altında saklı haçımız. Biz bu halkı sevdik ve bu ülkeyi. İşte bağışlanmaz korkunç suçumuz.
— Sen ister dostum ol ister sevgilim, yeter ki hayatımda ol. Sen bana geldikçe sana ihtiyacım olacak. Senden başka hiçbir isteğim yok.
— Gitmek, gözlerinde gitmek sürgüne. Yatmak, gözlerinde yatmak zindanı gözlerin hani?
— Gel beraber alalım nefesimizi sevdiğim. Sensiz boğazımdan geçmiyor.
— Namus işçisiyim yani yürek işçisi. Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş, ne salkım bir bakış resmin çekeyim, ne kınsız bir rüzgâr mısra dökeyim. Oy sevmişem ben seni.
— Dayan kitap ile dayan iş ile. Tırnak ile diş ile umut ile sevda ile düş ile dayan rüsva etme beni.
— Hiçbir uğraş, hiçbir umut, seni düşünebilmek, seni anlayıp sevmek, yüzüne bakabilmek kadar dolu, anlamlı ve yaşanmaya değer olamaz.
— Ve nelere baskın gelmezdi ki, seni düşünmenin tadı.
— Seni sevmek, felsefedir, kusursuz. İmandır, korkunç sabırlı. İp’in, kurşun’un rağmına, yürür, pervasız ve güzel.
— Giden gitmiş, hüznü ayaklandırmak boşuna. .
— Leyla! Çaresizliğimden gayri hiç bir kabahatim yok benim.
— Hakikatli dostun muydu, can koyduğun ustan mıydı, bir uyumaz hasmın mıydı, ooof de bunlar olsun muydu? De be aslan karam, de yiğit karam, hangi kahpenin hançeri, saklı hançeri, yaranda?
— Seni anlatabilsem seni. Yokluğun, cehennemin öbür adıdır. Üşüyorum, kapama gözlerini.
— Beni, gözlerin götürür gözlerin aşkla, acıyla. Kuşatmışlar sesimi, soluğumu kesilmiş tuz ekmek payım vurgunum ve darda, gözaltındayım
— Vurulmuşum, düşüm gecelerden kara, bir hayra yoranım çıkmaz. Canım alırlar ecelsiz, sığdıramam kitaplara. Şifre buyurmuş bir paşa, vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız. . .
— Duymak, gözlerinde duymak üç ağaçları susmak, gözlerinde susmak, ustura gibi. . . Gözlerin hani?
— Sen en güzel kızısın bütün galaksilerin bense tözüyüm artık akkor tözüyüm Prometheus’u yakan kara sevdanın.
— Kaderimiz bir tuhafsa, ömrümüzü dolu bir kadeh gibi sindire sindire içemediysek, günahı boynumuza değil.
— Mağlup mu desem mahcup mu ama ikisi de değil. Ben garip, sen güzel dünya umutlu öyle bir tuhafım bu akşamüstü sevgilim canavar götürür gibi iki yanım iki süngü. . .
— Vurulsam kaybolsam derim, çırılçıplak, bir kavgada, erkekçe olsun isterim, dostluk da, düşmanlık da.
— Canım benim, bilir misin? “Canım” dediğimde içimden canımın çıkıp sana doğru koştuğunu duyarım hep.
— Ard arda kaç zemheri, kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu. Dışarda gürül gürül akan bir dünya. Bir ben uyumadım, kaç leylim bahar, hasretinden prangalar eskittim.
— Leylim leylim ayvalar, nar olanda sen bana yar olanda. Belalı başımıza dünyalar dar olanda.
— Yankın yasak, aynalara. İnemem bahçende talan, tam, boş yanı bu, derim namussuzun, tam, bıçağım cehennem gibi güzelken, aklıma düşüyorsun ellerim arık.
— Salavat getirir dağ dağ taburlar narlı bahçe üzere, kanlı bir akşam gelen elçi değil Azrail olsun, anam avradım olsun kaçarsam.
— Maviye maviye çalar gözlerin, yangın mavisine rüzgârda asi, körsem, senden gayrısına yoksam, bozuksam, can benim, düş benim, ellere nesi? Hadi gel, ay karanlık.
— Kanun! Bu da bir maskaralık, bir dümen. Kanun yalnız biz fukaralar için var. O da cezalandırırken sade!
— Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu. Hani, kurşun sıksan geçmez geceden, anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık. Ve zehir, zıkkım cigaram. Gene bir cehennem var yastığımda, gel artık.
— Vurun ulan, vurun, ben kolay ölmem. Ocakta küllenmiş közüm, karnımda sözüm var halden bilene.
— Her dilediklerini yapsınlar. İsterlerse sinirlerimi, etlerimi, kemiklerimi, adımı, sanımı, cımbızlarla tek tek alsınlar. Unuttum, korkmayı sakınmayı. Seni alamazlar benden. Tılsım bu işte. Ayakta, fırtına gibi beni tutan bu.
— Seviyorum mümkün değil; aranızda kurşun, yasak bölge var sen genç, sevdan ölünecek kadar güzel kanunu yapanlar ihtiyar.
— Bunlar, engerekler ve çıyanlardır, bunlar, aşımıza, ekmeğimize göz koyanlardır, tanı bunları, tanı da büyü. Bu, namustur künyemize kazınmış, bu da sabır, ağulardan süzülmüş. Sarıl bunlara sarıl da büyü.
— Bu gözler, bir kere bile faka basmadı çığ bekleyen boğazların kıyametini karlı, yumuşacık hıyanetini uçurumların, önceden bilen gözleri. Çaresiz vurulacaktı, buyruk kesindi, gayrı gözlerini kör sürüngenler yüreğini leş kuşları yesindi.
— Sus, kimseler duymasın, duymasın, ölürüm ha. Aymışam yarı gece, seni bulmuşam sonra. Seni, kaburgamın altın parçası. Seni, dişlerinde elma kokusu. Bir daha hangi ana doğurur bizi?
— Ve sen geçersin içimden. Bitmek bilmezsin.
— Bir sevdadır böylesine yaşamak, tek başına ölüme bir soluk kala, tek başına zindanda yatarken bile, asla yalnız kalmamak.
— Bir ben kaldım, ortasında kavganın, bir de karanfil yürekli çocuklar.
— Kirvem hallarımı aynı böyle yaz rivayet sanılır belki, gül memeler değil domdom kurşunu paramparça ağzımdaki.
________________ Fuego, sonrisas, realidad y dolor . . . birazdan yorgun bir atı vuracaklar uyuşturmadan, rüyamda, üstelik ben henüz daha uyumamışken... 
28/08/2025 |