Tekil Mesaj gösterimi
Alt 23 Eylül 2021, 13:05   #1
Gülümse Editör
ad ASTRA per ASPERA
Gülümse - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart Dolunay Büyüsü -- 4. Bölüm



DOLUNAY BÜYÜSÜ

Genç kız için belki de o birkaç saniye ömründen en az birkaç on yıl götürmüştü. Zaman durmuş akmıyordu adeta. Ses tekrar fısıldadığında gözlerindeki deli korkunun yanındaki öfke daha çok harlandı.

“Sana diyorum küçük ukala, taş nerde?”

Sımsıkı, kelepçeden farksız kollar onu sararken cevap vermesi için dudaklarından çekilen ellerin akabinde hemen bağırdı.

“Bırak beni seni şerefsiz! İmdaaat!” Çırpınmaya, kurtulmaya çalıştı ama nafile… Kollar ona nefes aldırmayacak kadar sıkılaşmıştı neredeyse.

Ağzına tekrar o kocaman el kapandı ve sesin sahibi sertçe kulağına fısıldadı. “Sadece işimizi zorlaştırıyorsun kızım, taşı ver nereye gidersen git! Seninle bir derdim yok benim.”

Adamın sözleri korku ve öfkeyle uyuşmuş zihnine sonunda ulaşabilmişti. Baştan beri bir taşı sorup duruyordu sahi. Aklına sabah almaya çalıştığı kolye geldi. Bay buz dağının taştan haberi olmadığını düşünmüştü genç kız ama yanılmıştı demek ki… Bu taşı özel kılan neydi böyle de adam onu akşamın bu saatinde tenha bir köşede kapana kıstırmıştı. Değerli taş kaçakçısı falan mıydı?

Bu kez el tekrar ağzından çekildiğinde bağırmadı. “Ne taşından bahsediyorsun, anlamıyorum?”

Korkusu yerini meraka bırakmıştı. Zaten nedense bu adamdan aldığı enerji hiç tehlike enerjisi olmamıştı. Sabah bile ona o kadar öfkelenmişken adama karşı bir çeşit güven duygusu hissetmeye devam etmişti. Hissiz, huysuz, buzdan farksız bir adamdı ama ona zarar verecek birisi gibi durmuyordu.

Kendine kızdı. Çok fazla içgüdüsel davranıyordu. Mantıklı birisi çoktan adama taşı vermiş buradan koşarak uzaklaşmıştı. Ama içinde bir yerlerde taşı verme fikrinden nefret ediyordu.

“Aptala yatma… Hangi taştan bahsettiğimi biliyorsun? Şimdi seni bırakacağım ve sen de bana o taşı vereceksin, tüm konu kapanacak.”

Kıskıvrak yakalandığı sırada eli zaten cebinde olan genç kız taşı bir an olsun bırakmamıştı. Ondan kendine akan bir cesaret vardı sanki. Ama gözünün önünden bir dolu ana sayfa manşeti ve televizyon haberi geçiyordu o sırada… Ölen, bir hiç uğruna öldürülen onlarca kadın... Günün herhangi bir saatinde suçu sadece o kişinin yanından geçmek olan binlerce mağdur… Gerçek hayat cesaret dinlemiyordu. İçgüdüleri ne derse desin onun düşünmesi gereken, onu seven sayısız insan vardı. Sadece onların hatırı için bile tanımadığı bir adam üzerinden kumar oynayamazdı.

“Ta-tamam vereceğim! Ama kollarını gevşetmen lazım” dedi usulca.

“Bir numara yapma, daha üç adım atamadan tekrar kollarımda olursun.”

Genç kız kendi doğal karakterinin verdiği alaycı cevabına engel olamadı. “Hah! Emin ol sevgilisi olduğun kıza bile acıyorum şu an, bu kollar arasında vakit geçirmek zorunda kaldığı anlar için... Bunu kim silah zoru olmadan yapmak ister ki?”

Önce arkasındaki adamdan garip bir ses çıktı. Genç kız onu aşırı sinirlendirdiğini ve belki de kurtulmak için son şansını da kaybettiğini düşündü. Ah bu ayarsız dili yine başına iş açmıştı! Ancak adamın gürül gürül kahkahası sokağın sakin köşelerine çarpmaya başlayınca onu sinirlendirmek yerine eğlendirdiğini anladı. Garipti. Buz dağının gülüşü güzeldi.

“Aynı fikirde olmamıza sevindim güzelim, taşı ver de ikimizde, senin kollarımın arasında olmanın eziyetinden kurtulalım…”

Lal ters bir şey söylememek için dudağını ısırdı. Birincisinde şanslıydı ikincisinde böyle bir fırsatı olmayabilirdi. Adam kollarını gevşettiğinde hızlıca kendisini öne attı. Elini cebinden hiç çıkarmamıştı. Adamın bakışları o tarafa kaydı.

“Sanırım istediğim şey o cebinde!” dedi usulca ve elini uzattı.

Karanlıkta adamın boyu daha uzun ve korkutucu görünüyordu ama Lal’i asıl şaşırtan şey onun gözleriydi. Bu sabah o gözleri soğuk bir gri renkte gördüğüne emindi. Ama şimdi o gözler, gecenin karanlığında hiç de doğal olmayan bir altın renginde parlıyordu. Yutkundu. Elindeki taşı daha çok sıktı. Artık şu küçük şeyi vermesi gerekiyordu. Zorlukla elini cebinden çıkardı. ‘Sana bir şey olursa üzülecek insanları düşün’ diye sürekli kendine telkinde bulunuyordu.

Elini adamın elinin üstüne doğru uzattı. Adamın duruşu daha rahat bir hal aldı. Genç kız bu kadar stresliyken onun bu kadar rahat olması canını sıkmıştı. Lanet olsun taşı vermek istemiyordu. Ama yapması gerekiyordu. İkinci bir şansı daha olmayabilirdi.

“Al!” diyerek usulca fısıldadı tam elini açmak üzereydi ki adamın sözlerini duydu.

“Dedim ya, zaten beceremezdin!”

İçinde bir şeyler koptu. Parçalandı. Büyüdü. Bir anda keskinleşen bakışları hızlıca adamın altın rengi gözlerini buldu. Buz dağı değişimi fark etti ve anında dikleşti. Genç kızın açacağı eli sımsıkı kilitlendi. Tüm mantıklı düşünceler gecenin karanlığında kayboldu.

“Ne cüretle,” dedi genç kız ölüm fısıltısıyla dolu bir öfkeyle. “Ne cüretle,”

Sıktığı avucunda bir sıcaklık oluştu. Gri, beyaz parlak bir ışık önce avucunu kapladı, sonra gittikçe büyümeye başladı.

Adam, “Lanet olsun,” diye fısıldadı.

Sert bir rüzgâr çıktı, genç kızın uzun, bakır rengi saçlarını havalandırdı. Gözleri hala adamın altın rengi gözlerinde kilitli duran genç kızın etrafını, sokağın karanlığını en uç köşelere kadar aydınlatan bir ışık sardı. Tuttuğu ay taşı gibi, yuvarlak ayın ortasında dimdik duran bir savaşçı gibi adama bakmaya devam etti. Düşünemiyordu. Sadece öfkeyle fısıldamaya devam ediyordu.

“Ne cüretle,”

Ama adamın gözlerinde korku yoktu, aksine garip bir ifadeyle ve büyük bir cesaretle ona bakmaya devam ediyordu… Işık büyümeyi durdurmadı. Adamın görüntüsü yavaşça silinip geriye bembeyaz bir boşluk kalana kadar yoğunlaşmaya devam etti…

Lal ondan sonrasını hatırlamıyordu…

***

BÖLÜM SONU
Yazan: Gülümse...
Tüm Hakları Şahsıma Aittir...

________________