Tekil Mesaj gösterimi
Alt 06 Eylül 2021, 16:01   #1
Gülümse Editör
ad ASTRA per ASPERA
Gülümse - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart Dolunay Büyüsü--Yeni Hikaye 1. Bölüm

DOLUNAY BÜYÜSÜ

Kırışmış yüzünde birer yıldız gibi parlayan mavi gözleriyle falcı kadın, çadırın tütsü dumanıyla sislenmiş ortamında ona doğru keskin bir bakış attı… Lal istemsizce kendisini yutkunurken buldu, kadın bakışlarını çekmeden bir süre ona bakmaya devam ettiğinde ise nefesini tuttu. Başındaki eskimiş kırmızı bandanayı arkadan bağlamış, yaşlı ama bir o kadar da bilge görünen kadın sanki ruhunu okuyordu.

Kadın usulca ince parmaklarını uzattı ve önünde sıraladığı siyah zemin üstüne altın yaldızlı kartlardan birini çevirdi, hala kâğıtlara değil Lal’e bakıyordu. Nasıl olabiliyorsa bakışları daha çok keskinleşti. Geniş çadır artık genç kız için nefes alınamayacak kadar daralmış gibiydi. Falcı kadın o sırada ikinci kartı da açtı ve bu kez yutkunma sırası yaşlı kadındaydı. Kartlara bakmıyordu ama ne çıktığını görüyor gibiydi. Eli usulca ama sanki bu sefer titreyerek üçüncü ve son karta gitti. Lal’in gözleri de kadının her mimiğine kilitlenmiş bir vaziyette öylece ona bakmaktaydı.

Kadın kartı çevirdi ve uzaklardan gelen bir çığlık, adeta ölüm sessizliği bürümüş ortamı sardı. Ama çığlık uzaktan değil yaşlı kadından geliyordu. Kadın birden bire devasa, korkunç bir baykuşa dönüşmeye başlayınca Lal oturduğu yerden çığlık atarak geriye doğru düştü. Sırt üstü yatarken üstünde yükselen canavar çadırı paramparça ederek onları bir fırtınanın ortasında savrulan ağaçların içinde bıraktı.

Lal hala çığlık atıyor, tepiniyor ve istemsizce onu saran şeye karşı savaşıyordu. Korku tüm bedenini çevrelemiş ve yüksek oranda adrenalin salgılamaya başlamıştı… Oradan hızla kaçması gerektiğini düşünmekten başka bir şey yapamazken korkunç baykuşun ona sertçe fısıldadığı şeyi duydu;

“Savaş küçüğüm! Savaşmadan ölmek bu kadar güçlü birine yakışmaz…”

Ve kulağında hala o ses çınlarken çırpındığı yatağın içinde uyandı, kurtulmak için savaştığı şey kendi ince battaniyesiydi ve ter içinde kalmıştı. Kısa bir an durumu idrak etmeye çalışan beyni uyku sarhoşluğuyla duraksamış olsa da onca şeyin bir rüya olduğunu anlamıştı.

Derin bir nefes bıraktı, “Ah! Şükürler olsun hepsi bir rüyaymış.” dediği esnada pencere tarafından bir tıkırtı geldi. Çığlık atıp o kadar hızlı doğruldu ki başucundaki gece lambasını düşürdü. Dehşetle etrafına bakan gözleri ay ışığının aydınlattığı odada dolandı ama kimse yoktu. Hızla perdesi açık pencereye gitti. Yaşadığı sitenin geniş bahçesini ve büyük ağaçlarının olduğu alanı çarçabuk gözleriyle taradı. Kimse yoktu, zaten kendisi beşinci katta oturuyordu. Buraya kolaylıkla kimse çıkmazdı. Başını kaldırdı ve tüm ihtişamıyla göğü aydınlatan dolunaya baktı. Kendine kızdı, rüyanın etkisiyle büyük tepkiler veriyordu belli ki… Üstelik az sonra muhtemelen o sese neden olan kedisi Kar tanesi yanındaki komodinin üzerine zıpladı. Ona gülümseyip yumuşak beyaz tüylerini okşayan genç kız bu sırada da dolunayı izlemeye devam etti.

“Ah! Lal, kızım aklını başına topla. Yarın yeni işinde ilk günün, patronun oradaki antikalardan birine benzeyen hayal dünyanı duysa seni işe aldığına pişman olur.”

Oysa o kendisiyle dalga geçerek gökyüzünü seyrederken onu da karşısındaki ağacın tepesinde, yaprakların arasından seyreden bir çift altın rengi göz vardı. Avına kilitlenmiş bir halde Lal’i seyrediyor, keskin dişlerini sıkıyordu…

BÖLÜM SONU…

Yazan: Gülümse...
Hikayenin Tüm Hakları Bana Aittir...
________________