Tekil Mesaj gösterimi
Alt 30 Ağustos 2021, 16:18   #1
Siyah
Özel Üye
Siyah - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart Sizce red edilmiş miyimdir?

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]



Sizce ben, platonik aşkımdan dolayı karşı tarafın her jestini, mimiğini, sinyal olarak algılayıp, kendimce güzel bir organizasyon yapıp red edilmiş miyimdir?

Yaklaş usulca. Anlatayım.

Sene 2005-2006.
Platonik olarak aşık olduğum kızın, yakın arkadaşlarından edindiğim bilgiye göre kendisinin doğum günü bir hafta sonra.

Bir cafede kendimize ait, rahatsız edilmeden eğlenebileceğimiz bir yer ayarladım. Yakın arkadaşları, samimi olduğu, olmadığı sınıftan herkesi -O'nun doğum günü olduğunu söylemeden- başka bir bahane ile davet ettim. (İşi sağlama almalıydım. Sürpriz bozulmamalıydı.)

Güzelce, büyük bir pasta yaptırdım. Çikolatayı çok severdi. Zaten çikolatayı kim sevmezdi ki?(ben sevmezdim mesela.)

Cafe hemen Seyhan nehri kenarındaydı. Nehirde tekneyle gezinti turu yaptırılıyordu. Hemen ileride buralarda -sallanan köprü- tabir edilen köprünün hemen yanından dönüp geri geliyordu.

Doğum günü geldi çattı.
Ben heyecanımdan yerimde duramıyorum.
En az 5-6 kıyafet kombini deneyip, kendime en çok yakıştırdığım kiyafetleri giyip, ayna karşısında saçlarıma yarım kilo jöle sürüp, (gülmeyin, o zamanlar modaydı!;d) çıktım evden.
Cafeye kadar havada yüzerek ayaklarım yerden kesile kesile gittim.
Kalbim bana ait değilmiş gibi çarpıyordu.

Cafeye vardığımda hızlıca organizasyonun detaylarını önceden rica ettiğim cafe çalışanlarıyla üzerinden geçtik.
Her detay tamamdı. Herkes halinden memnundu. Fonda benim seçtiğim şarkılar çalıyordu. Gülüşmeler, mini mini dedikodular.

Hemen hemen herkes bu buluşmanın, kaynaşma buluşması olduğunu sanıyordu. Yakın arkadaşları hariç tabi.

Bizimki geldiğinde kalbim duracak gibi oldu. O an ki beğenimi, hislerimi anlatabilecek harf dizilimini ben henüz bilmiyorum.

Dil, nefes koordinasyonu, konuşma yeteneğini çoktan yitirmiştim.
"Merhaba, hoş geldin" diyemeden wc ye kaçtım. Sanıyorum yarım saat kadar ona açılma provası yaptım.

Dışarı çıktığımda artık hazırdım.

Yakın arkadaşlarına ona söylemeleri için tembihlediğim "Doğum günü çocuğuna bedava tekne turu" planı işlemişti.

Berabet tekneye bindik. Bana "Bu niye bindi ki şimdi?" der gibi bakıyormuş, tabi ben heyecandan fark edemedim.

Teknede beraber sallanan köprünün altına geldiğimizde gül taneleri ve yaprakları üzerimize dökülürken: Tüm provaları unutup, "Seni seviyorum ........" diye haykırmıştım. Sesim bana bile yabancıydı.
Neden sonra kendime gelmeye çalışıp, mantıklı cümleler kurmaya çalıştım.

Yaklaşık olarak:
-Doğum günün kutlu olsun. Yeni yaşın mutluluk getirsin, bu mutluluğu benimle paylaşmaya hazır mısın? Seni seviyorum!
Demiştim.
Sessiz kalınan o bir kaç saniye kaç ömür ederdi kim bilir.
Dudaklarından dökülen ürkek bir "Hayır." dı sadece.
Basit bir kelime değil, diri diri gömülüş saniyeleriydi.

Düşen koca çığ ile başbaşa kalmış gibiydim.
Yarım yamalak "peki, teşekkür ederim." diye saçmaladığımı hatırlıyorum.

Cafeye vardığımızda tebrik etmeyi bekleyenlerin yüzlerindeki yıkıntıyı an ve an izledim.
Fonda çalan şarkıda bile "seni seviyorum." diyordu.
Şarkının her sözü batarken kulağıma, önce hafif sonra koşaradım uzaklaştım oradan.

Sonrasında ne mi yaptım?
Uyandım.
Hepsi rüyaymış.
________________


Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim....
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...
Nâzım HİKMET