Serçe TeLaşı ‘’Bir serçe daldan dala nasıl uçuyorsa öyle.’’
Ha suyun akışı ha rüzgârın vuruşu
Varılan hasret aynı değil midir ?
Sonbaharın çıldırısıya kahverenginde.
Bir yaprağın yere düşme hızı,
Bir serçenin telaşına eşitken
İşte orada zaman durmalı!
Düşünsene bulutun yalnızlığını.
Yağmuru yaratırken ellerinde,
Yüzüne hiç yağmurun vurmamasını.
Neden bir bulut, yağmurun keyfini çıkarmasın ki,
Toprak kokusunu içine neden çekmesin.
Bir bulut bir kadına neden bakmasın ?
Oysa bir bilse kadınla ortak kökten geldiklerini
Ama onlar bakışmasın!
Değmesin gözleri gözlerine.
Yüreği yüreğine erişmesin.
Sonra denizler, okyanuslar kızmaz mı ?
Bu ıslanmışlık bu mavi hüzün,
Bu kirlilik yetmez mi ?
‘’Bir serçe çatıdan çatıya, nasıl uçuyorsa öyle.’’
Bu uçuşa tanık olan bir çocuğu düşünsene
Sadece dalgınlık!
İki dakika sonra unutacağı,
Bir serçenin uçuşuna tanıklık etmek.
Ha bir serçe ha bir çocuk,
Sığınmak zorunda değil midir ?
Sığınılması gereken ellere.
Şimdi bir sigara yaktım.
Bir serçe telaşında,
Çünkü ıslandım, üşüyorum.
Kadınla bulut sevgili olmuş..
Her taraf yaş, ıslak.
Tenimde uçuşan kelebeğin,
Ölmesine koskocaman üç dakika varken
Sigara bitmek üzere…
Rüzgâr Büyük Saat’in yapraklarını,
Hızlıca okurken…
Kelebeğin ölmesine son yirmi iki saniye.
Kelebek öldü.
O ölmedi, ben öldürdüm.
Çünkü şarkı bitti.
Rüzgâr dindi.
Artık bir katilim, kelebek katili.
Serçe görseydi eğer çok kızardı bilirim.
Üşümeye devam ediyorum…
Tenimde ölü bir kelebek.
Ve gözden kaybolan serçe.
Kapatıyorum ışıkları, sokak lambalarını.
‘’Ha karanlık ha aydınlık’’
Varılan ölüm aynı değil midir ?
Alıntı
Konu Yazgı tarafından (25 Mart 2020 Saat 21:56 ) değiştirilmiştir..
|