Tekil Mesaj gösterimi
Alt 09 Mart 2020, 17:24   #1
KahKaha
KahKaha - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart Tek Boynuzlu At

Yoğun bir haftanın ardından gelen hiç bitmeyecek gibi hissettiğim bir uçuş. Feeder airliner olduğu için yolcularla burun buruna gibi hissediyoruz. Öfkesine yenik düşerek kabin memuruyla tartışan adam mı ararsın, sinirden oturduğu yerde sürekli küfreden mi yoksa bağlantısını kaçırdığı için telaştan sürekli soru soranlar mı ararsın? Hepsi var.
Tuhaf bir şekilde sakin ve sessiz izliyorum ama beynim duramıyor. “Nasıl bir dünyada yaşıyorum, nasıl hem inançlı olup hem de büyümek için çabalayan bir insan bulup hayat arkadaşım diyeceğim? Zaman çok çabuk geçiyor.” düşünceleri içinde, bir yandan da karnımın acıktığını düşünerek izlemeye devam ediyorum.

Bu düşünceler ve hissiyat yeni değil aslında. Bir çok ateist ve deist tanıyorum. Kimisinin Müslümanlık ya da diğer semavi dinler ile hiç alakası olmamış, kimisi ise hayatlarının belli dönemlerinde dinden uzaklaşarak bu akımların parçası olmuş. Arkadaşlık söz konusuysa, kişinin ahlaklı olması benim için yeterlidir. Çok kriterim yoktur. Olmamalı da zaten çünkü bir insanı sevmek o kadar da zor bir şey değil. Fakat söz konusu hayat arkadaşlığı ise inançlarımız çok büyük önem kazanıyor.
Hayat bu... Zor dönemleri oluyor. Sadece zor dönemleri değil, çok zor dönemleri oluyor. Sadece çok zor dönemleri değil, çaresiz dönemleri oluyor. O dönemlerde sığınacak bir yaratıcıya, parçası olmanın rahatlatacağı bir grup insana ve o yüce güce bağlı hissetmeni sağlayacak bir takım insani aktivitelere ihtiyaç duyuluyor. Bir kadınla eşi arasında birlikte dua edebilmek kadar güçlü bir bağ olabilir mi? Ya da kurduğun ailede aynı değerlerle inşa ettiğiniz ortamın huzurunu çocuklarınıza başka ne verebilir? Çoğunluğu Hristiyan olan, bambaşka kültürdeki yabacı bir ülkede yaşıyor olmak zaten bir hayat arkadaşı bulmayı zorlaştırıyor ve artık Türkiye’deki bağlantılarımdan bir çoğunun da inançlarının değiştiğini görüyorum. Acaba ben hayat arkadaşı değil de ünikorn mu arıyorum?

İşte ben bunları düşünürken yanımda oturan kadınla konuşmaya başladık. Porto Rikolu bir kadın. Eğitim üzerine olan bir seminer için gelmiş. Ve sufiymiş. Evet evet, Porto Rikolu sufi bir kadın. Küçücük bir uçakta benim yanımda oturuyor ve yarım saat sürmesi gereken uçuş için 1,5 saat uçağın içinde bekletiliyoruz. Rumi’den Şems’e, ezandan mucizelere, sağlıktan hayatta ki amacımıza kadar bir çok şeyden bahsettikten sonra bir bakıyorum ki inişe geçmemize bir kaç dakika kalmışken ellerimi tutmuş ben ve ailem için dua ediyor. “Allahım” diyorum, “ben nasıl bir gün yaşıyorum?” Gözlerim dolmuşken sımsıkı sarılıp iki yanağımdan öpüyor bu gönlü güzel kadın.

Nasıl bir gün yaşadığımı eve ulaşmama bir kaç dakika kalınca anladım. Tam vesveseye düşmüşken, yalnız kalacağım korkusuna kapılmanın eşiğindeyken gönderildi bana bu kadın. Vazgeçmeyim diye. Hata yapmayım diye. İnanmayan kadar inanan da var diye. “Tek boynuzlu at falan değil, olması gerekeni bekliyorsun”a bir işaret diye.

D.T.
________________

“Always will I bathe my days in the golden glow of enthusiasm.”
~ Og Mandino