Bir zamanlar…
Evimin kapısından içeri girince,
Sıcacık bir koku karşılardı beni;
Annemin yemeği, babamın gülüşü,
Kardeşlerimin koşuşturan ayak sesleri…
Her köşe, sevdanın, huzurun bir parçasıydı.
Şimdi o kapıdan geçince,
Yalnızlığın serin yüzü çarpar içime,
Duvarlar aynı, ama sanki ruhu yok evin…
Bir sandalye eksik, bir ses eksik,
Bir “hoş geldin” eksik…
Ve en çok da, içimdeki ben eksik…
Annem…
Ellerin hâlâ ellerimdeymiş gibi yanar avuçlarım,
O şefkat dolu bakışlarınla sarmalanmayı
Ne çok özledim bir bilsen…
Gece yastığıma başımı koyduğumda,
Kulaklarım senin sessiz dualarını arar,
Ama geriye yalnızca yankılar kalır…
Babam…
Senin o güçlü ama sevgi dolu sesin,
Bir ömürlük sığınaktı bana.
Şimdi bir rüzgâr gibi geçiyor zaman,
Ve ben her rüzgârda senin adını duyar gibi oluyorum…
Bir “kızım” deyişin var ya,
Kalbimin en kırık yerinde hâlâ çınlar…
Kardeşlerim…
Birlikte büyüdüğümüz sokaklar şimdi sessiz,
Ne o masum kahkahalar var,
Ne de göz göze bakınca her şeyi anlatan o bağ…
Herkes kendi yoluna savruldu,
Bense geçmişin bir köşesinde,
Bir fotoğrafın içinde donup kaldım…
Geceleri yıldızlara bakarken,
Bir yandan gülümsüyor, bir yandan içimden ağlıyorum…
Çünkü kimse bilmez, bir kadının
Ailesine duyduğu özlemin sessiz çığlığını…
Kalabalıkta bile yalnız hissettirir bu özlem,
Gözyaşlarını içe akıtır,
Bir “ah” bırakır dudaklarına,
Sessiz ama yürek yakan…
Ve şimdi,
Her nefeste biraz daha büyüyor içimdeki boşluk.
Bir ses, bir dokunuş, bir koku…
Hepsi zamanı durduracakmış gibi beklerim,
Ama zaman acımasız…
Geriye sadece hatıralar kalır,
Ve bir kadının kalbinde hiç dinmeyen
bir özlem çığlığı..
O~