Sanmak Denen O Fısıltı Sanmak Denen O Fısıltı
Hep sanıyoruz. Sanki elimizde bir sihirli değnek var da,
her şey gönlümüzce olacakmış gibi.
Sanıyorum ki o giden geri dönecek,
sanıyorum ki söylenen yalanın ardında bir gerçek saklı,
sanıyorum ki bu karanlığın bir sonu var.
Sanıyorum, sanıyorum, sanıyorum...
Ve her sanışım, içimde incecik bir çatlak açıyor.
Önce belli belirsiz bir sızı, sonra derin bir boşluk.
Beklentilerim, o koca binalar gibi yükseliyor içimde.
Her tuğlası "sanıyorum ki..." ile örülmüş.
Sağlam diyorum, yıkılmaz zannediyorum.
Sonra bir rüzgar esiyor,
bir gerçek yüzüme çarpıyor ve o binalar kumdan kaleler gibi,
dağılıyor gözlerimin önünde...
Toz bulutu dağıldığında,
geriye sadece enkaz kalıyor. Kendi ellerimle,
kendimi altında bıraktığım enkazım.
Sanıyorum ki o dostluk sonsuz, bir sırrın ağırlığını taşıyacak kadar güçlü.
Sonra o sır, herkesin diline düşmüş, dostluk denen şey bir maskeden ibaret.
Yutkunuyorum. Boğazımda düğümlenen, "sanmıştım" kelimesinin zehirli tadı.
Her "sanmıştım" dediğimde, aslında kendime bir kazık atıyorum.
Gerçek, çıplak ve acımasız bir ayna tutuyor yüzüme.
Ve ben o aynada, kendi naifliğimin, kendi körlüğümün,
kendi hayalperestliğimin izlerini görüyorum.
Keşke sanmasaydım diyorum.
Keşke içimdeki o fısıltıya kulak asmasaydım.
Keşke her şeyi olduğu gibi kabul edebilseydim.
Ama insanız işte, sanmadan duramıyoruz.
Ve her sanışımız, biraz daha eksiltiyor bizi.
Biraz daha Bensizliğe sürüklüyor.
Her sanışımızda, içimizdeki o küçük, umutlu çocuk bir kez daha düşüyor.
Ve biz, o düşen çocuğu kaldıracak gücü, bir sonraki "sanıyorum"a saklıyoruz,
Bu trajedi içinde kaybolup gidiyoruz işte...
________________ Başkalarını çözmeye çalıştıkça, kendimi
düğümlemişim haberim yok. |