Neden buradayım?
Bilmiyorum.
Ya da biliyorum da,
Anlatmaya dilim varmıyor...
Çünkü burada her şey yarım,
Kelimeler bile bazen eksik çıkıyor ağızdan.
"Ben iyiyim" diyemiyorsun mesela.
Ya da "ben kötü" diyorsun da, kimse anlamıyor.
Burası...
Ruhun çürüyüp yeniden filiz verdiği bir yer.
Bazen sabahları kuşlar ötmüyor,
Çünkü burada camların dışında bir hayat yok.
Sadece içeride yankılanan birkaç bağırış,
Bir de sessiz sedasız ağlayanlar var.
Doktorlar geliyor.
Güzel giyiniyorlar.
Tertemiz notlar tutuyorlar,
Benim bile bilmediğim iç sesimi
İlaçla bastırmaya çalışıyorlar.
Bir gün biri dedi ki:
"Çok sevmiş... o yüzden kafasını yitirmiş."
İşte o gün anladım:
Seni sevmek, tıpta delilikmiş.
Ben seni sevdim.
Ama normal yollarla değil.
Ben seni
Akıl defterine sığmayan harflerle sevdim.
Nabız çizelgesine yazılmayan özlemlerle.
Ben seni uyutulmayan gecelerde,
Boğazıma dizilen çığlıklarla sevdim.
Ve şimdi buradayım.
Aklımın kelepçeleri çözülmedi hâlâ.
Hâlâ seni soruyorum nöbetçi hemşireye,
Beni her gece yatıştırmak zorunda kalan Emel'e.
"Geldi mi?" diyorum.
"Sana bir mektup bıraktı mı?"
O hep gülümsüyor...
Bir anne gibi bakıyor yüzüme,
Ama ben biliyorum,
Senin yerini hiç kimse tutmuyor.
Geçen sabah
Duvara başımı yaslayıp
Sana yazdığım bir cümleyi ezberlemeye çalıştım:
"Sana deli gibi âşık olmam, aklıma atılmış ilk taştı."
Belki o taşı atan da sendin.
Ama ben hâlâ orada...
O ilk darbenin indiği yerdeyim.
Bazen soruyorlar:
"Bir daha sever misin?"
Ben de cevap veriyorum içimden:
"Ben hâlâ unutamadım ki..."
Unutmak, bu odada yasaklı bir eylem.
Hatırlamak ise zorunlu tedavi gibi.
Sürekli içimde sen tekrarlanıyorsun.
Yüzün bir ilaç gibi yazılmış raporlarıma.
Anlayacağın...
Burada herkes deliliğini bir yere koymuş.
Kimisi sevdiği öldü diye,
Kimisi terk edildi diye gelmiş.
Ama hepsi,
Bir zamanlar çok sevenlerden.
Deliliğin tanımı değişti bende artık.
Dışarıda çılgınca bağıranlar değilmiş deli olan.
Sustuğu hâlde hâlâ umut taşıyanlarmış.
Yani benmişim.
Yani seni hâlâ bekleyenmiş...
şiir gibi
" Bir Delinin Güncesi "