Kırıkların İçinden Büyüyen Işık Kırıkların İçinden Büyüyen Işık Bazen içimde büyüyen kelimeleri kelime olmaktan kurtarıp soluk alan bir varlığa dönüştürmek isterim; çünkü ancak o zaman anlatabilirim içimdeki fırtınanın sesini… Bugün, kendi kalbimin en içten odalarını aralayıp sana—ama en çok da kendime—bambaşka bir pencereden bakmak istiyorum.
İçimde sakladığım en gerçek an, gecenin en koyu saatinde bile içten içe ışıldayan umut kıvılcımıdır. Zifirî karanlıkta dahi tutunacak bir parıltının var olduğunu hissettiğimde, hayatın omuzlarımdan çekip aldığı yük bir anlığına hafifler. O an, kendime sorarım: “Yıkılmam gerekirdi belki, ama hâlâ ayaktaysam bunda nasıl bir sır gizli?” Ve cevabım her defasında şudur: Sevginin, inancın, vazgeçmeyişin adı konmamış dayanıklığı.
Yaralarımı kimseden saklamıyorum artık. Çünkü anladım ki acıyı gizlemek, onu iyileştirmiyor; aksine, karanlık bir odada büyüyüp ürkütücü bir hayale dönüşmesine izin veriyor. Oysa canımı yakan her kırık hatıra, kalbimin duvarlarında bir gedik açtıysa da o deliklerden içeri süzülen ışık, bana insan olmanın ne demek olduğunu fısıldıyor: Kırılganlık, aslında yeni bir başlangıç için açılan kapıdır.
Kendimi bazen bir nehrin akışına bırakılmış bir dal parçası gibi hissediyorum. Akıntı beni sürüklerken kontrol bende değil sanıyorum, ama dönüp baktığımda görüyorum ki döküldüğüm deniz, yürümek istediğim yol olmuş. Başka türlüsü mümkün müydü? Belki de değildi. Çünkü yaşadığım her şey, hayatın bana kurduğu incecik bir mizansen; ben, bu oyunda samimiyetle rolünü oynayan küçük bir oyuncuyum. Oyunun kurallarını ben yazmadım, fakat sahnede atacağım adımları seçmek benim elimde. İşte o seçim, kim olduğumu belirliyor. Sevgiyi çoğu zaman güçlü olmanın zırhı gibi anlatırlar, ama ben biliyorum ki sevgi, tenimize değen en çıplak duygudur. Koruyamaz, ille de zırhlamaz; aksine kabuklarımızı söker atar. Sevmek; kalbindeki en savunmasız noktayı hiç düşünmeden karşındaki insana teslim etmektir. Ama tam da bu yüzden, karanlığın ortasında elini uzatacak birini hissediyorsan, bütün fırtınalara değecek kadar anlam kazanır gökyüzü.
Ve evet, bazen yorgun düşeriz. Adımlarımız, bitmeyen bir merdivende yukarı tırmanıyormuşuz gibi ağırlaşır. Tam da orada, iç sesim kulağıma şöyle fısıldar: “Dur, vereceğin en küçük mola bile nefesinle yeniden barışmanı sağlar.” O anda derin bir soluk alır, kalbimin ritmine kulak veririm. İçimde atmakla görevli bu sonsuz motorun her vuruşu, yaşadığımı haykırır dünyaya. Ölümün sesini uzaklaştırıp yaşamı, damarlarımda akıp giden nihai bir şarkıya dönüştürür.
Bugün, sana ve kendime söz veriyorum: Yüreğimdeki gölgeler kalabalık olsa da her gölgenin bir ışık kaynağı olduğunu asla unutmayacağım. En derin çukurlara düşsem bile başımı göğe kaldırıp nefesimdeki “olma” mucizesini hatırlayacağım. Kendimi bağışlayacak, hatalarımı nihayetinde ustalığa dönüştürecek kadar cesur olacağım. Çocukluğumun ürkek masallarını bile kucaklayıp içimde büyüteceğim, çünkü masalların gerçek yalanlarında bile hayata dair gizli hakikat kırıntıları saklıdır.
Eğer bu satırlarda kendinden bir parça bulduysan—ki bulacağına inanıyorum—bil ki yalnız değilsin. Hepimiz aynı sonsuz yolda farklı adımlar bırakan yolcularız. Aynı hüznün gölgesinde üşüyor, aynı umudun kavuşumunda ısınıyoruz. Öyleyse gel, korkularımızı elimize alalım, ışığı birlikte arayalım. Çünkü hayat, paylaştığımızda çoğalan bir sır; mutluluk, yolun neresinde olursak olalım birbirimize uzanmayı bildiğimizde anlamlanan bir şarkı.
Ben, kırıldıkça yeniden doğan bir cam parçası gibi parlamaya yeminliyim. Sen de parılda. Çünkü kalplerimizin ışığı birleşince, dünya karanlığı nasıl saklayacağını şaşırır.
Son söz yerine: Bırak içindeki fırtına rüzgârın adını fısıldasın. Bırak gözlerindeki yaş, toprağın susuzluğunu dindirsin. Çünkü en derin acılar bile, hayata tutunmayı öğrendiğimizde, bir gün en büyük gücümüz olur. Senin yolun, benim yolum; aynı şarkının iki farklı melodisi. Ve bu şarkı, ancak birlikte söylendiğinde tam anlamıyla Kırıkların İçinden Büyüyen Işık olur. |