Siyahkalem’in Sessizliği Bazen insan, bir kelimeyi değil, bir hissi yazar satırlara. Kalemden dökülen mürekkep değil de, içten içe kanayan bir suskunluk olur. İşte ben de öyle zamanlardayım. Ne bir cümle tamamlanıyor içimde, ne de bir nokta koyabiliyorum duyguların sonuna.
Siyahkalem elimde... Rengi gibi karanlık bir geceye tutunuyorum. Ne kadar yazarsam yazayım, bazı boşluklar hep aynı kalıyor. Sanki harfler bile yorulmuş artık benden. Sessizliğimle dertleşiyorum çoğu zaman. Konuşmak ne çare, anlamayan bir dünyaya kelime yetmez ki.
Hüzün denilen şey öyle büyük bir yer tutuyor ki içimde, bazen başka hiçbir duygunun sığacak yeri kalmıyor. Yine de garip bir şekilde, bu hüzünle dost oldum ben. O kadar uzun zamandır yanımda ki, adını bile ezberledim: Kabulleniş.
Bir sokak lambasının altındaki gölge kadar samimiyim şu ara. Ne aydınlık, ne karanlık. Sadece varım. Ne gidenin ardından gözyaşı dökecek kadar güçlüyüm, ne de kalanlara umut olacak kadar canlı. Arada bir yerlerdeyim.
Ama en çok da kalbimde birikenlerle baş başayım. Ve yazarken anlıyorum ki, insan bazen sadece anlatabildiği kadar iyileşir. Yazmak, yaraya pansuman gibi. Kapatmaz belki, ama biraz olsun unutturur.
Siyahkalem susarsa ben eksilirim. Çünkü bazı duygular sadece mürekkebin koynunda anlam bulur. |