Renklerin Ardındaki Sessiz Çığlık Her şey dışarıdan bakıldığında çok güzel… Renkli sokaklar, gülen yüzler, ışıl ışıl vitrinler… Ama kimse geceleri sessizce ağlayanları görmüyor. Kimse, kalabalıklar içinde kendini yalnız hissedenleri duymuyor. Toplumun bize öğrettiği ne varsa, üzerine bir kat boya çekip içimizdeki karanlığı saklamayı öğrendik. Herkes “iyiyim” diyor, ama kaç kişi gerçekten iyi? Görmediğimiz, duymadığımız ama burnumuzun ucunda duran acılar var. Her gün yanından geçtiğimiz insanlar, içlerinde taşıdıkları fırtınayı kimseye belli etmeden yaşıyor. Çünkü bu çağda en çok susanlar yoruluyor…
Bir kadının yüzündeki makyaj, bazen sadece güzellik değil; belki bir gece önce yaşadıklarını saklama çabasıdır. Bir çocuğun fazla gülmesi, evdeki sessizliğe inat olabilir. Ve bir adamın sessizliği, içine attığı binlerce haykırışın susturulmuş hâlidir. Biz, birbirimize bakıyoruz ama görmüyoruz. Dinliyoruz ama duymuyoruz. Yargılıyoruz ama anlamıyoruz. Çünkü hep dışı izliyoruz; içi merak etmiyoruz. Renkleri seviyoruz, karanlığı yok sayıyoruz.
Ama unuttuğumuz bir şey var Ki ; Her insan bir hikâye… Ve o hikâyelerin çoğu, kapağı kapalı kitaplar gibi bekliyor anlaşılmayı. Belki bir gün, yargılamadan önce dinlemeyi, susmadan önce sormayı, geçip gitmeden önce durmayı öğreniriz. Çünkü gerçek iyilik, parlak renklerde değil, karanlığı görebilen yürekte gizlidir. Ve bazen bir çığlık, sadece bir göz bakışı kadar sessiz olabilir… |