Birbirimizi Anlayabilseydik, Dünya Ne Güzel Bir Dünya Olurdu Bazen bir bakış, bir kelime ya da sessiz kalış, karşımızdakinin kalbinde fırtınalar koparır. Oysa belki de hiç niyetimiz yoktu kırmaya, üzmeye. Ama anlaşılmadık. Ya da biz anlayamadık. İşte tam da bu yüzden bu dünya, olması gerektiği kadar güzel bir yer değil.
Birbirimizi anlayabilseydik… Gerçekten yüreğimizle, niyetimizle, kalbimizin iç sesiyle dinleyebilseydik birbirimizi, dünya çok daha yumuşak, çok daha yaşanası bir yer olurdu. Belki daha az bağırırdık, daha az yargılardık. Sabırsızca cevap vermek yerine biraz daha beklerdik, biraz daha düşünürdük. Belki öfkelenmeden önce “Neden böyle söyledi acaba?” diye sorardık kendimize. Anlamaya çalışırdık. Empati denen o büyülü kelime sadece sözlükte değil, hayatımızda da yer bulurdu.
Çünkü anlayabilmek, sadece kulakla duyulanı değil, gözle görülmeyeni, kalple hissedileni de görebilmektir. Birinin sesi titriyorsa ama yüzü gülümsüyorsa, oradaki çelişkiyi fark edip “İyi misin gerçekten?” diye sorabilmektir. “Ben olsam ne hissederdim?” diyebilmektir.
İnsan, anlaşılmak ister. Anlaşılmadığında yalnız hisseder. Ve en çok da bu yalnızlık acıtır canını. Bazen insanlar sevgisiz değil, sadece anlaşılmamaktan yorulmuştur. Oysa her birimizin içinde sevilmeye, görülmeye, duyulmaya dair koca bir ihtiyaç vardır.
Eğer birbirimizi anlayabilseydik, belki savaşlar değil, uzlaşmalar konuşulurdu. Belki çocuklar daha mutlu büyürdü. Belki kadınlar korkmadan sokakta yürüyebilirdi. Belki insanlar kendilerini anlatmak için bağırmaz, susarak da anlaşılabileceklerine inanırlardi.
Dünya o zaman daha sessiz ama daha derin olurdu. Daha az karmaşa, daha çok huzur… Daha az öfke, daha çok şefkat… Çünkü her şey anlamakla başlar. Anlamak, yargılamaktan vazgeçmektir. Anlamak, insanın insana iyi gelmeye çalışmasıdır.
Ve belki de bu dünyayı cennete çevirmenin en basit, en içten yolu budur: Biraz daha dinlemek, biraz daha hissetmek, biraz daha anlamaya çalışmak. Kim bilir, belki bir gün gerçekten birbirimizi anlayabiliriz. O gün geldiğinde dünya, sadece bir gezegen değil; kalbin de huzur bulduğu bir yuva olur.
İşte o zaman diyebiliriz: “Dünya, gerçekten güzel bir dünya olmuş.” |