Kar sıcağı Eskiden her şey bambaşkaydı.. Yoğun kar yağar, elektrikler kesilirdi. Ve işte o zaman bütün aile bir araya toplanırdı; evin en sıcak odasında, kömür sobasının etrafında.
O kömür sobası var ya, o sıcaklık sadece odanın sıcaklığı değildi, o anların içindeki huzuru, aileyi bir araya getiren o bağı da hissettirirdi.
Sobanın üzerinde kestaneler kızarır, çatlayarak o tatlı kokusunu yayardı etrafa.
Kestanenin o sıcak kokusu, sanki hepimizi birbirimize daha da yaklaştırırdı.
Bir yandan sohbetler başlardı; dedemden dinlediğimiz hikayeler, babamın anlattığı fıkralar…
Küçük anılar bile o ortamda birer hatıra gibi değerlenirdi.
Herkes kendi hikayesini, kendi kahkahasını ortaya koyar, odayı sımsıcak bir ortam sarardı.
Zaman sanki durmuş gibi olurdu o akşamlarda; sadece biz vardık, bizim o küçük dünyamız, ve karanlığın içinde parlayan o sobanın sıcaklığı..
Ben ise arada gözlerimi camdan dışarı diker, yağan kara dalardım.
Camdaki buğu, içerinin sıcaklığıyla dışarının soğuğunun bıraktığı bir izdi adeta.
O buğuya ismimin baş harflerini çizerdim, küçük parmağımla kendi dünyamı kurardım o camda.
Bazen sadece bakardım karın o sessiz güzelliğine; o karın beyazlığıyla içime bir huzur dolardı. Sanki her kar tanesi, o anki mutluluğumuzu koruyan birer hatıra gibi düşerdi toprağa.
Şimdi ne zaman kar yağsa, aklıma hep o günler gelir. O eski kış akşamlarının o sıcaklığı, o bir arada oluşun huzuru… İşte, içimde hep o günlerin özlemi var.
________________ Ben, karanlığın suskunluğunda huzur bulurum;
ama bilir misin?
Her sessiz gece, içinde sakladığı bir ışıkla yaşar.
Gölgelere sığındığım her an,
bir gün doğumu düşlerim. Its only after we have lost everything that we are free to do anything. |