bir gün içimizdeki tüm o öfke nöbetlerini boşaltan, hayatımızda hiç olmamış [ve bir daha da olmayacak] derin boşuklarla uyandığımızda yalnız olduğumuzu anladığımızda ve artık bundan sonra hep yalnız olacağımız fikri keskinleşmeye ve netleşmeye başladığında, bilinç denilen şeyin kaybedilebileceğini ve geri gelmesinin uzun zaman sürdüğünü tecrübe ettiğimizde, tüm o kontrollülük, hissizlik, vurdumduymazlık halleri birer birer buharlaşırken kendinize susacak bir an ararsınız işte o an bu şarkının başladığı andır. tüm kemikleriniz kırılırken içinizdeki boşluğun sebepleri bu şarkının sözleri ile birleşir ve hayatınıza altyazı olur. hiç bilmediğiniz dilleri bir sabah kalktığınızda öğrendiğinizi farketmek gibidir anne ve ölmek.
bahçesinde hiç solmayan çiçekleri düşündüğünüzde içinizdeki tüm çiçekler kurur/dökülür. ve hatta şarkının bir
yerinde
ilk nefesimde ben senin
son nefesinde sen benim kollarımda
dediğinde yolda kenarda durup araçların geçmesini seyreden bir deli olabilirsiniz. hayat kadar kısadır bu şarkı. kısadır işte hayat gibi. neyse...
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
ezandan önce uyanırdı annem.!
kadın dediğin güneş üstüne doğmadan uyanmalıydı çünkü.
bereketi kaçarmış evin, rızkı kesilirmiş adamın,
öyle derdi hep.
çatlamış dudaklarından dualar süzülürdü sabahın soğuğunda.
buz tutardı yazmasındaki oyalar...
elleri hamur kokardı her daim.
sanki annem demek hamur demekti.
elinde kuruyan hamurları bile ziyan etmez, ovalayıp karınca yuvalarına serpiştirirdi.
her şeye yeterdi annem! çünkü
anne demek yetmek demekti.
ağrıyan yerlerini susturur, acıyan göğsünü bastırırdı.
işi gücü emeği, ocakta yemeği vardı onun.
bir ıhlamurla geçiştirdigi soğuk algınlığı, bir evlat gülümsemesiyle unuttuğu gönül dalgınlığı vardı.
akşam olunca evinin perdesini kapatmaya alışkın elleri, bir de her sabah sulamayı farz edindiği gülleri vardı.
kimse öksüz değildi o varken, kimse sahipsiz değildi.
çünkü anne demek sahip demekti...
ezandan önce uyanırdı annem.
güneşi kucağına alır, yorganımızın içine saklardı.
kınalı ellerinde kireç tutan parmakları vardı, çıtırtıları beyaz bir gece gibi kalbime batardı.
yorgunluk gözlerinden damlardı, çünkü anne demek yorulmak demekti.
çünkü anne demek ömrünü bağışlamak demekti....
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Yazgı için Kalem'e Alınmıştır.
Loverman / Mahmut
alinti