Anjiyo gerektirecek bir damar tıkanıklığı sahnesinden rol çalmış gibi sergilenen, bilindik bir ilk cümle sancısı bu. Başrolde ise tabi ki ben…
Bugün günlerden, mevsim kendini yaz ile bahar arası kararsızlıkta koşturan, nesli tükenmekte olan bir ilkbahar. İnsan cayır cayır yanarken yüreğine, üşürmü hiç böyle kimsesizliğinden? Bu sorunun yanıtını veremedim kendime zaten meselemiz de bu değil. Şuan meselemiz yanlış duygu kullanımlarına bağlı kalp tabakasındaki delikler.
Ayrılık üretimini durdurmalı diye düşünüyorum artık insanoğlu. Daha yaşanılır bir ömür için organik niyetler gerekli. Biraz daha anne eli değmiş sevgilere ihtiyaç var sanırım. Malum hayat kısa, değer bilmeli ve değer vermeli yaşayan herkes.
Ne kadar yok olabileceğini bilmiyorsan eğer bana bir randevu ver. Bir öğleden sonra kahvemizi bir mezarlık karşısında içelim mesela. Oldukça sessiz bir ortamda anlatmış olurum sana hepsini. Fakat konumuz şuan bu da değil :) Hoş üzerine üç beş laf dönecek konu kaldı mı bilemiyorum. Ben biraz bunu düşüneyim sende dilersen sövmeye devam edebilirsin bu arada ;)
Kızmıyorum inan, kırılmıyorum da. Ben sadece biraz yok olmak istiyorum artık yarınlarından, sadece bir süre daha olmayacağım uyandığın hiçbir sabahta. Şimdilik bu kadarını bilmen bile birleşmiş milletler barış elçisi gibi hissetmen için yeterli diye düşünüyorum. Ama ilk ziyaretin benim devletime olsun lütfen. Kırmızı halı da serdirebilirim merak etme. O iş bende nasıl olsa. Ama tabi henüz mevzu bu da değil :)
Sanırım bize bir süre daha sükunet gerek. İletişimimiz hâlâ fazlası ile şiddetli. Bu konuda ciddi emekler sarf eden rahmetli Marshall Rosenberg'i saygıyla anıyorum. Çok affedersin sevgili Marshall dilediğin gibi şiddetsiz olamadık biz…