![]() |
| | #1 |
| nasıl anlatsam bilemiyorum belki kıskançlık bu bendeki belki kibir belki ego belki de iki yüzlülük lakin elimde değil aşikâr elimde değil benim gülen yüzlü fotoğrafım olmadı çünkü hiç ya hüzünle bakmışımdır derin derin uzaklara ya kalabalık arasında sıkışıp kaybolmuş kişi ya yapayalnızımdır (laf aramızda bak. sakın bozuntuya verme, biraz da dişlerimden utandığımdan) sevmemem bundandır fotoğrafları aşikâr sevmemem bundan ki aynalar kadar dürüst değil sonuçta hiç kimse ve fotoğraflar kadar yalancı ben dahil herkes herkese en nihayetinde herkes kendi kendine aslına bakarsak sevmediğim başka şeyler de vardır benim aşikâr hiç kimse yazmadı adımı mesela tozlu bir mektup zarfının ne içine ne dışına gerçi onlar da haklı aşikar onlar da haklı yalan değil belki yazardı biri diye yalandan yere kendimi avutmam bir yana belki yazardı biri ah keşke yerimde dursaydım ah keşke belli olsaydı adresim nasıl dursaydım yerimde aşikâr hıı nasıl dursaydım yerimde ne içim içime sığardı o zamanlar ne dışım dışarıya hem görmüyor musun yahu hayatın ne kadar fetbaz ne kadar aşüfte olduğunu çoğu insanın ki eskiden çok konuşkandım ben aşikar çenem durmazdı hiç bilgiç bilgiç ve ukalaca konuşurdum konu komşu dahil herkesle kimseyi bulamazsam tanrıyla konuşurdum şikayet ederdim paso evladı şeytana tapanları tanrıya yani dolaylı yoldan tanrıyı tanrıya şikayet eder hiçbir mektuba tenezzül etmezdim ne zaman ki küstüm bana ve tanrıya işte o zaman postacı yolu gözler oldu gözlerim ki kim kaybetmiş ki postacıyı ben bulayım bu devirde ve biliyorum tavşan dağa küsmüş dağın haberi yok hesabı nafile işler bunlar ve bilmiyorum belki de nafile namaz kılmadım diyedir hep bunlar haberin yoktur senin bir yandan yeşildim maviye özenen haki yeşil o sıralar bir yandan kırık zeytin dalı içime çökmezden az evvel kalbimin onda dokuzunun onda kaldığı uğur'suzun birince kırılan kalpsiz uykusuz ve aşı tutmayan kırık zeytin dalı (yokk. yanlış anladın aşikâr. uğursuz değildi o. zamanla bensiz, yani uğur'suz kaldığı için uğur'suzdu sadece. yalan değil, sağ olsun! çokça uğurlu gelmiştir kendisi bana bir dönem. dönem dediğim; sana göre bir karınca kavmi boyu, bana göre bir ömrün yarı çapı... ki her kalp atımım onadır hâlâ...) sonra sonra iyiden iyiye yenildim griye bu yüzden çok çabuk alıştım siyaha korkmadım hiç karanlıktan şunu da bilmeni isterim ki aşikâr en çok kendime kızdım hep en çok kendimle savaştım çünkü bir kere bile olsun şöyle ağız tadıyla dünyayı dolaşan çöle yağmur çöle gölge çorağa lapa lapa kar yağdıran afrika'daki çocuklar için supsulu bereketli savaş meydanlarına yıldırımlar saplayıp herkesi kaçıştıran etkin etnik ve yekpare bulut olamadım hiç yazıklar olsun e mi aşikâr yazıklar olsun bana bu yaşa geldim ne bulut olup dolaştım dünyayı ne ağaç olup bir baltaya sap ne karanfil ne gökkuşağı boyayıcısı ne kırık zeytin dalı ne kırık at bacağı ne kırık kuş kanadı tamircisi oldum gel gör ki aşikâr gel gör ki serçe parmağımla küçük çukurlar kazıp serçe cesetlerini gömmekte ve dibek taşında öğütüp tanrıyla konuşmalarımı balıklara yem etmekte tanımam üstüme haa yalan olmasın bir de küfürlerimi havanda dövüp kağıttan kuklalar için fırtına kopartmakta belki de bu yüzdendi bilmiyorum mağaraya benzetmişti biri bir keresinde beni karanlık izbe gün görmemiş soğuk ve uğultulu mağaraya bozuk para gibi harcanmışlığımı kumbarada saat sabaha karşıyı cebimde taşıyan uyuz ve uykusuzun tekiydim o sıra ki hâlâ daha taşırım saat sabaha karşıyı cebimde kumbara zaten doldu taştı sığmıyor ne kumbaraya ne cebime harcanmışlığım sabahlar mesai arkadaşım o da haklıydı aslında yerimde duramamayı terk edip yerimde dura dura küflü bembeyaz duvar yalnızlığı çökmüştü yüzüme o kadar küflü o kadar bembeyaz duvar yalnızlığı çökmüştü ki yüzüme anne sütü tatmamış bebe gibi bembeyazdı yüzüm bir o kadar da mendaburun tekiydim gülen yüzleriyle kahkaha atıp top koşturan çocuk dolu çerçeve assam çatlardı duvar hasetinden halbuki kimse anlamasın acımasın halime kimse fark etmesin yüzüme çöken küflü duvar yalnızlığını diye balçıkla sıvamıştım duvarı sakallarıma tutunarak duruyordum o sıra ayakta bıraksam aşağısı uçurumdu çünkü yukarısı ben olmayan yekpare bulut bırakmasam yüzüm küflü duvar bırakmadım sakalımı uzun süre direndim direndim direndim sonra sonra düşer gibi oldum her uçurumumdan hani uykusunda düşer gibi olur ya her insan işte o misal düşer gibi oldum her uçurumumdan sakallarıma tutunamıyordum çünkü artık aşikâr çünkü terden kayardı ellerim sakallarımdan ama daha çok tutunmaktan yolunmuş yoluna yoluna yüksünmüş yüksüne yüksüne seyrelmişti sakallarım seyreldikçe tutunamadım ve düştüm en son aşikâr düştüm ve gittim ben gibi bir mağaraya yerleştim mağara hiç yadırgamadı beni haa çarçabuk ısındık bitebiye kanıksadık kabul ettik sevdik birbirimizi sırdaş olduk yoldaş olduk sarmaş olduk dolaş olduk bir de baktım ki uçurum kenarına ölmeye gide gide uçurumuyla ahbap bu yüzden yüksünmüş sakalına tutunmayı bırakmış bulut olmayı becerememiş uçurum kenarı müdavimi olmuşum amann neyse aşikâr aman neyse sonuçta aşağısı uçurumdu yukarısı ben olmayan yekpare bulut yüzüm küflü duvar ve ne mutlu ki bana aşikar ne mutlu bana ki dünya gözüyle gördüm sonunda geceyi iki gözüm önüme aksın allah canımı alsın bak sonunda gördüm dünya gözüyle geceyi elli küsur yıl sonra mağaraya yerleştim yerleşeli geceye kavuştum aşikar kavuştum geceye gözüm aydın hatta bırak bilgiç bilgiç ve ukalaca lanet olsun medeniyete falan demeyi bilseydim daha önce yerleşirdim mağaraya deyip koşa koşa içimdeki mağaraya çömdüm mağara içinde kendi içindeki mağarasına çömen uykusuz adam oldum sabahı sabah ettim baktım ki ah bu şarkıların da gözü kör olmuş neyi unuttuğumu unuttum boş verdim her şeyi ateş böceği topladım geceden yaktım kendimi mağara aydınlandı yıldızlar söndü ben aydım aydım ve anladım kedi gözüne eşmiş meğer gece mealen çünkü ışıl ışıl belirince yıldızlar gözüne ışık kaçmış kedi misali donakaldı o gece ve sonraki her gece gece ve o gece anladım ki ne hiçbir şey ne hiçkimse ne kedisel ne şiirselmiş yalnızlık ve mağaraymış gecenin öbür adı meğer uyumamak vardiya amiri işin ilginç yanı aşikâr işin ilginç yanı sonraki gece unutamadığımı gördüm rüyamda hani şu kalbimin onda dokuzunun onda kaldığı uğur'suz var ya hah işte onu gördüm rüyamda küçük ölçekli harita gibiydi yüzündeki çizgiler biraz da parmak izi gibiydi iç içe dip dibe milimetrik gerçi çizgiler çizgi değil de sanki içi çürük çarık anı dolu anadolu gibi çukur çukur engebeliydi beni bir rahatlama bir ferahlama aldı ki sorma gitsin aşikâr sorma gitsin oh bee ohh ne güzel uzun olacak demek ki ömrü dedim boğazkere ve öküzgözünden mütevellit baharlı buruk mayhoş şarap tadı vardı gözyaşlarının içmeye doyamadım aç açına uyandım dudağımda şarap tadı gözlerini doldurduğum avuçlarım ter içindeydi gözlerim annemin gözleri annem ki ölmüş (ezel kadar eski vakittir annemin ölmüşlüğü) bu sefer anama aç açına uyandım uykudan rüya içinde rüya görmüşüm meğer rüya da olsa doyamadan aldı diye hınçlı ve kinli uyandım tanrıya çokça da terli bir nevi kalkışımdı yataktan hışımla kalkışım etrafta bakındım şöyle bir ne anam var ne unutamadığım uğur'suz saat kuşluk vakti ateşimi yaktım mağara ısındı yıldızlar söndü ben buza kesmiş ben şaraptan sarhoş tuttum çay içtim aydım tek celsede sıyrıldım hıncımdan eli elimdeydi annemin bu sefer açı açına maziye uyandım tanrım bu kaçıncı rüya içinde rüya uyandır artık beni amin dedim uyandım haberin yok senin aşikâr uyuyordun sen içtima yaptım uyanır uyanmaz ilk iş soldan sağa saydım ne kediler ne gece ne ateş böcekleri vardı sağdan sola saydım ne dibek taşında öğüttüğüm tanrıya sitemlerim ne havanda dövdüğüm küfürlerim ahaliye dipsiz mağarayla ete kemiğe bürünmüş yalnızlığa ve gölgeme yani sana muhtaç bir deri bir kemik bir ben bir çırpıda koşa koşa içimdeki mağaraya göçtüm tanrıya vardım o da yoktu şatosunda belki de ben gibi şarap içip sızmıştı belki de mağaraya sığmamıştı ben gibi bilemem tuttum uçurumuma sığındım ayılamadım sonra sana değil kendime dedim ki aşikâr en kötü üstünde sadece adım yazılı başın sağolsunlu taziye mektupları yazarım kendime kırk yıllık hatıralarının hatrı tükenmiş mağara dışında kalanların ardından üffff aman boş ver aşikar aman boş ver ha kimse görmemiş beni ha ben kimseyi zaten hiç aynam olmadı biliyorsun mağarada fotoğraflar da yalancı malum mağara kapısızken de karanlık yüzümde küflü duvar yalnızlığı hem yekpare bulut da olamamışım zaten daha ne olsun günün sonunda diyeceğim o ki aşikâr uzun metrajlıydı filmim ve ben kısa kestim çünkü kısasa kısastı yaşamak ve çünkü sırtı dışında her şeyi görüyor insan şu hayatta da bir kerevetine çıkamıyor muradının yine de bitmedi film biliyorum çünkü hayallerinde ne ölüyor ne yaşlanıyor istediği her şeyi yaşıyor insan sonuçta kendi hayallerinin ölümsüz tanrısıdır her insan ne diyeyim aşikar ne diyeyim çoktan ve çokça ödedim diyetimi alacağım var hayattan ne mutlu bana ... 👍 7 | |
| |
| Şu Anda Bu Makale Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
| |