IRCRehberi.Net- Türkiyenin En iyi IRC ve Genel Forum Sitesi  
 sohbet
derya sohbet


Tarih Tarihin hayatımıza etkileri ile ilgili tüm konulara bu başlık altından ulaşabilirsiniz.

2Beğeni(ler)
  • 2 Post By CeReN


 
 
Seçenekler Stil
Alt 22 Nisan 2020, 12:23   #1
Guest
CeReN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart Adem-i Merkeziyetcilik Nedir?

Adem-i merkeziyetcilik, yerel idarelere genis yetkiler veren ve II. Mesrutiyet’im ilanindan sonra Prens Sabahaddin’in Turk yonetim sisteminde uygulanmasini teklif ettigi, savundugu prensiptir. Merkeziyetci yonetim prensibinin zittidir. Buradaki “adem”, yokluk anlamindadir. Ilk hecesi uzatilan dem ismiyle ilgisi yoktur. Yani bu kelimenin ilk hecesi uzatmadan okunur.

Ortacag Avrupasinda, feodal idarenin ortak ozelliklerinin kismen de olsa degismesinden sonra zamanla guclenen merkezi yonetimler genis halklara hukmetmeye basladi. Mahalli yonetimlerin ve kilisenin yetkileri azaltildi. Devlet yonetimine merkeziyetcilik hakim olup son derece guclu bir devlet otoritesi meydana cikti. Ayrica halkin yerel sorunlarinin tespiti amaciyla bolge temsilci meclisleri ya da bolge temsilcileri olusturuldu.



Osmanli’daki Yonetim Merkeziyetci miydi?
Osmanli Devleti zamaninda da sancak beylerine, kadilara ve valilere genis yetkiler sunuldu. Kadilar ilmiye sistemi esaslarina gore tayin ile gelen yerel idarecilerdi. Kadilarin veya bunlarin yardimci personelinin yore halkinca secilmesi ya da denetlenmesi soz konusu olmazdi. Ama ekonomik islerde, kolluk gorevinin ifa edilmesinde, mali islerin yurutulmesinde kadilar halkin ve esnafin vekili sayilan kimselere muracaat ettigi takdirde bunlar kendilerine yardim ederlerdi. Tanzimat donemine kadar genis anlamda adem-i merkeziyet ilkesine uyulmamakla birlikte, yerel idarecilere genis yetkiler verilmesi Osmanli’da tamamen merkeziyetci bir yonetimin olmadigini gostermektedir.

Tanzimat idaresinde her alanda oldugu gibi, devletin yonetim yapisinda da bazi degisIklikler olmasina gereksinim duyuldu. Tanzimat Fermani’yla gayrimuslim vatandaslara Muslumanlara gore daha genis haklar verildi. Devletin parcalanmasini, yikilmasini isteyen Batili devletlerin destek ve tesvikiyle gayrimuslim vatandaslar yerel idarelerde soz sahibi olmayi dusunduler. Onlarin istekleri dogrultusunda yerel bazi muhassillik meclisleri tesis edildi. Ama kisa bir sure icinde bu uygulamadan vazgecildi. Avrupa devletleri Tanzimat ve Islahat fermanlarinda gayrimuslimlere vaat edilen reformlarin uygulanmasi ve merkeziyetci duzenin terk edilmesi hususunda Babiali’ye yani Osmanli Devleti’ne baskilarini arttirdilar. Avrupa devletlerinin baskilari ile hazirlanan 9 Haziran 1861 tarihli Lubnan Nizamnamesi, bu prensibe yani adem-i merkeziyetcilige dogru gidisin ilk somut ornegi oldu. Etnik ve dini catismalarin hukum surdugu Lubnan sehrinde cemaatlerin idareye esit agirlikta katilimi saglandi.

Iki Farkli Gorus
Bu sekilde butun Osmanli Devleti’ni icine alacak idari yapinin tekrar duzenlenmesi konusunda iki farkli gorus meydana cikti. Bir kismi, ulkenin sinirlari genisletilmis bolgelere idari ve mali yetkiler verilmesini mudafaa ederken, bir kismi da adem-i merkeziyet ilkesini Osmanli tebeasinin bolunmus olmasi sebebiyle mahzurlu buldular. Bu tartismalar neticesinde 1864 yilinda hazirlanan Vilayet Nizamnamesi Fransiz department sistemini hatirlatan bir ozelligi sahipti. 1864 yilindaki nizamname 22 Ocak 1871’deki Idare-i Umumiyye-i Vilayet Nizamnamesinde merkeziyetciligin daha agir basmasi yonunde degistirildi. Nizamname’de yer alan hukumlere gore vilayet sancaklara, bu sancaklar kazalara, kazalar da karyelere ayriliyordu. Vilayet merkezinde valinin idaresinde toplanan bir vilayet yonetim meclisi, kazalarda da kaza yonetim meclisi vardi. Hakim, defterdar, mektupcu, hariciye memuru, muftu ve gayrimuslim ruhani baskan, meclislerin dogal uyeleriydi. Ayrica bu meclislerde halkin sectigi iki Musluman ile iki gayrimuslim, toplam dort uye daha vardi.

Bazi vilayetlerde Batili devletlerinin destek ve mudahalesiyle tam bagimsiz olmasa da, yari bagimsiz bir statu uygulandi. Umumi vilayet idaresinin disinda kalan Hicaz, Yemen ve Misir gibi bolgeler mahalli hanedanlarca yonetildi. Osmanli merkezi yonetimi burada sadece asayisi sagladi.

Gayrimuslim unsurlari tesvik ve tahrik ederek ve Osmanli Devleti’ne baski yaparak tesis ettikleri adem-i merkeziyetci yonetimler kisa surede merkezi devlet otoritesini zaafa ugratti. Bu nedenle merkeziyetci idareye donuk bazi yeni uygulamalara gidildi. I. Mesrutiyetten sonra Osmanli Devleti’nin parcalanmasina mani olmak isteyen Sultan II. Abdulhamid Han daha cok merkeziyetci bir yonetim tarzini uygulamaya calisti. Abdulhamid Han’in devlet ve milletin faydasi icin aldigi kararlara itiraz eden bazi kimseler Bati ulkelerine kacarak adem-i merkeziyetci bir yonetim tarzini siddetle savundular. Batili devletlerden destek alan bu kimseler cikardiklari dergi ve gazetelerle Osmanli Devleti’nin aleyhinde faaliyette bulundular. Bunlardan birisi, Damad Mahmud Celaleddin Pasa’nin oglu olan Prens Sabahattin idi. Fransiz yazari Edmond Domolins’in dusuncelerinden etkilenen Prens Sabahattin, Jon Turkler hareketinin basta gelen isimlerinden oldu. 1902 Paris Kongresi sirasinda Jon Turler ikiye ayrildilar. Bir bolumu Ahmed Riza’nin, diger kismi ise Prens Sabahattin’in etrafinda kumelendiler. Tesebbus-i Sahsi ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti ismiyle bir cemiyet kurdular. Batili devletlerinin destek ve tesvikleriyle Dogu Anadolu bolgesinde bagimsiz bir Ermenistan Devleti ile, yine o donemde Osmanli Devleti’nin hakimiyeti altinda olan Yanya, Iskodra ve Kosova gibi vilayetlerden olusan mustakil bir Arnavutluk Devleti’nin kurulmasini ve muhtelif unsurlara bagimsizlik verilmesini savundular. 1908’de Mesrutiyetin ilaninin ardindan ulkeye donen Prens Sabahaddin ile birlikte, arkadaslari da cesitli gazete ve dergilerde adem-i merkeziyet ve sahsi tesebbus fikirlerini yaydilar ve kendilerine taraftar topladilar. Bu esnada Prens Sabahaddin’in adem-i merkeziyetci goruslerini benimseyen gencler, Nesl-i Cedid Kulubunu kurdular. Bundan sonra Ittihat ve Terakki Firkasina muhalif olarak kurulan farkli unsurlari kendisinde toplayan Hurriyet ve Itilaf Firkasi, Prens Sabahaddin’in savundugu adem-i merkeziyet ve sahsi tesebbus fikirlerini savundu.



Prens Sabahaddin’in savundugu adem-i merkeziyet ilkesine gore; “Her hizmeti devletten bekleyen Osmanli toplumunun kalkinmasi icin ferdiyetci bir yonetime gecmesi gereklidir. Adem-i merkeziyetcilik ferdiyetci duzene gecilirken devlet sisteminin yenilenmesinde temel prensip olacaktir. Yeni yetisecek olan burjuva sinifinin girisimciligini engellemeyecek bir yonetim sekli sadece Ingiliz ve Amerikan ornegine uyan bir adem-i merkeziyet sistemi olabilir. Buna gore yapilacak yeniliklerle butun toplumu icine alan adem-i merkeziyet sistemi uygulanmalidir. Secimle gelecek olan belediye meclisi uyeleri yerel idarede soz sahibi olmalidir. Vilayet meclislerinde butun azinliklar nufuslari oraninda temsil edilmeli, yani Osmanli tebaasi arasinda imtiyazli bir grup olmamalidir. Jandarma teskilatinda her bir azinlik, nufusu oraninda bulunmalidir. Ama vali, defterdar, mutasarrif, mahkeme baskanlari merkezi yonetimce tayin edilmelidir.”

Prens Sabahaddin’in fikirlerine gore; “Toplumun, devletin temelini fertler olusturur. Toplumu kuran ve ona varlik butunlugu ile yasama gucu kazandiran ferttir. Bunun icin sosyolojinin fertleri ele alarak ise baslamasi gerekir. Yani fert toplum icin degil, toplum fert icindir. Devletin yonetim seklinin degistirilmesi ile yenilesme ve reform yapilmis olmaz. Reform ve yenilik ancak fert yasaminin gelisimini durduran, sahsi tesebbusu onleyen kurumlarin degistirilmesi ve yenilerinin kurulmasi ile olur. Turkiye’de yapilmasi sart olan en onemli yenilik, egitim duzeninde olmalidir.”

Manevi Degerleri Inkar
Osmanli’daki mevcut teskilatlanin, modern gelismeye ayak uyduramamanin nedeni oldugunu dusunen ve eskiye dayanan degerleri inkar eden Prens Sabahaddin’in ilk bakildigi zaman parlak gorunen adem-i merkeziyetci dusuncelerinin bazilarinin uygulanmasi bile neticede Osmanli Devletinin parcalanip yikilmasina neden olmustur.

Cumhuriyet tarihinde 1921 tarihli Anayasanin 11-14. maddeleri vilayetlere manevi sahsiyet ve muhtariyet verdi. Vilayet suralarina da yerel konularda yetkiler verdi. Ilin valisi TBMM’nin temsilcisi olarak bulunarak, devletin islerini gorecekti. Daha sonra 1924 Anayasasinda ise bu ve benzeri hukumlere yer verilmedi. Yerel idarelerle ilgili yapilan duzenlemeler ise buyuk miktarda iktidara gelen partilerin tutumuna bagli olarak kaldi.
 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Kapalı
Refbacks are Kapalı





Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 13:31.