IRCRehberi.Net- Türkiyenin En iyi IRC ve Genel Forum Sitesi  
 sohbet
derya sohbet


 
 
Seçenekler Stil
Alt 29 Nisan 2020, 02:55   #1
Huysuz ve tatlı kadın..
Yazgı - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart Recenant - Diriliş

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Alejandro Gonzalez Iñárritu’nun Michael Punke’nin The Revenant: A Novel of Revenge adlı kitabından uyarladığı Diriliş (The Revenant), yönetmenin altıncı uzun metraj filmi. Amores Perros, 21 Grams ve Babel’den oluşan ölüm üçlemesinin ardından Biutiful ve Birdman ile yeni sulara yelken açan yönetmenin son çalışmasında da sinemasındaki değişimleri net bir biçimde gözlemleyebiliyoruz. Dört dalda Akademi ödülüne layık görülerek geçtiğimiz yıla damgasını vuran Birdman’den bir yıl sonra aynı iddiayı taşıyan başka bir filmle geri dönebilmek, sinema dünyasında pek sık rastladığımız bir durum değil. Bu hafta ülkemizde vizyona giren Diriliş – The Revenant, En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Erkek Oyuncu (Leonardo DiCaprio) olmak üzere 3 dalda Altın Küre kazandı. 12 dalda adaylık elde ettiği Oscar ödüllerinin de iddialı yapımlarından biri olacağını düşündüğümüz filmi inceledik.

Diriliş – The Revenant: Bir İntikam Hikâyesi
Tek başına avlandığı bir sırada ayı saldırısına uğrayan Hugh Glass, ölümcül darbelere maruz kalıyor. Glass’ın aldığı ağır yaralara, acıya katlanabilmesi, direnebilmesi ve yeniden başlayabilmesi için hayatta kalma dürtüsünden daha fazlasına, gerçek bir motivasyona ihtiyacı var. Bu motivasyonu da tüm benliğini saran intikam duygusunda buluyor. Onu diri tutan, yeniden başlayabilmesini olanaklı kılan intikamını alacağına dair duyduğu inanç oluyor. Glass’ın kendisine olan saygısını geri kazanabilmesi ve ruhunda açılan derin yaraları iyileştirebilmesi için intikamını alması zaruri bir ihtiyaca dönüşüyor. Film, temelde bu intikam öyküsü üzerine kurulsa da Iñárritu’nun bu hususta büyük laflar etmekten kaçındığını düşünüyorum. Ancak intikamı meselesini fazla deşmese de kurduğu bir cümle ile derdini anlatıyor yönetmen. “İntikam, insanın değil, tanrının ellerindedir.” cümlesi Iñárritu’nun Birdman’de olduğu gibi yine erdemi kutsamak istediğinin açık bir göstergesi. Bu öyle bir cümle ki, Diriliş’i intikam temalı filmler içinde kendisine özel bir yer edinmesini de sağlıyor.

İyinin ve Kötünün Temsili
Diriliş’te seyircinin empati kuracağı bir karakter -Hugh Glass- olmasına karşın, klasik bir iyi karaktere rastlayamıyoruz. Yerlilere bakışı ve onlarla kurduğu ilişki açısından Glass’ı aynı amaca hizmet etmesi dışında bağlı olduğu şirketin diğer çalışanlarından ayırmalıyız. Ancak buna rağmen ruhen kirlenmekten kurtulamamış olduğunu da söylememiz gerekiyor. Glass’ın çalışanı olduğu şirket, postları için hayvanları katlediyor. Film, tam da bu katliamın ortasında açılıyor. Aslında meseleye postları için avlanan hayvanlardan evvel, Kızılderili soykırımından girmek gerekiyor. Bu iki mesele üzerinden gittiğinizde zaten insanlığın kötülüğü ortaya çıkıyor. Kızılderili liderin Fransızlara “her şeyimizi çaldınız” demesi Amerika’nın keşfi sonrasında insanın insana ettikleri bağlamında iyi bir örnek teşkil ediyor. Doğadan kopan veya doğayı karşısına alan insan, medenileştikçe öz değerlerini yitiriyor. Özünü kaybetmeyen Kızılderililer ise vahşi olmakla itham ediliyor. Dolayısıyla da filmde sadece doğayla uyum içinde, onun bir parçası olmaya devam ederek yaşayan Kızılderililer kirlenmemiş, iyi karakterler olarak çiziliyor. Iñárritu, doğayı kötülükten arınabileceğimiz bir yer olarak resmediyor. İyinin ve kötünün temsilinde de doğayla barışık olmakla karşısında durmanın belirleyici unsur olduğunu söyleyebiliriz. Zaten ana karakterimiz Glass’ın ortada kalmışlığı doğada geçirdiği dönüşümle önem kazanıyor.

Doğa Yasası Karşısında İnsan
Daima güçlü olanın ayakta kaldığı doğada, zekâsıyla (silah, tuzaklar vb.) bu kuralı bozarak üstünlük sağlayan insanoğlu, doğanın birincil düşmanı diyebiliriz. Filmde medenileşmesiyle ters orantılı olarak doğaya saygısını kaybeden onu çıkarları için kullanan insanoğlunu görüyoruz. Silahını yavru ayıya doğrultan Glass, anne ayının saldırısına uğruyor. Diriliş’te Glass’ın kişisel intikam hikâyesinden önce doğanın intikamı var. Glass, ekibinden de öte tüm insanlığın temsili, ayı ise doğanın. Şeytani zekâsı ve acımasızlığıyla doğanın yasalarını hiçe sayan insanoğlu, doğanın acımasız yasasıyla yüzleşiyor. Güçlü olanın ayakta kaldığı yasa, denklemin içine insanoğlu girdiğinde geçerliliğini yitiriyor. Yüzleşmeyi Hugh Glass özelinde değerlendirirsek; bu yüzleşme karakterin arkadaşları tarafından ölüme terk edilmesi sonrasında yaşadıklarıyla anlam kazanıyor. Ölümle yüzleşip sağ çıkan Glass, uğradığı ihanetle kaybedilen insani değerleri, insanlığın karanlık yüzünü görüyor. Karakterin ağzından daha sonra duyacağımız “Artık ölmekten korkmuyorum, ben çoktan öldüm.” cümlesi; ölümle yüzleşmesi ve ihanete uğraması sonrasında doğada arınarak eski benliğini gömmesinin bir sonucu. Ölen eski benliğiydi, mezarından çıktığında yani dirildiğinde yeni benliğiyle yaşama sarıldı denilebilir.

Vahşi Doğada Yaşam Savaşı
Diriliş’i muadillerinden ayıran temel fark intikam duygusuyla hayatta kalmaya çalışan bir karakterin hikâyesini anlatması diyebiliriz. Filmde çetin doğa koşulları ve karakterin yaralı olmasıyla katmerlenen bir yaşam savaşı izliyor, vahşi doğaya ayak uydurabilmek için vahşileşmek durumunda kalan insanı görüyoruz. Ana karakterimiz Glass’ın hayatta kalabilmek için doğayla bütünleşebilmesi, onun bir parçası olması gerekiyor. Eski benliğini gömüp, yeniden doğduğu için özündeki vahşiliği ortaya çıkarmakta çok da zorlanmıyor. Yeniden doğuşu doğada gerçekleşen Glass, korkularını yense de en çetin savaşını doğada vereceğini biliyor. Savaşı kazanabilmesi için kendi kurallarını değil, doğanın kurallarına uyması gerektiğini de… Yakaladığı balığı çiğ yemesi veya vahşi hayvanlarca avlanan başka bir hayvanın etinden yiyebilmek için sırasını beklemesi, doğadaki hayvanlar arası hiyerarşiye uyması en iyi örnekler diyebiliriz. Diriliş’te ister istemez şu soru da aklımıza geliyor: vahşi doğa mı daha tehlikeli, yoksa insanoğlu mu?

Yükselen Değer: Iñárritu
Filmografisi içinde değerlendirdiğimizde, Diriliş için tematik açıdan Inarritu sinemasında yepyeni bir alan açıyor diyebiliriz. Sinemasında daha önce rastlamadığımız insanlık durumları, doğa üzerine edilen kelamlar ve türsel açıdan durduğu nokta itibariyle yenilik peşinde koşan bir sinemacı izlenimi veriyor Inarritu. Ele aldığı hikâye ve tür açısından belki yeni bir şey söylemiyor ama kendi sineması açısından değerlendirdiğimizde tekrara düşmemesi de önemli diye düşünüyorum. Birdman ile aldığı En İyi Yönetmen Oscar’ı ile özgüven patlaması yaşayan Inarritu, hikâyesine duyduğu inanç ve hâkimiyetle sinema yolculuğuna devam ediyor. Birdman’den sonra bir kez daha Emmanuel Lubezki ile çalışarak, filmin tematik zenginliğini görsellikle bütünleyen yönetmenin, yükselişini sürdürdüğünü söyleyebiliriz.

Birdman’de olduğu gibi yine eleştirel anlamda sözünü sakınmayan, iyi noktalara temas eden, görüntü-sanat yönetimi, Leonardo DiCaprio ve Tom Hardy’nin Oscar’lık oyunları, Inarritu’nun ele aldığı temalara hâkimiyeti ve sinema duygusunu sonuna kadar yaşatmasıyla yılın en göz alıcı filmlerinden biri Diriliş.

Alıntı
 

« Yedi | Life Like »

Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Kapalı
Refbacks are Kapalı





Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 12:05.