IRCRehberi.Net- Türkiyenin En iyi IRC ve Genel Forum Sitesi  
 sohbet
derya sohbet


 
 
Seçenekler Stil
Alt 29 Ocak 2023, 22:28   #1
Standart Bu Hikaye Senin İçin...

'Anlamak’ kelimesini sözcüklerden çıkartıp
elimle dokunacağım kadar somut hale getirdin ve
yüreğime yerleştirmeme yardım ettiğin için…

‘Anlamak’ ve ‘anlaşılmanın’ en güzel denilen sevişmeleri kıskandırdığını bildiğin ve
bana da öğrettiğin için…
Durum ne olursa olsun
dilinde bu kadar güzel bir ‘özğürlük’ şarkısıyla yaşabildiğin için…
Senin için…

Bu insanın içinde yaşatıp zamanla sevdiği ve kendisine çok acı verse de
neredeyse bedenine bir organ gibi eklediği
hüzün doğuran tüm uzun soluklu duyguları yerle bir eden kısacık bir hikayedir!

Sonra sen geldin.
Yaşayıp gidiyordum..
’Yaşayıp gitmek’ Ne saçma!
Bu fiili nedense hayatımızın sıkıcı olduğu
bir günün diğerinden farklı geçmediğini düşündüğümüzde kullanırız.
Oysa tam tersi olması gerekmez mi?
’Yaşamak ve gitme…’
Yaşıyorumgidiyorum
ve yol alıyorum.
O halde şöyle demeliyim: ’Yaşıyordum ama gitmiyordum’ veya;
’Gidiyordum akıp zaman içinde koybulmuş vaziyette
ancak yaşamıyordum .’

Bir aşk hikayesine boyanmıştı bütün mevsimlerim
Tuhaflığı yoktu yazın kazak giyip de kışın denize girişimin

Kazağımda da aşk kokusu vardı
Acıma dokunan ve
Nasıl kokacağına şaşıran
Yosunlarda da
Sonra sen geldin.

‘Hadi gelhayatı anlayalım ve anlatalım.’ Dedin.
Çok konuştuk bu konuda çok..
Hem her duygunun tarifini almak istedin hem de
hepsi hakkında bildiğin ne varsa bana vermek.
Seninle konuştukça kendime dair son derece basit ama
yine de hiç üzerinde durmadığım bir şeyler olduğunu görmek
beni nasıl da şaşırtıyordu.

‘Acı’ konusunda çok konakladık..
Kanattıkça beni böyle acı

Ve sohbetler yetmeyince nefes almaya
Ağlardın;
Yaralarımdan şiir yapardım
Acı bir annedir durmadan hüzün doğuran.
Ahh ben o hüzünlerle boğuşmak azıcık nefes alabilmek için kaç kitap okudum
kaç film izledim kaç hayat belledim bir bilseniz.

Yooo! Dostlarıma haksızlık edemem şimdi.
Turuncuya boyalı güney akşamlarından
fesleğen kokulu batı ikindilerinden
kuzeyin gri sabahlarına kadar kaç sohbet vardır yüreğimde daima saklayacağım.
Ahh benim kelimelerle beyinlerinde tepindiğim dostlarım..
Nasıl da isterlerdi gözlerimden yanaklarıma dökemediğim gülüşleri görmeyi.

Bence dostlar daima ‘gülmek’ ve ‘gülümsemek’ arasındaki farkı bilirler
bu nedenle onlara arkadaş değil de ‘dost’ deriz zaten.
Her sohbete yüreğimi yatırıp masaya son derece dikkatli ve zarif hareketlerle
acı ve hüzün doğuran parçalarıma ulaşır üzerini örterlerdi.
İyi hissederdim bir süre.
Apartmanların üzerinde uçuşan martıları fark ederdim en azından.
Ancak sonra yine hüzün…
Yüzsüz hüzün..

Baktığım yerlerde gözlerim
Bazen öyle uzun kalırdı
İnanmazsınız ama
Baktığım yerler sıkılırdı
Sonra sen geldin.

Geldin ve ;’Hele şu yükünün birazını bana ver. ’dedin.
Şaşırdım çünkü görüşünüşe göre senin yükünün
benimkinden fazlası vardı ama eksiği yoktu.
Sen anlatırken fark ettim ki
içinde bir yerlerde bu yüklerle başa çıkmak için özel eğitimli bir parçan vardı.
Bu parça yükün niteliğini yada niceliğini yürekte
en hafif duracak hale getirebiliyordu gerçekten.

Konuşurken bir yandan da yüreğimin en tozlanmış ve
uzun süredir de yanına hiç uğranmamış parçasını koydun masaya.
’Bak’ dedin ‘bunlar hayat dostu parçalar.
Şimdi bunları öyle güzel temizleyeceğiz ki
bir daha canın içindeki parçalara okunmak istediğinde ve hüzün giderken
bunların ışıltısına takılacaksın.
Takılacaksın ki hüzün doğuran acı parçaları koyuvereceksin yerinde tozlanmaya.

Böylece de zamanla ağırlıklarıolması gerektiği kadar olacak.
Oysa sen ha bire parlatıp parlatıp durmadan onlara bakıyordun önceden ve bu da
onları olduğundan daha ağır hale getiriyordu.
Oysa tam tersini de yapabiliriz hepimiz.
Işıldayan parça daima daha ağırdır.
Gelhayat dostu parçaları ışıldatalım durmadan.’

Sen geldin
Kelimeleri şekere batırarak
Sen geldin
Baktığın yerlerde çiçekler bırakarak
Acıya ve hüzne gerektiğinden çok yüz vermemeli insan.
Ben artık hüznü içimde şişmanlatmamayı başarabiliyorum galiba.
Geçen gün ne gördüm dersin?
Meğer ne kadar yakışıyormuş martılar denizi üzerine!!

Hikaye bu kadar…
Merak edeceksiniz belki
bu değişiklikleri sağlayan kim….

Diyelim ki kırk yaşını geçmiş veya
otuzuna gelmemiş bir adamdı
seksen yaşında bir ihtiyar
hep otuzunda yaşayan bir kadındı ya da
dört yaşında bir çocuk;
hem hepsiydi
hem hiç biri değildi.
Ne fark eder ki?
Bir CAN’dı.

Canımın içi değil
İçimin canı olup da
Sen geldin
Hoş geldin…..
________________

"[ Yarına Bırakılmazımsın SeN... ]"

************************************************
 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Kapalı
Refbacks are Kapalı





Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:15.