![]() |
| | #1 |
| [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Lütfen Üye Olmak için TIKLAYIN...] Türklerde kılıç ve bıçakçılık geleneği çok eskilere dayanır. Türkçe kökenli olan kılıç kelimesi, Türk dilinin bilinen en eski dönemlerinden itibaren kullanılmaktadır. Orhun Kitabeleri’nde kılıçla ilgili ifadeler geçmekte ve Türkçenin en eski sözlüğü olan Divanü Lügati’t Türk’te kılıç üzerine yapılan yeminden bahsedilmektedir.. Atasözü ve deyimlerimizde de çokça yer etmiş olan kılıç: bıçakçılık geleneğinin omurgasını oluşturmakta olup bu geleneğin temeli olan demircilik ise insanlık tarihi kadar eskidir. Büyük bir güç sarf edilerek yapılan demirciliğin üstatları Türklerdir ancak bu işin başlangıcı tarihi kayıtlara göre yaklaşık (MÖ 1000-MÖ 962) döneminde yaşamış olan Davut Peygamber’e dayanır. Demircilerin piri olarak da adlandırılan Hz. Davut, demiri işleyip zırh yapmasıyla biliniyordu. Davud peygamber demircilerin piridir ve bu sanatını daha çok, son derece saygın olan, insan kanının akıtılmasını önlemek için, zırh yapımında kullanmıştır. O, hücum silahı değil, müdafaa silahı yapmıştır. Demir dağın eritilmesi Türk destanlarında geçen, ‘demir dağın ertilmesi’ menkıbesi, tâ o zamanlarda Türklerde demiri eritme kavramının var olduğunu bize gösterir. Demire ayrı bir kutsiyet yüklendiğini gördüğümüz bu anlatılarda, kağanların demiri dövmesinin, atalardan gelen bir âdet ve güç sembolü olduğunu görürüz. Demirden yapılma kılıç üzerine yemin eden Türkler’de, demirin insanları hastalıklardan ve kötülüklerden koruduğuna inanılırdı. Onların kılıç ve bıçak ustalıklarının temelinde bu etmenlerin varlığı inkâr edilemez bir gerçek olup, kılıç yapımında tarih boyunca ön sırada Türklerin oluşu bir tesadüf değildir. Öyle ki tarihsel sürece baktığımızda Selçuklu ve Osmanlılarda da aynı geleneğin devam ettiğini görürüz. Kılıç yapımıyla başlamış olan bu uğraşı, zaman içerisinde, bıçak gibi aynı çatı altında sayılabilecek alet yapımlarına da sıçramış; kılıçla birlikte bıçakçılık geleneği süregelmiştir. Yatağan’da kılıç ve bıçak yapımı Buna verilebilecek yaşayan en güzel örnek, Denizli ilimizin Yatağan Beldesi’nde sürdürülmekte olan ve adını o yere de vermiş olan ‘Yatağan’ yapımıdır. Dünyanın dört bir yanına dağılan bıçakların yapıldığı yer olan Yatağan, beldenin adı olmakla birlikte Türk kılıcı Yatağan ustalığının da Selçuklu’dan günümüze değin yaşatıldığı yer olma özelliği taşıyor. Sakinleri için bir geçim kaynağı olan ve kasabada gelenek olarak yaşatılan bu el sanatı ile beraber gereç olarak yapılan bıçaklar; 1200-1300 yılları arasında kurulmuş olan kasabanın geçmişini yansıtan birer kanıt niteliğinde. Adını, kasabanın kurucusu olan Selçuklu Beyi Yatağan Baba’dan alan beldede: halkın yüzde 80’i kılıç, pala, bıçak, muhtelif tarım aletleri ve çakı yapım işiyle uğraşıyor. Halk arasında ‘kulaklı’, diğer kılıçlardan farklı oluşu sebebiyle ‘Türk eğrisi’ gibi isimlerle anılan, dünya tarihinde ise ‘Türk kılıcı’ olarak bilinen ata mirası Yatağanı, bu tarihî geleneği, ömrünü bu işe vermiş olan ustası ve aynı zamanda devlet sanatçısı olan Hüseyin Şahin’den öğreneceğiz. “SELÇUKLUDA YATAĞAN NASIL YAPILIYORSA BİZ DE AYNISINI YAPIYORUZ” Öncelikle yatağan nedir ve bu isim nereden gelmektedir bize anlatır mısınız? Yatağan, Osmanlı döneminde kullanılan bir kılıç türüdür. Öne eğik, iç bükey keskin bir kılıçtır. Öne yatık olduğu için yatağan denmiştir. Ayrıca bu isim, Yatağan’ın kurucusu Selçuklu Uçbeyi Osman Bey’dir. Osman Bey aynı zamanda yatağan ustasıdır. Onun için adına Yatağan Baba denilmiş. Kasabamıza adını veren Yatağan Baba Türbesi de ona aittir. Kaç yıldır bu işle uğraşıyorsunuz, kendinizi tanıtır mısınız? İsmim Süleyman Şahin. 1964 Acıpayam doğumluyum. Yatağan Mahallesi’nde oturuyorum. İlkokulu bitirdikten sonra babamın yanında bez makası yapmayı öğrenerek başladım bu işe. Devam ettirdim ve daha sonra kılıç yapmaya başladım. 25 yıldır bu işle uğraşıyorum. DİĞER KILIÇLARDAN FARKI, HAFİF VE KESKİN OLUŞU Yatağanın geçmişinden bahseder misiniz? Yatağan neden önemli? Yatağan, 800 yılı aşkın köklü bir tarihe sahip. Yatağanlar bir savaş aleti olarak yapılmıştır, bunun yanı sıra günlük ihtiyaçlarda kullanmak için çakı, bıçak gibi kesici aletler de yapılmış ve günümüze kadar gelmiştir. Yatağanın Türkiye’nin yanında dünya pazarlarında da önemli yeri vardır. Avrupa ve batı ülkeleri tarafından gayet iyi biliniyor. Yatağanın özelliği; 60 cm ile 80 cm arasında değişmesidir. Ham maddesi kaliteli dövme çeliktir. En büyük özelliği ve diğer kılıçlardan farkı, hafif ve keskin oluşudur. Ve geçmişinden bu yana üzerinde altın ve gümüş işlemeli ayetler, motifler bulunur. Pirinç kakma da çokça kullanılır ve kabzası da ceviz kökü, koç boynuzu gibi doğal ve sağlam malzemelerden yapılır. Biz yatağanı nasıl gördüysek aynısını yapıyoruz, Selçukludan bu yana yatağan aynıdır, değişse yatağan olmaz zaten. Bu iş geçim kaynağınız mı? Bu mesleği daha çok tanıtım amaçlı yapıyorum. Elbette ki satışlarımız da var. Yatağan sizce yeterince tanınıyor mu? Bu sanat kaybolmak üzere olan sanatlar arasında mı? Avrupa’da tanınıyor, ülkemizde maalesef yeterince tanındığını düşünmüyorum. Fakat tarihi bilgisi olanlar ve kültürel konulara meraklı olanlar tarafından biliniyor. Maalesef kaybolmaya yüz tutmuş bir sanattır yatağan. Şu anda çok az yatağan ustası kaldı, onlardan biri de benim. Yeni nesil bu sanatı tanımıyor ve alaka göstermiyor. Kaybolmaması için ilgili bakanlık ve kurumlardan destekler bekliyoruz. Bu konuda herhangi bir tavsiye ve beklentiniz var mı? Bu iş haliyle zor bir iş ama ben bu önemli uğraşıyı gençlere tavsiye ediyorum bu hem el emeği olması ve hem de kültürümüzü yaşatması için önemli. Beklentim, Yatağanlı olarak ata yadigârı mesleğimizin bir kültür mirası değerinde ilgili bakanlıklarımız tarafından koruma altına alınması ve tanıtılması. Kaynak : [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Lütfen Üye Olmak için TIKLAYIN...] 👍 1 | |
| |
| Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |